1 Mart 2012 Perşembe




CARİ İŞLEMLER DENGESİ VE CARİ AÇIKLARIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ:
TÜRKİYE UYGULAMASI
Volkan BEKTAŞ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA - 2007
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
CARİ İŞLEMLER DENGESİ VE CARİ AÇIKLARIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ:
TÜRKİYE UYGULAMASI
Volkan BEKTAŞ
Danışman: Yrd.Doç. Dr. Fikret DÜLGER
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA - 2007
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,
Bu çalışma, jürimiz tarafından İktisat Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS
TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Başkan : Yrd.Doç.Dr. Fikret DÜLGER
(Danışman)
Üye : Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU
Üye : Yrd.Doç.Dr. Kenan LOPCU
ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.
....../...../…….
Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ
Enstitü Müdürü
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil
ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu'ndaki hükümlere tabidir.
i
ÖZET
CARİ İŞLEMLER DENGESİ VE CARİ AÇIKLARIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ:
TÜRKİYE UYGULAMASI
VOLKAN BEKTAŞ
Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı
Danışman: Yrd.Doç.Dr. Fikret DÜLGER
Kasım 2007, 83 sayfa
Ödemeler bilançosunun cari işlemler kalemi ticaret bilançosu (mal ve
hizmet ithalatı ile ihracatı arasındaki fark), net faktör gelirleri (faiz ve kar payı
gibi) ve net transfer ödemeleri (dış yardımlar gibi) toplamından oluşur.
Cari işlemlere dönemlerarası tüketim düzgünleştirmesi yaklaşımına göre
sermaye akımları, ekonomik değişkenlere (çıktı, yatırım ve kamu harcamaları)
dönemsel şokların varlığı durumunda toplam tüketimi düzgünleştirmek için
tampon görevi görür. Bu bağlamda Türkiye’nin cari işlemler dengesinin optimal
patikasında olup olmadığı dönemlerarası yaklaşım kullanılarak test edilmiştir.
Gregory – Hansen (1996) eş-bütünleşme testini yapısal kırılma için
kullanarak cari işlem değişkenleri arasındaki potansiyel davranış değişikliklerini
gösteren iki alt dönem elde edilmiştir. Çalışmada Türkiye’nin cari işlemleri için
ödeyebilirlik koşulu da değerlendirilmiş ve iki alt dönem için dönemlerarası
optimizasyon modeline dayanılarak Türkiye’nin cari işlemler dengesinin optimal
tüketim düzgünleştirmesi öğesi bulunmuş ve modelin performansını sınamak
için hipotez testleri kurulmuştur.
Sonuçlar, 2000’li yılların başında tüketim ve nakit akım değişkeni arasındaki
ilişkide yapısal bir kırılmanın olduğunu göstermektedir. Sonuçlara göre Türkiye
gelecekteki tüketimini bugüne çekme eğilimindedir. Ayrıca sonuçlara göre
ii
sermaye akımları Türkiye’nin dönemlerarası bütçe kısıtını yerine getirmesini
sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Cari İşlemler Dengesi, Cari Açıklar, Sürdürülebilirlik,
Dönemlerarası Yaklaşım
iii
ABSTRACT
CURRENT ACCOUNT AND CURRENT ACCOUNT SUSTAINABILITY:
APPLICATION OF TURKEY
Volkan BEKTAŞ
Master Thesis, Department of Economics
Supervisor: Asst.Prof.Dr. Fikret DÜLGER
November 2007, 83 pages
The current account of the balance of payments is the sum of the
balance of trade (exports minus imports of goods and services), net factor
income (such as interest and dividends) and net transfer payments (such as
foreign aid).
The intertemporal consumption-smoothing approach to the determination
of the current account implies that international capital flows act as a buffer to
smooth aggregate consumption in the face of temporary shocks in the
economic fundamentals (output, investment, and government spending). In this
context the current account of Turkey has been examined emprically using the
intertemporal approach to know whether the movement of the current account
follows the optimizing behavior.
Using the Gregory and Hansen (1996) residual-based tests for
cointegration in models with regime shifts, we get two sub periods, which
represent a potential behavior change between the current account variables.
The study also evaluated the solvency condition for Turkey’s current account,
and estimates the optimal consumtion-smoothing component for Turkey’s
current account based on an intertemporal optimization model for the two subperiods
and carries out a hypothesis test to evaluate the performance of the
model.
iv
According to the results, in the early 2000s a structural break occured in
the relationship between consumption and net cash flows, in that Turkey
became more willing to substitute future consumption for current consumption.
The results also indicate that capital inflows have been consistent with the
satisfaction of Turkey’s intertemporal budget constraint.
Key Words: Current Account, Current Deficits, Intertemporal Approach,
Sustainability
v
ÖNSÖZ
Gelişmiş ve özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki cari açıklar konusu son
zamanlarda literatürde oldukça sık tartışılmaktadır. Bu tez çalışmasında, cari
işlemler dengesi ve cari açıkların sürdürülebilirliği konusu açıklanmaya
çalışılacak ve Türkiye ekonomisinin 1987:1-2007:1 dönemindeki verileri
kullanılarak Türkiye için cari açıkların sürdürülebilirliği ekonometrik olarak test
edilecektir.
Tez çalışmam süresince her türlü desteğini esirgemeyen sayın hocam
Yrd.Doç.Dr. Fikret Dülger’e, tez çalışmamın son aşamasında değerli katkıları ve
önerileri nedeniyle sayın hocam Prof.Dr. Mahir Fisunoğlu’na ve sayın hocam
Yrd.Doç.Dr. Kenan Lopcu’ya teşekkürlerimi sunuyorum. Bugünlere gelmemi
sağlayan aileme teşekkür ediyorum.
Bu çalışma T.C. Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri
tarafından İ.İ.B.F.2006YL7 proje numarasıyla desteklenmiştir.
vi
İÇİNDEKİLER
Sayfa Numarası
ÖZET ...................................................................................................................i
ABSTRACT .......................................................................................................iii
ÖNSÖZ ...............................................................................................................v
TABLO LİSTESİ ..............................................................................................viii
GRAFİK LİSTESİ...............................................................................................ix
GİRİŞ ..................................................................................................................1
1.BÖLÜM
CARİ İŞLEMLER DENGESİ
1.1. Ödemeler Bilançosu.....................................................................................3
1.2. Cari İşlemler Dengesinin Tanımı ..................................................................4
2 . BÖLÜM
CARİ İŞLEMLER DENGESİNİ AÇIKLAMAYA YÖNELİK YAKLAŞIMLAR
2.1. Esneklikler Yaklaşımı ...................................................................................8
2.2. Toplam Harcama Yaklaşımı .......................................................................10
2.3. Mundell-Fleming Modeli .............................................................................12
2.4. Dönemlerarası Model .................................................................................16
3. BÖLÜM
CARİ İŞLEMLER DENGESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
3.1. Ticaret Hadleri............................................................................................20
3.2. Mali Politikalar ............................................................................................27
3.3. Döviz Kurları...............................................................................................33
4.BÖLÜM
CARİ İŞLEMLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ
4.1. Sürdürülebilirlik Kavramı ............................................................................40
4.2. Sürdürülebilirlik Göstergeleri ......................................................................42
vii
4.3. Ekonometrik Çalışmalardan Örnekler ........................................................45
5.BÖLÜM
TÜRKİYE İÇİN EKONOMETRİK UYGULAMA
5.1. Cari İşlemler Dengesine Dönemlerarası Yaklaşım.....................................50
5.2. Ekonometrik Model ....................................................................................52
5.2.1. Modelin Tahmin Yöntemi..................................................................56
5.2.2. Veriler...............................................................................................58
5.2.3. ADF Birim Kök Testi ve Sonuçları ....................................................58
5.2.4. Yapısal Değişimi Dikkate Alan Zivot-Andrews
Birim Kök Testi ve Sonuçları ............................................................61
5.2.5. Eş Bütünleşme Analizi ve Asıl Cari Denge.......................................63
5.2.6. Ödeyebilirlik Koşulu..........................................................................66
5.2.7. Optimal Cari İşlemlerin Hesaplanması .............................................67
6.BÖLÜM
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME .......................................................................71
KAYNAKÇA......................................................................................................73
ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................................83
viii
TABLO LİSTESİ
Sayfa Numarası
Tablo 1. ADF ve KPSS Birim-Kök Test Sonuçları.........................................60
Tablo 2. Zivot-Andrews Sequential test sonuçları .......................................63
Tablo 3. Gregory-Hansen Eş-bütünleşme test sonuçları.............................65
ix
GRAFİK LİSTESİ
Sayfa Numarası
Grafik 1. (z-rb) ile Tüketim Arasında Uzun Dönemli İlişki ...........................60
Grafik 2. Optimum ve Asıl Cari Açık (r=0.04) ...............................................63
Grafik 3. Optimum ve Asıl Cari Açık (r=0.1) .................................................65
1
GİRİŞ
Cari işlemler dengesi makroekonomik performansın en önemli
göstergelerinden biridir. Bazı gelişmiş ülkeler ile birlikte gelişmekte olan ülkeler
de uzun yıllardan beri cari açık problemi ile karşı karşıyadırlar. Ancak
gelişmekte olan ekonomilerin gelişmelerini sürdürebilmek için ihtiyaç duydukları
teknoloji, ara malı ve yatırım mallarını ithal etmeleri gerekmesine karşın bu
ülkelerin, petrol ihraç eden ülkeler dışında, ihracat gelirleri ile ithalatlarını
gerçekleştirmeleri mümkün değildir. Bu nedenle de gelişmekte olan ülkelerin
kalkınma ve büyümelerini dış açıklarla finanse etmeleri gerekmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerde yüksek oranlı ve uzun süreli cari işlemler açıkları
ekonomide ciddi sorunlara yol açabilir. Uzun dönemde bu açıkların varlığı yurtiçi
faiz oranlarının göreli olarak artmasına ve gelecek nesillerin artan borç yükü
nedeniyle ile refah düzeyinin düşmesine neden olabilir. Bu noktada önemli olan
cari açığın varlığı değil, sürdürülebilirliğidir.
Türkiye ekonomisinde son yıllarda gözlemlenen yüksek oranlı cari işlem
açıkları ekonomik tartışmaların başlıca konusu olmuştur. Bu tartışmalar iki karşıt
eksende sürmektedir: Birinci görüşe göre cari açıktaki artışın nedeni
büyümeden kaynaklanan talep artışı nedeniyle meydana gelmektedir ve bu
durum 2001 Krizi’nin ardından gelen toparlanma sürecinin doğal bir sonucudur.
Bu görüşe göre, ekonomideki canlanmanın bir süre sonra yavaşlamasıyla cari
açık kendiliğinden giderilecektir. İkinci görüşe göre ise cari açıklardaki artışın
sebebi, reel ekonomiden bağımsız belirlenen aşırı değerli Türk Lirası’dır. Döviz
kurunun kısa vadeli yabancı sermaye akımları tarafından belirlendiğini savunan
bu görüşe göre cari açıkların önüne geçmenin yolu kısa vadeli yabancı sermaye
akımlarının kontrolünden geçmektedir.
Türkiye Ekonomisinde özellikle 1980 sonrasında uluslararası piyasalara
entegre olmaya yönelik politikalarla birlikte yüksek cari işlemler açıkları
görülmüş, bu açıkların 1994 ve 2001 krizlerinin temel nedeni olduğu bazı
iktisatçılar tarafından öne sürülmüştür.
2
Bu çalışmanın birinci bölümünde cari işlemler dengesinin tanımı
yapılacak, temel milli gelir denklemleri kullanılarak cari işlemler açıklanacaktır.
İkinci bölümde cari işlemleri açıklamaya yönelik geliştirilen Esneklikler
Yaklaşımı, Toplam Harcama Yaklaşımı, Mundell-Fleming Modeli ve
Dönemlerarası Yaklaşım açıklanacaktır.
Üçüncü bölümde cari işlemleri etkileyen faktörlerden ticaret hadleri,
maliye politikaları ve reel döviz kuru açıklanacaktır.
Dördüncü bölümde cari açıkların sürdürülebilirliği tanımlanacak ve
literatürdeki cari işlemlerin sürdürülebilirliğine ilişkin göstergelere değinilecektir.
Beşinci bölümde ise cari açıkların sürdürülebilirliği Türkiye ekonomisinin
1987:1-2007:1 dönemindeki verileri kullanılarak Dönemlerarası Yaklaşım
çerçevesinde ekonometrik olarak test edilecek ve son bölümde ise sonuç ve
genel değerlendirme yapılacaktır.
3
BİRİNCİ BÖLÜM
CARİ İŞLEMLER DENGESİ
1.1. Ödemeler Bilançosu
Bir ekonominin yurt dışı piyasalarla olan iktisadi ilişkileri ödemeler
dengesi olarak bilinen bir bilanço içine kaydedilmektedir. Ödemeler dengesi, bir
ülkenin döviz kazandırıcı ve döviz harcayıcı faaliyetlerini yıllık bazda
sergilemektedir. Geleneksel olarak ödemeler dengesi bilançosu 4 ana
bölümden oluşmaktadır:
1. Cari işlemler dengesi
2. Sermaye hareketleri dengesi
3. Net hata ve noksan
4. Rezerv hareketleri
Bu dört hesabın net bakiyesinin toplamı tanım gereği sıfırdır.
Cari işlemler dengesi içinde dış ticaret dengesi (ihracat – ithalat), turizm
gelir gider dengesi, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri, yurt dışından işçi dövizleri
ve faiz ödemeleri ile kar transferleri kalemleri bulunur. Dolayısıyla cari işlemler
dengesi esasen ekonominin reel kesiminin mal ticareti ve üretici faktörlerinin
döviz gelir ve giderlerinin dengesini vermektedir. Kamuoyunda daha çok
kullanılmakta olan dış ticaret açığı kavramından daha geniş bir tanımlama
içermekte olduğundan, bir ülkenin döviz açığının belirlenmesinde de önemli bir
gösterge olarak değerlendirilmektedir.
Cari işlemler dengesi eğer açık veriyorsa bu açığın –doğal olarakborçlanma
karşılanması beklenir. Dolayısıyla, eğer cari işlemler açık veriyor ise,
sermaye hareketleri dengesinde bir fazla olmalıdır. Sermaye hareketleri ise
finansal sermaye akımlarına dayalı döviz giriş ve çıkışlarını takip eder ve
doğrudan yabancı sermaye yatırımları, portföy akımları, kısa ve uzun vadeli dış
krediler rakamlarını ifade eder. Söz konusu akımlar içerisinde doğrudan yabancı
4
sermaye yatırımları dışındaki finansal sermaye girişleri doğası gereği borç
arttırıcı özelliktedir. Bu yüzden, cari işlemlerdeki açığın mutlak anlamda büyük
ya da küçük olmasından ziyade, nasıl finanse edildiği önemlidir.
Cari açığın, doğrudan yatırımlar türünden ya da uzun vadeye yayılmış
döviz girişleri ile finanse edilmesi görece olarak daha az sorunlu olduğu
söylenebilir. Öte yandan cari açığın kısa vadeli ve dış borçları arttırıcı biçimde
sıcak para akımları ile finanse edilmesi tehlike arz etmektedir.
Eğer cari işlemler ve sermaye hesapları ile net hata noksan kalemlerinin
toplamı sıfırdan farklı bir rakam veriyorsa, bu rakam döviz rezervlerine aktarılır.
Söz konusu pozitif bakiye ödemeler dengesi istatistiklerine eksi olarak girer ve
rezerv artışlarına kaydedilir. Buradaki mantık, fazla veren döviz hesabının
ödemeler dengesi istatistiklerinden çıkartılarak, rezervlere eklenmesine dayanır.
Dolayısıyla ödemeler dengesi istatistiklerinde rezerv hareketlerinde eksi ifadesi
rezervlerin artmakta olduğunu (ödemeler dengesindeki hesabın eksildiğini) ifade
eder.
1.2. Cari İşlemler Dengesinin Tanımı
Cari işlem hareketleri dinamik bir makroekonomi konusudur. Cari işlem
fazlaları ya da açıkları bir ülkenin dünyanın geri kalanına karşı alacaklarını veya
borçlarını temsil eder ve bu yüzden hanehalklarının, firmaların ve kamunun
dönemlerarası gelir seçimlerini de göstermektedir. İhracat ve ithalatın statik
dengesini gösteren tek dönemli cari işlemler teorisi, tek dönemli tasarruf ya da
yatırım teorisi ile çok yakından ilişkilidir. Çünkü cari işlem dengesizlikleri
dönemlerarası tercihlere, açık ve fazlaları sınırlayabilen gelecekle ilgili
beklentilere yansır ve bu beklentiler cari işlemlerin yurtiçi denge yönden
tanımlanmasında çok önemli bir rol oynar (Sachs, 1981, 212).
Kapalı bir ekonomide tüketim cari eşit olmak zorundadır. Dışa açılmayla
birlikte uluslararası piyasalardan borçlanabilme fırsatıyla bu zorunluluk ortadan
kalkar. Alınan borçlar faiziyle geri ödenir. Tüketimin birinci dönemde arttığını
varsayalım. Gelirin ikinci dönemde daha yüksek olacağı varsayımıyla ( ) 1 2 Y  Y
5
ülke birinci dönemde 1 1 C  Y kadar dışarıdan borçlanacak, ikinci dönemde ise
(1 )( ) 1  r C  Y kadar geri ödeyecektir. İkinci dönemdeki tüketim;
(1 )( ) 2 2 1 C  Y   r C Y eşitliğindeki gibi olacaktır (Obstfeld ve Rogoff, 1996, 5).
Bu eşitlikte Y geliri, C tüketimi, r ise faiz oranını göstermektedir.
Bir ülkenin bir dönemdeki cari işlemler dengesi, o ülkenin net dış
varlıklarındaki değişmeleri temsil eder. Eğer ülke cari işlemler fazlası veriyorsa
borç veren konumunda, cari işlemler açığı veriyorsa borçlanan konumundadır.
Net ihracat fazlası olan ülke, bu fazlaya eşit olacak şekilde net dış varlık elde
ediyordur. Çünkü yabancılara, onlardan satın alınandan daha fazla satmaktadır.
Net dış ticaret açığı veren ülke ise bu açık kadar yurtdışından borçlanmaktadır
(Obstfeld ve Rogoff, 1996, 5).
Cari işlem fazlalarını, ulusal gelirin yurtiçi harcamalardan farkı, mal ve
hizmet ihracatının ithalat ve gelir transferlerinden farkı ya da ulusal tasarrufların
yurtiçi yatırımlardan farkı olarak da tanımlayabiliriz (Sachs, 1981, 213).
Bt+1, t dönemi sonunda bir ülkedeki net dış varlıkların değerini göstersin,
bu durumda t dönemi sonrasındaki cari işlemler dengesini t t t CA  B  B 1
eşitliğindeki gibi tanımlayabiliriz. Genel olarak, sermaye hesabı ve kamu
harcamalarını modele dahil etmezsek, bir ülke için t dönemindeki cari işlemler
dengesi aşağıdaki gibidir.
t t t t t t CA  B  B  Y  rB  C 1 (1.1)
Yukarıdaki eşitlikte rB t önceki dönemden elde edilen net dış varlık faiz
kazançlarından ve ulusal sermaye ile yurt dışında yapılan ekonomik
faaliyetlerden elde edilen kar paylarından oluşur. Bu eşitlik, cari işlemlerin
ülkenin toplam geliri ile tüketimi arasındaki fark olduğunu göstermektedir.
Modele kamu harcamalarını eklersek;
6
t t t t t t t CA  B  B  Y  rB  C G 1 (1.2)
Kamu harcamalarındaki artış kararının cari işlemler dengesini nasıl
etkilediğini göstermek için Kamu harcamalarının birinci dönemde G 1> 0 ve
ikinci dönemde G2 = 0 olduğunu varsayalım. Bu durumda özel kesim geçici
vergilerin bir bölümünü ikinci dönemdeki görece yüksek vergi sonrası gelire
kaydırmak için borçlanmak isteyecektir. Bu yüzden ülke birinci dönemde açık,
ikinci dönemde fazla verecektir. (Obstfeld ve Rogoff, 1996, 12).
Modele yatırımı ekleyebilmek için öncelikle ulusal servete yurtiçi
sermaye stokunu dahil etmeliyiz. Böylece t dönemi sonunda özel kesimin
toplam serveti net dış varlık ile yurtiçi sermaye stokunun toplamından (B t+1 +
Kt+1) oluşur. t dönemi sonundaki sermaye stoku ise, sermayenin aşınma payını
ihmal edersek, t dönemindeki yatırımdan ve sermayeden oluşur.
t t t K  K  I 1 (1.3)
t + 1 dönemi sonrasında ulusal servetteki ve tasarruflardaki değişim
aşağıdaki gibidir;
t t t t t t t t B  K  B  K  Y  rB C G   ( ) ( ) 1 1 (1.4)
Cari işlemler dengesine yatımları dahil ettiğimizde;
t t t t t t t t CA  B  B  Y  rB  C G  I 1 (1.5)
t t t t t S  Y  rB  C G olduğundan gerekli düzenlemeleri yaptığımızda;
t t t CA  S  I (1.6)
Denklem 6, ulusal tasarrufların ulusal yatırımlara eşit olması gerektiğini,
aksi taktirde dengesizliklerin cari işlemlere yansıyacağını göstermektedir.
7
Yatırım tasarruf eşitliği cari işlemlerin temel olarak dönemlerarası bir konu
olduğunu göstermektedir. CA  S  I eşitliği ekonomi politikalarının ve ekonomik
dengesizliklerin cari işlemleri nasıl etkileyeceğini analiz etmek açısından son
derece önemlidir. Örneğin koruyucu bir gümrük tarifesinin cari işlemler
üzerindeki etkisi tarifenin tasarruf ve yatırımları nasıl etkileyeceğine bağlıdır.
8
İKİNCİ BÖLÜM
CARİ İŞLEMLER DENGESİNİ AÇIKLAMAYA YÖNELİK YAKLAŞIMLAR
Cari işlemler dengesini açıklamaya yönelik çeşitli teoriler geliştirilmiştir.
Bu bölümde bu teorilerden Esneklikler Yaklaşımı, Toplam Harcama Yaklaşımı,
Mundell-Fleming Modeli ve Dönemlerarası Yaklaşım açıklanacaktır.
2. 1. Esneklikler Yaklaşımı
Esneklikler yaklaşımı, devalüasyonun ticaret bilançosu üzerindeki
etkilerini incelemek amacıyla C.F.Bickerdike (1920), J.Robinson (1947) ve L.
Metzler (1948) tarafından birbirlerinden bağımsız olarak geliştirilmiştir. Bu
yaklaşımın temelinde, devalüasyondan kaynaklanan yerli ve yabancı malların
göreceli fiyatlarındaki değişmelerin neden olduğu, üretim ve tüketimdeki ikame
olanakları bulunur. Esneklikler yaklaşımında gelir ve uluslararası harcama
düzeyleri sabit tutulurken, talep ve arzın statik fiyat esneklikleri uluslararası
sermaye akımlarını yönlendirir (Obstfeld ve Rogoff, 1994, 4). Bu yaklaşımda
ayrıca dış ticarette gümrük tarifesi ve benzeri kısıtlamaların olmadığı,
uluslararası piyasalarda tam ikame olanaklarının söz konusu olduğu ve
devalüasyon sonrasında yurtiçi fiyatların sabit tutulduğu varsayılmıştır.
Devalüasyon ulusal para olarak ülkedeki ithal malların fiyatını yükseltir,
döviz olarak da ülkenin ihraç mallarını yabancılara karşı ucuzlatır. Dolayısıyla
esneklik yaklaşımına göre, ithalat giderleri açısından, devalüasyondan beklenen
etki, ithal malların yurtiçi talebini kısarak ülkenin döviz giderlerini azaltmasıdır.
Buna ‘’döviz tasarrufu sağlayıcı etki’’ de denebilir. Esneklik yaklaşımına göre
devalüasyonun döviz gelirlerini arttırması, ihraç mallarını yabacı para cinsinden
ucuzlatması dolayısıyla, yabancı tüketicilerin bu malların talebini arttırmaları
sonucu olarak ortaya çıkar. Buna da ‘’döviz kazandırıcı etki’’ denebilir
(Seyidoğlu, 2001, 460). Esneklikler yaklaşımı açıkça Keynesyen niteliktedir,
çünkü yurtiçi piyasalarda işsizliğin ve ücret-fiyat katıklarının sadece Keynesyen
varsayımları, devalüasyonun reel fiyatları ihraç malları lehine değiştirebilmesini,
böylece üretim ve tüketimde ikame söz konusu olabilmesini sağlar (Whitman,
9
1975, 510).
Devalüasyon sonrasında ithal malların fiyatlarındaki göreceli artış ticaret
bilançosunu düzeltemeyebilir. Ülkenin, devalüasyonla birlikte, ihracatı artıp
ithalatının azalmasıyla daha rekabetçi olması doğru olmakla beraber, ülkenin
birim ithal malı başına daha fazla ödeyeceği de bir gerçektir (Arize, Grioyannis,
Kallianiotis, Englander, 2000, 175). Devalüasyonun ticaret bilançosunu
düzeltebilmesi Marshall-Lerner koşuluna bağlıdır. Arz esnekliklerinin sonsuz
olması varsayımı altında, bu koşul ithal malların yurtiçi talep esnekliği ile ihraç
mallarının dış talep esnekliği toplamının bire eşit veya birden büyük olması
şeklinde ifade edilir1 (Seyidoğlu, 2000, 461).
Bir ülkenin ihracat ve ithalat esneklikleri ise sistematik olarak ülkenin
uzun dönem büyüme oranıyla ilişkilidir. Daha hızlı büyüyen ülkeler ihraç malları
için yüksek gelir esnekliğine sahipken, ithal malları için düşük gelir esnekliğine
sahiptirler. Öte yandan düşük büyüme hızına sahip ülkeler için tersi durum söz
konusudur (Krugman, 1989, 2).
Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin tarihsel verileri, devalüasyonun
ticaret bilançosu üzerinde kısa dönemde negatif etkisi olabileceğini ancak uzun
dönemde ticaret bilançosunu düzeltebileceğini göstermektedir. Ticaret
bilançosunun zaman içerisinde izlediği bu yönelim J harfine benzediğinden bu
duruma “J eğrisi etkisi” denmiştir. J eğrisinin temel açıklaması, döviz kurlarının
aniden değişmesine tüketici ve üreticileri uyum sağlamasının zaman almasıdır
(Rincon, 1998, 3). Yani kısa dönem esnekliklerin düşük olması dolayısıyla kısa
dönemde Marshall-Lerner koşulunun sağlanamaması J eğrisi etkisine yol açar.
Bununla birlikte, dinamik denge modelini kullanan, son dönemdeki çalışmaların
çoğu ticaret dengesiyle ticaret hadlerinin cari ve gelecekteki hareketleri
arasında negatif, geçmiş hareketleri arasında pozitif bir ilişki bulmuştur (Backus,
Kehoe ve Kydland, 1994, 84). Reel döviz kuru ve ticaret bilançosu için karşılıklı
1Marshall (1897) başlangıçta esneklikleri 1’e eşit olması gerektiğini savunmasına rağmen 1923
yılındaki çalışmasında esnekliklerin 1’den büyük olması gerektiğini savunmuştur. Robinson (1937)
esnekliklerin 1’e eşit veya 1’den büyük olması gerektiğini savunmuştur. Harberger, Laursen ve
Metzler ise modele yönelik eleştirilerinde esnekliklerin 1’den büyük olması gerektiğini
savunmuşlardır.
10
ilişki fonksiyonunun asimetrik şekli yüzünden bu durum “S eğrisi” olarak
adlandırılmıştır (Rincon, 1998, 3).
Johnson’a (1977) göre devalüasyonun Marshallyan esneklik analizinin
birkaç temel eleştirisi vardır. Birincisi, kısmi denge analizi olduğu için, göreceli
mal fiyatları, arz ve talep arasındaki karşılıklı ilişkiler ihmal edildiğinden genel
denge analizine dayanan eleştirilerdir. İkincisi, Keynesyen görüşten gelen,
değişen ithalat ve ihracat harcamalarından kaynaklanan net çoğaltan etkisinin
ihmal edilmesidir. Üçüncüsü ise, parasal yaklaşım açısından önemli olan,
devalüasyon sonrasında ticaret dengesindeki her değişmenin dış rezerv
birikimindeki tasarruflarla karşılandığı ve dış rezervlerdeki birikimin reel
ekonomiye geri besleme etkisinin olmadığı varsayımlarıdır. Yapısalcı
gelenekten gelen yazarlar gelişmekte olan ülkelerdeki cari işlem
dengesizliklerinin yapısal sorunlardan kaynakladığını, çözümün ise ülkedeki
fiyatları ayarlamanın yerine ithal ikameci politikalarla sanayileşmenin
sağlanması gerektiğini savunmuşlardır (Edwards, 2001, 4).
2.2. Toplam Harcama Yaklaşımı
Esneklikler yaklaşımında, göreceli fiyat değişikliklerinin ihracat, ithalat ve
cari işlemler dengesi üzerindeki etkilerine odaklanılmış, bu değişkenlerin gelir
üzerindeki etkileri ihmal edilmiştir (Marrewick: 2005, 14). Toplam harcama
(massetme) yaklaşımı bu eksiklikten hareketle Harberger (1950), Meade (1951)
ve Alexander (1952, 1953) tarafından geliştirilmiştir.
Milli gelir denklemlerinden görülebileceği gibi ticaret dengesi gelir ile
toplam harcama arasındaki farka eşittir. Ticaret dengesinin negatif olması o
ülkenin harcamalarının gelirinden daha fazla olduğu anlamındadır. Ticaret
dengesinin yeniden sağlanması gelir artıyorken harcamaların daha az
artmasıyla ya da harcamalar düşüyorken gelirin daha az düşmesiyle
sağlanabilir (Machlup, 1970, 175).
Alexander (1952), devalüasyonun ticaret hadleri üzerinde sırasıyla iki
etkiye sahip olduğunu savunmuştur. Birincisi, fiyat değişimleri etkisi, ikincisi ise
11
harcamalarda gelirin neden olduğu değişimlerin etkisidir. Birinci etki, ticaret
bilançosunda ve reel milli gelirde bir azalmaya neden olacaktır. İkinci etki ise
marjinal harcama eğilimine bağlıdır. Harcamalarda gelirin neden olduğu değişim
ticaret bilançosu üzerindeki fiyat değişimleri etkisini kuvvetlendirebilir ya da
zayıflatabilir (Machlup, 1955, 261).
Alexander (1952), göreceli fiyatların devalüasyon sonucu değişmesinin
geliri de etkilediğini savunmuştur. Eğer ekonomi tam istihdamda değilse,
devalüasyon sonucu ulusal paranın değer kaybetmesiyle, ihraç ve ithal
mallarına yönelik artan talep bu endüstrilerde üretimi ve çıktıyı arttıracaktır.
Yurtiçi üretimde sağlanan bu artış ülke aleyhine olan yurtiçi üretim ile yurtiçi
harcama arasındaki farkı (dış ticaret bilançosu açığını) giderici ve dolayısıyla
dış dengeyi sağlayıcı etkide bulunur. Belirtmek gerekir ki reel milli gelirdeki
yükselme, harcamaları da bir ölçüde arttırır. Ancak gelir artışının bir kısmı
tasarrufa gideceğinden yurtiçi harcama artışı yurtiçi gelir artışından daha
küçüktür. Dolayısıyla da devalüasyon ülke aleyhine bozulan dengeyi sağlayıcı
etki doğurur (Seyidoğlu, 2001, 469). Buradaki kritik varsayım marjinal harcama
eğiliminin 1’den küçük olduğudur. Marjinal harcama eğiliminin 1’den büyük
olması durumunda devalüasyon dış dengeyi olumsuz etkileyecektir.
Ekonomi tam istihdam düzeyine yakınsa ve arz esneklikleri düşükse
artan taleple birlikte fiyatlar da artma eğilimine girecektir. İhracat ve ithalata
rakip endüstrilere yönelen talep arışları toplam yurtiçi üretimi arttırmayacaktır.
Harcamalarda genişlemelerin neden olduğu talep artışı ithalat yoluyla
yurtdışından karşılanacaktır. Ülke aleyhine olan yurtiçi üretim dengesi böylece
daha da bozulacaktır. Kısacası tam çalışma durumunda devalüasyon dış ticaret
açığını daraltmaz, tersine bu açığı büyültür (Seyidoğlu, 2001, 469).
Toplam harcama yaklaşımı, marjinal harcama eğiliminin ve
devalüasyonun ticaret hadleri üzerindeki etkisinin farklı durumlarda önemli
derecede değişiklikler gösterebileceği için eleştirilmiştir. Buna rağmen bu
yaklaşım yüksek esnekliklerin devalüasyon için cari işlemler dengesizliklerini
gidermede başarısız olabileceğini göstermektedir (Winters, 1991, 293-294).
Ayrıca bu yaklaşım aşırı harcama bağlamında dış hesap analizinin önemini ve
12
esnekliler yaklaşımının kısmi doğasına ters olarak üretimi vurgulayarak önemli
bir bakış açısı sağlamıştır (Makin, 2000, 51).
2.3. Mundell - Fleming Modeli
Mundell – Fleming modeli, Fleming’in denklemleriyle Mundell’in politika
analizlerini birleştiren, Keynesyen IS – LM modelinin açık ekonomiye
uyarlanmış halidir. 1960’lı yılların başlarında J.Marcus Fleming ve Robert
Mundell birbirlerinden bağımsız olarak sermaye akımlarının rolünü içeren
Keynesyen makroekonomik politika modelini geliştirdiler. 1976’da Rudiger
Durnbusch literatürdeki çalışmaları Mundell – Fleming modeli adı altında
birleştiren, döviz kuru hakkında bir dizi makale yayımladı (Boughton, 2000, 1-
2).
1. Dünya Savaşı’na kadar uluslararası makroekonomik teoriye hakim
olan düşünce altın standardı modeliyle küresel ekonominin kendi kendini
yönetmesiydi. İki savaş arası dönemde savaş öncesi ekonomik koşullar değişti.
Bu değişim ülkeler arasındaki ekonomik entegrasyonu azalttı. Klasik görüş artık
uluslararası koşullara uymuyordu ve içinde bulunulan durumu açıklayamıyordu
(Obstfeld, 2001, 3). Mundell – Fleming modeli, klasik görüşün açıklayamadığı
İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ekonomik gelişmeleri açıklamaya yönelik
Metzler (1942), Machlup (1943) ve Meade (1951) tarafından geliştirilen
Keynesyen gelir – harcama modelinin uzantısı niteliğindedir (Frankel ve Razin,
1987, 1).
Meade (1951), öncelikle para ve maliye politikalarının iç ve dış denge
üzerindeki etkileri üzerinde odaklanmış, para ve maliye politikalarındaki
farklılıkları ve sermaye hesabını ise ikinci plana atmıştır (Boughton, 2000, 2).
Meade’in temel eksikliği, ekonominin kısa dönem geçici denge durumundan
uzun dönem denge durumuna nasıl geçeceğinin matematiksel açıklamasının
olmamasıdır. Dış dengesizlik durumu yurtiçi refahın durağan olmamasını
sağlamaktaydı ve bu yüzden ekonominin geçici denge durumunun geliştirilmesi
gerekmekteydi (Obstfeld, 2001, 4-5).
13
Mundell, Meade’in çalışmasındaki eksikliği, klasik teorinin merkezindeki
kendiliğinden dengeye gelme fikrini yeniden ortaya atarak gidermeye
çalışmıştır. Mundell, uluslararası özel sermaye akımlarını, dinamik analizinin
merkezine yerleştirmiştir. Mundell, kısa dönem dengeyi sınırlandırmak için para
talebinin likidite tercihi teorisini kullanarak Meade’in parasal sektöre odaklanan
görüşünü takip etmiştir. Fleming’in (1962) çalışmasında, paralel olarak,
Mundell’in temel kısa dönem denge teorisine tamamen benzer bir model
geliştirilmiştir (Obstfeld, 2001, 5).
Fleming (1962), yurtiçi çıktıyı ayarlamada bir ülkenin döviz kuru
seçiminin, para ve maliye politikalarının etkinlikleri üzerindeki sonuçlarını
araştırmak için Meade’in analizine yönelmiştir. Bu yönelim, Meade’in
çalışmasının genişletilmesi niteliğinde olmamakla birlikte onu basitleştirip bir
politika problemi olmaya yöneltmiştir. Para politikalarının esnek kurda daha etkili
olduğunu savunmuş, aynı zamanda döviz kurundaki dalgalanmanın maliye
politikalarının etkinliği üzerindeki etkisinin, sabit bir para stoku ile yurtiçi
harcamalardaki otonom bir değişim ile ölçülebilen ve önceden tahmin
edilemeyen özellikte olduğunu göstermiştir (Boughton, 2000, 2).
Mundell (1961a), ödemeler bilançosu dengesizliklerinin dinamik etkileri
üzerine odaklanmıştır. Mundell, ücret katılıklarının söz konusu olduğu bir
dünyada bile, uluslararası ödemelerde uzun dönem dengeyi sağlamak için
Keynesyen otomatik gelir denkleşme mekanizmasını Hume’un fiyat – altın para
akımı mekanizmasıyla karşılaştırmıştır. Örnek olarak para arzında bir artış, faiz
oranlarını düşürecek, harcamaları arttıracak, yurtdışına para çıkışı olacak ve dış
açık meydana gelecektir. Küçük ekonomi varsayımıyla ilk durumdaki denge
durumuna tekrar ulaşılıncaya kadar bu süreç devam edecektir. Mundell,
sterilizasyon işlemlerinin rolünü, bu işlemlerin ödemeler bilançosunu etkileyen,
süreklilik gösteren olumsuz faktörlere karşı sadece geçici tepki niteliğinde
olduğunu göstererek açıklamaktadır. Mundell (1961), iç dengenin otomatik
olarak nasıl dengeye geleceğini göstermek için maliye politikasının merkez
konumda olduğu bir politika karması önermektedir. Sabit döviz kurunda iç ve dış
hedefleri sağlamak için para ve maliye politikalarını içeren dinamik bir
yaklaşıma başvurmuştur. Mundell, dış dengeyi sağlamada para politikalarının,
14
iç dengeyi sağlamada ise maliye politikalarının etkili olduğunu savunmaktadır.
Çıktıyı arttırmada hem para hem de maliye politikaları etkilidir ancak buradaki
temel sorun bu iki politikanın faiz oranları üzerinde ters etkiye sahip olmalarıdır.
Mundell (1963), tam sermaye hareketliliği varsayımıyla sabit döviz kurunda
sadece maliye politikasının çıktıyı arttırmada etkili olduğunu, para politikasının
ise sadece uluslararası rezervleri değiştirdiğini göstermektedir. Diğer taraftan
esnek döviz kurunda ise para politikalarının etkin, maliye politikalarının etkisiz
olduğunu savunmaktadır. Bu analizin üstü kapalı bir iması ise Merkez
Bankalarının prensip olarak uluslararası sermaye piyasalarından borçlanabildiği
bir dünyada ödemeler bilançosunun dış dengenin yanıltıcı bir göstergesi
olabildiğidir. Daha uygun bir dış denge konsepti, ülkeyi likidite krizine
sokabilecek hassasiyetleri hesaba katarak kamu sektörünün ve özel sektörün
uzun dönem borç ödeyebilirlik üzerinde odaklanılması zorunluluğudur (Obstfeld,
2001, 5-6).
Sabit döviz kuru ve tam sermaye hareketliliği varsayımıyla, Mundell –
Fleming modelinde genişleyici bir maliye politikası cari işlemler bilançosunun
açık vermesine neden olurken, mali genişlemenin para talebi ve gelir üzerindeki
etkisinden kaynaklanan faiz oranlarındaki artış ise cari işlemler açığının yüksek
düzeyde sermaye akımıyla finanse edilmesine neden olacaktır. Dolayısıyla tam
sermaye hareketliliği ve sabit döviz kuru varsayımıyla maliye politikasındaki
değişimler cari işlemler bilançosu üzerinde doğrudan etkilidir (Knight ve
Scacciavilliani, 1998, 6).
Bu modele göre, dalgalı döviz kurunda genişleyici bir para politikası da
cari işlemler dengesini etkiler, ancak bu etkinin yönü önceden belirlenemez.
Parasal bir genişleme yurtiçi faiz oranlarında bir düşüşe, gelirde bir artışa ve
döviz kurunda değer kaybına neden olacaktır. Bu durum, döviz kurunun değer
kaybetmesinin ve gelirdeki artışın ihracat ile ithalat üzerindeki etkisine bağlı
olarak cari işlemler açığına veya fazlasına neden olabilecektir. Diğer taraftan
dalgalı döviz kurunda maliye politikasının faiz oranı üzerindeki etkisi ulusal para
biriminin değer kazanmasına yol açabilecek, dolayısıyla cari işlemler açığı
verilebilecektir (Knight ve Scacciavilliani, 1998, 7).
15
Frenkel ve Razin (1987) kamu harcamalarının nasıl finanse edildiğinin
ödemeler bilançosu açısından önemli olduğuna değinmişlerdir. Sabit döviz
kurunda vergilerle finanse edilen kamu harcamalarındaki artış ödemeler
bilançosu açıklarına neden olurken, uzun dönem ve kısa dönemde elde tutulan
para miktarını azaltmaktadır. Diğer taraftan borçlanmayla finanse edilen kamu
harcamalarında benzer bir artış ödemeler bilançosu fazlalarına neden olur, kısa
ve uzun dönemde elde tutulan para miktarını arttırır. Aynı şekilde esnek döviz
kurunda kamu harcamalarında vergi finansmanlı bir artış ulusal paranın uzun
dönem değerini düşürürken, borçlanma ile finanse edilen kamu
harcamalarındaki artış ulusal paranın uzun dönem değerinin yükselmesine
neden olur.
Mundell – Fleming modelinin teorik olarak iki sorunu vardır; Birincisi,
Mundell’in sermaye hesabını faiz oranı düzeyinin akım fonksiyonu gibi
tanımlaması teorik olarak sınırlıdır. Bu durum, sermayenin, sabit yurtiçi –
yurtdışı faiz oranı farklılığında bile, sabit bir hızı olmasını sağlamaktadır. İkincisi
ise, dış denge tanımlaması tatmin edici sürdürülebilir bir yurtiçi yatırım ve
tüketimden daha çok resmi sermaye akımları açısından yapılmış olmasıdır.
Mundell’in çalışması çok kısa dönem için faydalı olabilirken kısa ve uzun dönem
arasındaki boşluğu doldurmada yetersizdir (Obstfeld, 2001, 6-7).
Mundell – Fleming modelinin en zayıf noktası temel olarak durağan
olmasından kaynaklanır. Model kısa döneme odaklandığından, net yatırımların
üretken sermaye üzerindeki etkisi ile cari işlem dengesizliklerinin net dış
borçluluk konumu üzerindeki etkisi ihmal edilmiştir. Bu yüzden model sadece
ekonomi politikalarının cari işlemler üzendeki kısa dönem etkilerini açıklar, stok
ve akım değişkenlerin birbirleri üzerindeki etkisinin uzun önem sonuçlarını
açıklayamaz. Örnek olarak mali bir genişleme öncelikle reel döviz kurunun
değer kazanmasına yol açacak, dolayısıyla cari işlemler açık verecek ve
yurtdışından sermaye akımı gerçekleşecektir. Bu durum dış borçluluk
seviyesinde bir artış meydana getirecektir. Ancak cari işlem açık verdiği için ve
dış borç yükümlülükleri arttığı için net dış borç servis ödemeleri de artacaktır.
Mevcut cari işlemler pozisyonunu sürdürebilmek ve dış borç servisini yerine
getirebilmek için dış ticaret dengesi düzeltilmelidir. Bu ise, ilk durumda değer
16
kazanan ulusal para biriminin zamanla değer kaybetmesi anlamına gelir.
Modelde bir ülkenin cari işlem pozisyonu açısından önemli olan uzun dönem
dinamik etkilere değinilmemiştir (Knight ve Scacciavilliani, 1998, 7).
2.4. Dönemlerarası Yaklaşım
Dönemlerarası yaklaşım, cari işlemler dengesini ileriye dönük dinamik
tasarruf ve yatırım kararlarının sonucu olduğunu savunur. Cari işlemlerin
dönemlerarası analizleri Buiter (1981), Sachs (1981), Obstfeld (1982),
Svensson ve Razin’in (1983) çalışmaları sonucunda 1980’li yılların başında
yaygınlaşmıştır2 (Obstfeld ve Rogoff, 1994, 2).
Dönemlerarası yaklaşım dünya sermaye piyasalarındaki gelişmeler,
özellikle 1973-74 ve 1979-80’de gerçekleşen petrol fiyatlarındaki yüksek
artışlar sonucunda oluşan büyük cari açıklar, nedeniyle geliştirilmiştir. Gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerdeki cari işlem uyumlarının farklılıkları dış şoklara
optimal dinamik cevap şeklinde ifade edilen dönemlerarası problemden
kaynaklanmaktaydı. Ne klasik parasal modeller, ne de Keynesyen modeller bu
soruna güvenilir çözümler getirebildi. Ayrıca ilk petrol şokundan sonra
gelişmekte olan ülkelere verilen banka kredilerindeki ani artış, borçlu ülkelerin
dış borç düzeylerinin sürdürülemez hale gelmesi endişesini doğurdu.
Gelişmekte olan ülkelerin borç düzeylerini değerlendirme ihtiyacı, doğal olarak
bir dönemlerarası optimal cari işlemler açığı görüşüne yol açtı (Obstfeld ve
Rogoff, 1994, 2). Bu dönemdeki en önemli analitik gelişme, ticaret akımları
dışında cari işlemlerin dönemlerarası boyutlarına odaklanılmasıydı. Buradaki
farklı nokta ise birbiriyle ilişkili iki gerçeğin farkına varılmasıydı. Birincisi, temel
ulusal gelir denklemlerinden görülebileceği gibi cari işlemlerin tasarruf ile yatırım
arasındaki farka eşit olması, ikincisi ise yatırım ve tasarruf kararlarının her
ikisinin birlikte, yaşam döngüsü düşüncesi ve yatırım projelerinin beklenen
getirisi gibi dönemlerarası faktörlere dayanmasıdır (Edwards, 2001, 4).
Sachs (1981), hanehalklarını, firmaların ve hükümetin uzun dönemli
davranışları, cari işlemleri gelecekle ilgili beklentilerin bir fonksiyonu yaptığını ve
2 Bu yaklaşımın gelişmesinde Bardhan (1967), Harnado (1969) ve Bruno’ nun (1970) çalışmaları
da etkili olmuştur.
17
bu yüzden cari işlem hareketlerinin dinamik bir makroekonomik model içerisinde
analiz edilmesi gerektiği savunmuştur. Sachs’a göre dönemlerarası bütçe
kısıtıyla ve hanehaklarının tüketim tercihleriyle ilişkili olarak cari işlem açıklarına
neden olan 3 fenomen vardır.
Birincisi; cari gelir sürekli gelire oranla düşük olduğu zaman
hanehalkları tüketimlerini sürdürmek için negatif tasarrufta bulunurlar.
Harcamalar, geçici gelir şoklarına ve onun sonuçlarına göre daha yüksek
olmaktadır. Bu yüzden, ticaret hadlerini azaltan yurtiçi mallara olan dış talepteki
geçici bir azalma ya da reel geliri azaltan yurtiçi verimlilikteki geçici bir azalma
dış ticaret ve cari işlem açıklarına neden olmaktadır. Ayrıca sürekli talep veya
arz şokları, eğer cari ve sürekli gelirde şoklar nedeniyle eşit oranda azalıyorsa
cari açığa neden olmayabilir. Hanehalklarının tüketimleri sürekli reel gelirdeki
azalmanın boyutuna bağlı olarak düşer.
İkincisi; tasarrufların getiri oranıyla zaman tercihi arasındaki bir farklılık
dış dengesizliğe neden olmaktadır. Sabit bir reel gelir profili olsa bile,
hanehalkları tüketimlerini ertelemenin maliyeti ya da getirisi nedeniyle gelir
kalıplarına göre tüketim alışkanlıklarını değiştirmek için bir güdüye sahip
olabilirler.
Üçüncüsü ise kamu harcamaları, sürekli düzeylerine oranla yüksek
olduğu zaman cari işlemler açık verme yöneliminde olacaktır. Hanehalklarının
bütçe kısıtları kamu harcamalarının negatif bir fonksiyonudur. Kamu
harcamaları sürekli düzeylerine göre yüksek olursa, toplam harcamalar
ortalama düzeyinin üzerinde olacaktır, bu yüzden o dönemdeki geçici mali
genişleme ticaret açıklarına neden olacaktır.
Cari işlemlere yatırım – tasarruf açısından bakacak olursak, öncelikle
tasarrufun ticaret hadlerine nasıl yanıt verdiği sorusuna yanıt bulmamız gerekir.
Önceleri bu soruya geleneksel yanıt klasik Harberger – Laursen - Metzler etkisi
içerisinde veriliyordu. Farklı çalışmalarında Harberger (1950) ve Laursen-
Metzler (1950) ticaret hadlerindeki değişmelerin tasarruf üzerindeki etkisiyle
ilgilendiler. Tasarruf düzeyinin, ihraç edilebilir mallar açısından ölçülen gelir
18
sabit tutulursa, ihracattaki azalmayla birlikte ticaret hadlerinin kötüleşmesi
sonucunda düştüğünü varsaymışlardır (Persson ve Svensson, 1983, 43-44).
Harberger – Laursen - Metzler etkisinden yola çıkarak Obsfeld (1982a),
ticaret hadlerindeki bozulmayla refah düzeyinin düştüğünü, hedeflenen refah
düzeyine ulaşabilmek için ülkenin dış varlıklarını toplamak zorunda olduğunu ve
bu yüzden, Harberger – Laursen - Metzler etkisine zıt olarak, dış ticaret
hadlerinde bozulmayla birlikte tasarruf oranın arttığını ileri sürmüştür. Sachs
(1981) ile Svensson ve Razin (1983) ise geçici ve sürekli ticaret hadleri
bozuklukları arasındaki farka odaklanmışlardır (Persson ve Svensson, 1983,
44).
Dış ticaret hadlerindeki bir bozulma nedeniyle ticaret bilançosundaki
değişmelerin üç farklı etkisi vardır. Bunlar: net ihracat vektörünün yeni
değerinden oluşan doğrudan etki, dış ticaret hadlerindeki bozulmanın refah
düzeyini azaltmasıyla oluşan tüketimdeki refah etkisi ve göreceli fiyat
değişmeleri nedeniyle tüketimdeki ikame etkisidir (Svensson ve Razin, 1983,
99).
Dış ticaret hadlerindeki geçici bir bozulma, reel gelirde bir bozulma ve
reel faiz oranlarında bir değişme olmak üzere iki etki yaratır. Harcamalardaki
düşüş reel gelirdeki bir düşüşün fonksiyonu olduğu için reel gelirde bir düşüş
negatif doğrudan etkiye ve refah etkisine ve bu yüzden de ticaret bilançosunda
bir kötüleşmeye neden olur. Bu, harcama düzgünleştirme (spending smoothing)
davranışının bir örneğidir. Reel faiz oranındaki değişme harcamalarda ikame
etkisine neden olur. Reel faiz oranları düşerse ikame etkisi, doğrudan etki ve
refah etkisini güçlendirecektir ve cari işlemler dengesi bozulacaktır (Svensson
ve Razin, 1983, 100).
Dış ticaret hadlerindeki kalıcı bir bozulma ise tüketim ve gelirin aynı
oranda azalmasına neden olur ve bu yüzden de tasarruf oranında belirsiz bir
etkiye sahip olur (Persson ve Svensson, 1983, 44).
Cari işlem analizlerine dönemlerarası yaklaşım, gelecek dönemlerdeki
19
verimlilik artışı, kamu harcamaları talebi, reel faiz oranı gibi beklentilerden
kaynaklanan ileriye yönelik hesaplamaları yatırım - tasarruf kararları yoluyla
harcamalar yaklaşımını genişletmektedir (Obstfeld ve Rogoff, 1994, 4). Bu
yaklaşım ekonomik ajanların ileriye dönük beklentilerine odaklanarak küçük ve
dışa açık bir ekonomide cari işlem hareketlerini açıklamaya çalışmaktadır.
Modelde, uluslararası piyasalardan borçlanabilme ve uluslararası aktif değişimi
serbestisiyle, rasyonel beklentilere sahip ekonomik ajanların dönemlerarası
bütçe kısıtı altında dönemlerarası fayda fonksiyonlarını optimize ettikleri
varsayılmıştır.
Ülkeler, ticaret hadlerindeki değişiklikler, üretimdeki dalgalanmalar,
politik reformlar, doğal afetler gibi birçok geçici gelir şokuyla karşı karşıya
kalabilmektedir (Kraay ve Ventura, 2002, 3). Dönemlerarası bütçe kısıtı
ekonominin uygulanabilir tercihlerini sınırlandırmaktadır. Cari işlem
dengesizliklerini artıran koşulları tanımlamak için harcama ve çıktı unsurlarının
nasıl sınırlandığını bilmek gerekir. Bu noktada tercihlerin dönemlerarası
ayrılabilirliği modelin temel varsayımı olmuştur (Obstfeld ve Rogoff, 1994, 9).
Eğer ekonomi net dış alacaklı konumunda ve uluslararası faiz oranları ortalama
değerinin üzerinde ise bireyler yüksek dış faiz gelirleri karşısında tüketimlerini
düzgünleştirecekleri için cari işlemler fazla verecektir. Eğer ekonomi net dış
borçlu konumunda ise geçici olarak yüksek olan faiz oranları cari işlemler
üzerinde ters yönlü bir etkiye sahip olacaktır. Ayrıca çıktı düzeyi sürekli
düzeyinin üzerinde ise tüketim düzgünleştirmesi nedeniyle cari işlemler dengesi
fazla verecektir (Obstfeld ve Rogoff, 1994, 12).
Cari işlemler dengesine dönemlerarası yaklaşım, para ve maliye
politikalarının, dış ticaret hadleri şoklarının ve ticaret politikalarının etkilerini ile
uluslararası sermaye mobiletisinin derecesini içeren açık makroekonomide
birçok konuyu anlamamıza yardımcı olmuştur (Kasa, 2003, 557).
20
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
CARİ İŞLEMLER DENGESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
3.1. Ticaret Hadleri
Uluslararası İktisat Teorisi’nde göreceli fiyatlar, ticaret hadleri ismini
almakta ve ihraç mallarının ithal mallarıyla değişim oranı olarak
tanımlanmaktadır. Dış ticaret hadleri, bir ülkenin sattığı ve satın aldığı malların
fiyatlarındaki değişmeler dolayısıyla dış ticaretten kazançlı ya da zararlı çıktığını
göstermeye yarayan bir kavramdır (Seyidoğlu, 2001, 639-640).
Dış ticaret kazançlarını farklı yönlerden ölçmek için geliştirilmiş olan
farklı dış ticaret hadleri tanımlamaları vardır. Bu tanımlamalar; ihracat
fiyatlarının ithalat fiyatlarına oranı olarak tanımlanan net dış ticaret hadleri,
ithalat hacim endeksinin ihracat hacim endeksine oranı olarak tanımlanan gayri
safi değişim ticaret hadleri, net dış ticaret hadleri ile ihracat hacim endeksinin
çarpımı olarak tanımlanan gelir ticaret hadleri ve net dış ticaret hadlerinin
verimlilik endeksi ile çarpımı olarak tanımlanan faktör ticaret hadleridir.
Dış ticaret hadleri tanımlamaları içerisinde en çok kullanılan net dış
ticaret hadleridir. Net dış ticaret hadlerini formül olarak şöyle gösterebiliriz:
X M TT  P P (3.1)
Burada PX , ihracat fiyatları endeksini ve P M ise ithalat fiyatları endeksini
göstermektedir.
Denklemden açıkça görülebileceği gibi, ithalat fiyatları sabitken ihracat
fiyatlarının düşmesi veya ihracat fiyatlarında bir değişme olmaksızın ithalat
fiyatlarının yükselmesi durumunda ya da her iki fiyat endeksi yükselirken, ithalat
fiyatlarının ihracat fiyatlarından daha fazla artması durumunda ticaret hadleri
ülke aleyhine değişir ya da başka bir ifadeyle ticaret hadleri bozulmuş olur.
21
Bir ülkenin ihraç ettiği mallar en azından birkaç açıdan ihraç ettiklerinden
farklılık gösterme eğilimindedir ve ihraç ile ithal malların göreceli fiyatları - ticaret
hadleri- talepteki ve arzdaki kaymalar sonucunda değişmektedir. Bu ticaret
hadleri değişimi özel tüketim kararlarını etkiler, mevcut endüstrilerin
kapanmasına ya da yeni endüstrilerin ortaya çıkmasına neden olur ve bu durum
global makroekonomik şokların yayılmasında en önemli kanaldır. Ayrıca
dönemlerarası ticaret hadleri değişimi ülke refahını da etkiler, bunun temel
nedeni ise ticaret hadleri düşen ülkenin her birim ihraç mal karşısında daha az
ithal malı elde etmesidir (Obstfeld ve Rogoff, 1996, 235-236).
Ticaret hadlerindeki değişmelerin harcama, tasarruf ve cari işlemler
dengesi üzerindeki etkilerinin incelenmesi açık makroekonomi literatüründe
uzun bir geçmişe sahiptir.
Dış ticaret hadlerindeki geçici bir bozulma, reel gelirde bir bozulma ve
reel faiz oranlarında bir değişme olmak üzere iki etki yaratır. Harcamalardaki
düşüş, reel gelirdeki bir düşüşün fonksiyonu olduğu için reel gelirde bir düşüş
negatif doğrudan etkiye ve refah etkisine ve bu yüzden de ticaret bilançosunda
bir kötüleşmeye neden olur. Bu, harcama düzgünleştirme (spending smoothing)
davranışının bir örneğidir. Reel faiz oranındaki değişme harcamalarda ikame
etkisine neden olur. Reel faiz oranları düşerse ikame etkisi, doğrudan etki ve
refah etkisini güçlendirecektir ve cari işlemler dengesi bozulacaktır (Svensson
ve Razin, 1983, 100).
Dış ticaret hadlerindeki kalıcı bir bozulma ise tüketim ve gelirin aynı
oranda azalmasına ve bu yüzden de tasarruf oranında belirsiz bir etkiye sahip
olur (Persson ve Svensson, 1985, 44).
Persson ve Svensson (1985), mallar ve finansal aktifler için tam ve
mükemmel dünya piyasalarıyla karşı karşıya olan küçük açık bir ekonomiyi ele
almışlardır. Yerli ve yabancı mallar olmak üzere ticarete konu olan iki tür mal
vardır. Ülke yerli malları üretip ihraç ederken, yabancı mal ithal eder. Her
dönemde ekonomi belirli bir fiyat düzeyinde (yabancı mallar cinsinden yerli
malları) serbestçe ticaret yapabilir. Benzer şekilde belili faiz oranında
22
uluslararası kredi piyasalarından borçlanabilir ve borç verebilir. Bu varsayımlarla
yalnız geçici ve sürekli şoklar değil, aynı zamanda beklenen ve beklenmeyen
şoklarda farklı etkilere sahiptir.
Persson ve Svensson’un (1985), modellerinde ticaret hadlerinde geçici
bir beklenen bozulma, bugünkü tüketimin gelecekteki tüketim açısından
maliyetini arttırır. Geçici bir beklenen ticaret hadleri bozulması ile birlikte ortaya
çıkan tüketime dayalı reel faiz oranında artış tasarrufu teşvik eder. Bu nedenle
beklenen şok durumunda cari işlemler dengesini iyileştirici ve tahmin edilmeyen
şok durumunda bozucu etki ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan beklenmeyen
kalıcı nitelikte ticaret hadleri bozulması cari işlemler dengesi üzerinde bir etkiye
sahip değilken, geçici bir beklenmeyen ticaret hadleri kötüleşmesi durumunda
cari işlemler açık verecektir.
Ticaret hadleri, cari işlemlerdeki kısa dönem dalgalanmalarda önemli bir
belirleyicidir. Özellikle ticaret hadlerindeki değişmeler düşük sıklıkta cari işlem
değişmelerini birkaç nedenden etkileyebilir. Ticaret hadlerinde daha fazla
dalgalanmalarla yüz yüze olan bir ekonomideki ajanlar, değişen gelir akımları
karşısında tüketim akımlarını düzgünleştirmek için önlem olarak daha fazla
tasarruf edebilirler. Bununla birlikte ticaret hadleri değişimlerinin yatırım ve bu
yüzden cari işlemler üzerindeki etkisi daha az açıktır. Ticaret hadlerinde daha
fazla dalgalanma olan ülkeler uluslararası sermaye için daha az ilgi çekici
olabilirler. Diğer taraftan, Aizenman (1994) gibi yazarlar çok uluslu şirketlerin
arzu ettikleri ticaret hadleri dalgalanmalarından çıkar sağlamada esnekliğe
sahip olmak amacıyla ticaret hadleri değişimleri ile üretimlerini ülkelere yayma
yöneliminde olduğunu ileri sürmüşlerdir (Chinn ve Prasad, 2003, 51).
Küçük bir ekonominin ticaret hadlerindeki bir değişme, bu tür
ekonomilerin cari işlemler dengesi için önem taşıyan, faktör fiyatlarında bir
değişme gibi dünya göreceli fiyatlarında temel bir değişimi ve dünya
ekonomisinde temel teknolojik değişmeyi yansıtabilir. Hakim yaklaşım bu
yüzden iki kritik metodolojik eksikliğin sıkıntısını çekebilir. Birincisi; eğer ticaret
hadlerindeki değişme dünya ekonomisinde göreceli fiyatlardaki bir değişimi
yansıtıyorsa, bu değişme dünya ekonomisindeki tercihlere veya teknolojilere
23
bazı dışsal şoklarla doğrulanabilir. Bu şokların ticaret hadlerin bir değişim
sağlamasından başka anlamları da olabilir. Örneğin eğer ticaret hadlerindeki
bozulma küçük bir ekonominin ihraç edilebilir malları üretimindeki dünya
çapındaki bir teknolojik ilerlemenin sonucuysa, cari işlemlerin bu değişime
cevabının değerlendirmesi bir yandan ticaret hadlerindeki bozulmayı fakat diğer
yandan ülkenin teknolojik ilerlemeden hoşnut olduğunu göstermesi gerekir. Bu
yüzden cari işlemler dengesi dinamiklerinin geniş kapsamlı bir tartışması içsel
değişkenlerdeki değişmelerden daha çok göreceli fiyatlardaki değişmelere
sebep olan dünya ekonomisinin temellerindeki değişmelere dayandırılmalıdır
(Galor ve Lin, 1994, 1002).
İkincisi; küçük ekonomi açısından dünya göreceli fiyatları ve faiz oranları
dışsalken, bunlar dünya ekonomisi açısından birbirleriyle bağlantılıdır. Özellikle
ticaret hadleri bozulması sermaye yoğun malların göreceli fiyatlarının artışının
sonucuysa, o zaman bu duruma dünya faiz oranlarında bir artış eşlik edecektir.
Oysa eğer emek yoğun malların göreceli fiyatlarındaki artışın sonucuysa o
zaman dünya faiz oranlarında bir gerileme eşlik edecektir. Bu yüzden cari işlem
dinamiklerinin belirlenmesinde dünya faiz oranlarına verilen önem ve ticaret
hadlerindeki bozulmaya faktör yoğunluğuna bağlı olarak dünya faiz oranlarında
bir artış veya azalış eşlik edebileceği gerçeğinin, literatürdeki ticaret
hadlerindeki değişmelerden izolasyonu metodolojik olarak hatalıdır. Cari
işlemler dinamiklerinin geniş kapsamlı bir tartışması mal ve faktör fiyatlarının
esaslı bir şekilde bağlı olduğu dinamik genel denge modeline dayandırılmalıdır
(Galor ve Lin, 1994, 1002).
Backus, Kehoe ve Kydland (1994) ticaret bilançosunun ticaret hadlerinin
cari ve gelecek hareketleriyle negatif, geçmiş hareketlerle pozitif ilişkili olduğunu
bulmuşlardır. Net ihracat ve ticaret hadleri için karşılıklı kolerasyon
fonksiyonunun asimetrik şekli yüzünden bu durumu asimetrik S eğrisi olarak
adlandırmışlar.
Ticaret hadlerinde bir değişme, firmanın işgücü talebi kararıyla uyumlu
olan üretim ücretleri ile işçilerin işgücü arzı kararıyla uyumlu olan tüketim ücreti
arasındaki ilişkiyi değiştirir. Bu durum ,şgücü arzında refah etkisine neden olur
24
(Bean, 1986, 38).
Bean (1986), ticaret hadlerinde bir gelişmenin refahta bir artışa ve işgücü
arzında bir azalışa neden olacağını ileri sürmüştür. İşgücü talebi ticaret hadleri
iyileşmesi meydana geldiği dönemde artar. Sonuçta tüketim ücreti işgücü
piyasasını dengeye getirmek için artacaktır.
Ticaret hadleri kötüleşmesinin toplam harcamaların durgun durum düzeyi
ya da ülkenin net dış varlık pozisyonunu üzerindeki etkisini belirlemek imkanlı
değildir. Bunun nedeni ikame etkisi ile tamamlayıcılık etkisinin cari işlemler
üzerinde rekabet edici etkilere sahip olmasıdır. Sadece tamamlayıcılık etkisinin
söz konusu olduğu durumda, alışkanlıkların olduğu ve tüketimde sürekliliğin
olmadığı varsayımıyla, ticaret hadleri kötüleşmesinden sonra sürekli gelir
düştüğünden yaşam standardı da düşmek zorundadır. Tamamlayıcılık etkisiyle
temsili birey alışılmış yaşam standardını sürdürmek isteyecek, bu yüzden ticaret
hadleri kötüleşmesinden sonra tasarruflar düşecek, toplam harcamalar artacak
ve ülke cari işlem açığı verecektir. Toplam harcamalar ve ülkenin net dış varlık
pozisyonu zamanla derece derece azalacaktır. Sürekliliğin olduğu,
alışkanlıkların olmadığı varsayımıyla ticaret hadlerinde bir kötüleşmeyle tercihler
ikame edilebilirlik özelliği gösterecektir. Ticaret hadlerinde kötüleşme
gerçekleştikten sonra tasarruflarda bir artış olacak ve cari işlemler fazla
verecektir. Bunun nedenleri şöyledir; Temsili birey, sürekli gelirinde bir düşme
yaşayınca net varlık stokunu tüketmeye başlar ve bu stoklarını eski seviyesine
getirebilmesi için tasarrufta bulunması birey için optimal davranıştır. Bu yüzden
ticaret hadlerinde bir kötüleşmeden sonra toplam harcamalarda bir düşüş
oluşacak ve cari işlemler fazla verecektir. Toplam harcamalar ve ülkenin net dış
varlık pozisyonu zaman içerisinde derece derece artacaktır (Monsoorian, 1998,
77-78).
Glick ve Rogoff (1995) ticaret hadlerini etkileyen verimlilik şoklarının cari
işlemler üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Verimlilik şoklarının ülke bazlı ya da
global nitelikte olmasına bağlı olarak farklı etkilerde bulunduğunu ileri
sürmüşlerdir. Buna göre ülke bazlı verimlilik şokları cari işlemleri yatırımdan
daha çok etkiler, çünkü tüketim ve yatırımın her ikisi de verimlilik şoklarına
25
cevap verdiklerinden cari işlemler üzerinde daha fazla etkiye neden olur. Global
nitelikte verimlilik şokları ise cari işlemler üzerinde etkiye sahip değildir, çünkü
global şok durumunda benzer faktör donatımı ve teknolojilerle ülkeler tüketim ve
yatırımlarını simetrik olarak ayarlar.
İşcan (2000), Glick ve Rogoff’un çalışmasını ticari mallar ve ticaret dışı
mallar ayrımıyla genişletmiştir. Bu durumda ülke bazlı verimlilik artışı cari
işlemleri, verimlilik artışı ticari mallar sektöründe kaynaklandığı zaman,
yatırımdan daha çok etkiler. Ülke bazlı verimlilik şoku ticari olmayan mallardan
kaynaklanıyorsa, cari işlemler ve yatırım aynı oranda etkilenecektir. Ticari
olmayan malların yurtiçi tüketiminin yurtiçi çıktıya eşit oluğu tanımıyla, sınırlar
karşısında ticari malların tüketim düzgünleştirmesi olmamalıdır. Bu yüzden ticari
olmayan mallardaki verimlilik artışının cari işlemler üzerindeki temel etkisi
yatırımlardaki değişikliklerden kaynaklanır. Diğer taraftan ülkelerdeki uyum
kabaca simetrik olduğu zaman global verimlilik şokları, ticari ya da ticari
olmayan mallardan kaynaklanmasına bağımlı olmadan, cari işlemler üzerinde
etkili olmadığı tahmin edilmektedir.
Dönemsel verimlik şokları sadece cari işlemleri etkilemez, bu etkiler
sürekli olarak ticaret hadlerini, ticari malların ve ticaret dışı malların göreceli
fiyatlarını ve endüstrilerin uluslararası konumunu da değiştirebilir (Obstfeld ve
Rogoff, 1996, 256).
Obstfeld ve Rogoff (1994), 15 OECD ülkesinin 1973 – 1991 dönemindeki
zaman kesiti verilerini kullanarak net dış varlıkların ticaret hadlerinde bir
düzelmeyle pozitif ilişkili olduğunu ileri sürmüştür.
Spatafora ve Warner (1999), gelişmekte olan 18 petrol ihraç eden
ülkenin 1965 – 1989 dönemindeki yıllık verilerini kullanmışlardır. Panel
hesaplamalarına göre ticaret hadleri şoku ile yatırım arasında güçlü bir pozitif
ilişki bulurken, ticaret hadleri şoku ile tasarruflar arasında zayıf bir negatif ilişki
bulmuşlardır.
Calderon, Chong ve Loayza (2000), 44 gelişmekte olan ülkenin 1966 –
26
1995 dönemindeki zaman serisi verilerini kullanarak ticaret hadleri ve cari işlem
açıkları arasında, H-L-M etkisiyle tutarlı olarak, negatif ve önemli bir ilişki
bulmuşlardır. Hesaplamalarına göre ticaret hadlerinde %10’luk bir artış cari
işlemler açığını %0.44 oranında azaltacaktır.
İşcan (2000), panel data ve zaman serisi yöntemlerini kullanarak 7
gelişmiş ülkenin 1970 – 1987 dönemindeki yıllık verilerini kullanarak cari
işlemlerle yatırım arasında negatif bir ilişki bulmuştur. Hesaplama sonuçlarına
göre tüketim verimlilik şoklarına çıktıdan daha fazla cevap vermetedir. Bu ise
cari işlemlerin ülke bazlı verimlilik şoklarına cevabının yatırımınkini aştığı
anlamına gelmektedir.
Calderon, Chong ve Zanforlin (2001), 30’u Afrika ülkesi olmak üzere 64
ülkenin 1975 – 1995 dönemindeki panel verilerini kullanarak ticaret hadleri ile
cari işlemler arasında yine negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulmuşlardır. Hesaplamalarına göre ticaret hadlerinde %10’luk bir artış cari
işlem açıklarında gelişmiş ülkelerde %0.62, Afrika ülkelerinde %0.27’lik bir
düşüşe neden olmaktadır. Geçici ticaret hadleri şokları cari gelirde sürekli gelire
doğru bir azalmaya, tasarrufların ve cari işlem pozisyonunun kötüleşmesine
neden olmaktadır.
Chinn ve Prasad (2003), 18 gelişmiş ve 71 gelişmekte olan ülkenin 1971
– 1995 dönemindeki verilerini kullanarak cari işlemler dengesi belirleyicilerini
analiz etmişlerdir. Zaman kesiti sonuçları, Afrika hariç gelişmekte olan ülkelerde
ticaret hadleri değişimlerinin cari işlemleri belirlemede önemli rol oynadığını
göstermektedir. Bu ülkeler için ticaret hadlerindeki yüksek düzeydeki
değişimlerinin, bu değişimin daha fazla tasarrufa ve / veya daha az yatırıma
neden olduğu düşüncesiyle tutarlı olarak, yüksek düzeyde cari işlem fazlalarıyla
birlikte oluştuğunu bulmuşlardır. Diğer taraftan gelişmiş ülkeler için ticaret
hadleri değişiminin cari işlem dengesiyle negatif ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
OLS kullandıkları panel hesaplamalarında ise ticaret hadleri değişiminin
modelde Afrika dışındaki gelişmekte olan ülkeler için cari işlem bilançosuyla
etkili pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu bulmuşlardır. Bundan başka gelişmekte
27
olan ülkelerdeki yatırımın ticaret hadleri değişiminden olumsuz etkilendiği
yönünde güçlü kanıtlar da vardır.
Kent ve Cashin (2003), 128 ülkenin 1970 – 1999 dönemindeki verilerini
panel data regrasyonuyla test etmişlerdir. Modellerinde ülkeleri, kalıcı ticaret
hadleri şoku yaşayanlar ve dönemsel ticaret hadleri şoku yaşayanlar olmak
üzere ikiye ayırmışlardır. Sonuçlara göre ticaret hadlerindeki beklenmeyen
şoklara cari işlemlerin cevabı; dönemsel şoklar için pozitif, kalıcı şoklar için
negatiftir.
Agenor ve Aizenman (2004), Sahra’nın güneyindeki Afrika ülkelerinin
1980 – 1996 dönemindeki zaman serisi verilerini kullanarak dönemsel ticaret
hadleri değişmelerinin tasarruf üzerinde pozitif etkiye sahip olabileceği görüşünü
destekler nitelikte sonuçlar elde edememişlerdir. Diğer taraftan sonuçlara göre
ticaret hadlerinde istenilen sürekli değişiklikler özel tasarruflarda istatistiksel
olarak anlamlı pozitif etkiye sahipken istenmeyen sürekli değişiklikler ise
istatistiksel olarak etkisizdir.
3.2. Mali Politikalar
Kamu harcamalarında bir artış yurtiçi yatırım – tasarruf dengesini
değiştirerek, tasarruflar için aşırı dış talebi teşvik edecektir. Tasarruflar için
yurtiçi talepteki artış dış sermaye akımı yoluyla karşılanmak zorundadır, ancak
bu sermaye transferinin gerçekleşmesi için tek yol yerli paranın değer
kazanmasıyla cari işlemlerin açık vermesidir (Knight ve Scacciavillani, 1988,
10).
Kamu açıklarının birçok etkisi vardır. Ancak bu etkilerin hepsi bir ilk
etkiyi takip eder; kamu açıkları ulusal tasarrufu azaltır. Ulusal tasarruf, özel
tasarruf ve kamu tasarruflarının toplamıdır. Kamu bütçe açığı verdiği zaman
kamu tasarrufu negatiftir ve bu ulusal tasarrufları azaltır (Ball ve Mankiw, 1995,
3).
Kamu harcamalarının cari işlemler dengesi üzerindeki etkilerini milli gelir
28
denklemlerinden görebiliriz;
Y  C  S  G ise,
S  Y  C G
Y  C  I  G  NX ise,
S  I  NX (3.2)
Bu denklemlerde Y geliri, C tüketimi, S tasarrufu, G kamu harcamalarını, I
yatırımı ve NX ise dış dengeyi ifade etmektedir.
Ulusal tasarruflar net yatırım ve net ihracatın toplamına eşittir. Kamu
açıkları ulusal tasarrufu azatlığı zaman; yatırımı, net ihracatı ya da her ikisini
birden azaltmalıdır. Yatırım ve net ihracattaki toplam düşüş açıkça ulusal
tasarruftaki düşüşe karşılık gelmelidir (Ball ve Mankiw, 1995, 3).
Ayrıca yukarıdaki denklemlerden görülebileceği gibi eğer özel tasarruflar
ve ulusal yatırım düzeyi değişmiyorsa, kamu harcamalarında bir artış sonuçta,
kamu gelirleriyle karşılanmadığı sürece, cari işlemler bilançosunda aynı boyutta
bir açığa neden olacaktır (Barth ve Pollard, 2006, 3).
Kamu açıklarının boyutuyla orantılı olarak ticaret açıkları (net ihracatın
azalması) artar, bunu hemen karşılaşılan bir diğer etki takip eder: kamu açıkları,
ülke varlıklarının yurt dışına akımına neden olur. Bu olgu, cari hesaplarla
sermaye hesaplarının eşitliğinden kaynaklanarak oluşur. Bir ülke ihracatından
daha fazla ithalat yaptığında, bu fazladan alınan mal ve hizmeti serbestçe elde
edememektedir; karşılığı, yurtiçi varlıktan (servetten) vazgeçmek demektir.
Başlangıçta bu varlıklar yerel kalabilir. Ancak, yabancılar bu parayı hızla tüzel
ya da kamu tahvili almak için ya da arazi almak için kullanırlar. Hangisi olursa
olsun, kamu açıkları bir ülkeyi ithalatçı ülke konumuna sokarsa bu aynı
zamanda, o ülkenin, varlıklarının net ihracatçısı olduğu anlamına da gelecektir
(Ball ve Mankiw, 1995, 3).
Mali politikaların, cari işlemler üzerindeki etkisi konusunda literatürde tam
bir görüş birliği yoktur. Tartışma mali politikalar üzerine iki zıt görüşten
29
kaynaklanmaktadır. Biri geleneksel görüşe dayanan, kamu açıklarının
ekonomide önemli ve zararlı etkileri olduğu görüşüdür. Diğeri ise bütçe
açıklarının etkisinin olmadığı Rikardocu görüşe dayamaktadır (Piersanti, 2000,
256).
Sonsuza kadar yaşayan ekonomik bireyler (infinitively lived agents) ve
örtüşen kuşaklar (overlapping generations) modellerinin her ikisi ile birlikte
dönemlerarası yaklaşımlar cari işlemlerin belirlenmesinde mali politikalar için
önemli bir rol önermektedir. Örneğin; kamu borçları, tüketimdeki refah etkisi
yoluyla cari işlemleri etkileyebilir. Kamu harcamaları yurtdışı talebin
dışlanmasında kısmen yada tamamen rol oynayabilir ve vergi yükü yatırımların
konumu kararlarını etkilen bir faktör olabilir. Mali politikanın tam rolü, Ricardo
Denkliğinin söz konusu olup olmamasına bağlı olarak, birçok faktöre bağımlıdır
(Bussiere, Chortareas ve Driver, 2002, 17).
Mali politikalar, ekonominin uyarılması içi bir kaldıraç niteliğindedir ve
son yıllarda aktif olarak kullanılmaktadır. Bununla ilgili temel konu Ricardo
Denkliğinin derecesidir. Tam Ricardo Denkliğinde, vergilerdeki ve
transferlerdeki değişmelerin toplam talep üzerinde etkisi yoktur (Bayoumi, 2004,
20). Neo-Klasik yaklaşım, hane halklarının sürekli geliri ve onun harcama
yeteneği üzerinde durur. Bir bireyin vergilerinde bugün bir indirim yapılırsa, vergi
indirimini finanse etmek için satılan tahvillerin anapara ve faizini aynı birey
ödemek zorunda kalacağı için, bireyin sürekli geliri değişmez. Bu noktada
sürekli gelir açısından, bir vergi indiriminin, kişinin harcamalarını arttıracağını
düşünmek için hiçbir neden yoktur. Genelde herkesin ulusal borcun neticede
ödeneceğine inandığı düşünülürse, gelecek bir zamanda kamu, borçlarını
ödeyebilmek için bir fazlalığa sahip olmalıdır. Bu, kamunun gelecekte vergileri
yükseltecek olması demektir. Şu halde borçlardaki bir yükselme, bireyin
servetini yükseltecek ve aynı zamanda bireylere gelecekteki vergilerinin daha
yüksek olacağını belirtecektir. Bu durumda toplam talep üzerindeki net etki sıfır
olabilir. Burada karşılaşılan problem, “kamu tahvilleri servet midir?” sorusudur.
Bu probleme “Barro-Ricardo Önermesi ya da Ricardo Denkliği” denilir. Önerme
şudur: Tahvil basarak borçları finanse etmek vergileri sadece erteler. Bu
nedenle tamamıyla bugünkü vergilendirmeye denktir. Kamu tahvillerinin net
30
servet olmadığı yolundaki katı Barro-Ricardo önermesi, “halk elindeki tahvillerin
gelecekteki vergi artışlarıyla ödeneceğini anlar”, şeklindeki sava dönüşmüştür.
Eğer böyleyse kamu harcamalarındaki herhangi bir kesintiyle karşılanmayan
bütçe açığındaki artış, tasarruflarda bütçe açığını tam olarak karşılayacak kadar
bir artışa yol açacaktır (Dornbusch, Fischer, 1998, 596).
Alternatif bir yaklaşım, Modigliani ve Brumberg’ in (1954,1980) ünlü
yaşam döngüsü analizini temel alan, ilk olarak Allais (1947) ve Samuelson
(1958) tarafından öne sürülen örtüşen kuşaklar modeline dayanmaktadır.
Örtüşen kuşaklar modeli, genç ve yaşlı tüketiciler arasında heterojenliğe izin
vermektedir. Böylece demografik trendler ve vergileme dönemleri ulusal
tasarrufların ve cari işlemlerin önemli bir belirleyicisi olabilmektedir (Obstfeld ve
Rogoff, 1996, 129).
Örtüşen kuşaklar modelinde, ekonomideki net dış varlıkların toplamı,
kamu varlıklarının ve genç nüfus tasarruflarının toplamından oluşur. Toplam
özel tasarruflar ekonominin demografik yapısında göre zaman içerisinde
değişmektedir.
Obstfeld ve Rogoff (1996), kamunun, borçlanmayla finanse edilen, genç
ve yaşlı nüfus arasında eşit olarak paylaştırılan, transfer ödemeleri yaptığı
durumu ele alarak modeli şöyle açıklamaya çalışmıştır:
t = 0 döneminde genç ve yaşlı nüfusun ödediği vergilerin azaltıldığını
varsayalım. t = 0 önemindeki yüksek kamu açığı, genç nüfusa bono satılarak
finanse edilirse genç ve yaşlı nüfusun ödediği vergiler düşer, ancak sonuçta
dönem sonunda kamun net varlıkları azalır. Artan borçlar nedeniyle gelecek
dönem faiz ödemeleri nedeniyle vergi yükü genç ve yaşlı nüfus arasında farklılık
gösterir.
Genç nüfus t = 0 döneminde iki nedenden dolayı transferlerin hepsini
tüketmez. Birincisi; beklenmedik kazançların tüketimini yaşam sürelerine
yaymak isterler. İkincisi ise net kazançları t = o döneminde yaşlı nüfusunki
kadar fazla değildir, çünkü genç nüfus yaşlanınca ilave vergilerle
31
karşılaşacaktır. Sonuç olarak tüketim t = 0 döneminde tüketim transferlerdeki
artışlardan az olmak şartıyla artmaktadır.
t = 1 döneminde, t = 0 dönemindeki genç nüfus yaşlı nüfus olur ve hala
yüksek tüketim düzeyine sahiplerdir. t = 1 dönemindeki ve daha sonraki gelen
nesiller şüphesiz bu durumda kaybedenler grubundadır.
Kamu açıklarındaki değişim bu örnekte reel etkilere sahiptir, çünkü
transfer ve vergi politikası gelirin nesiller arasında kaymasına neden olmaktadır.
t = 0 döneminde yaşayan nesiller, tüm gelecek nesillerce ödenecek, net
transferler elde eder ve buna göre tüketimlerini arttırırlar.
t = 0 döneminde net dış varlıklar veri olduğundan cari işlemleri etkileyen
tek faktör, tüketimdir. t = 1 dönemine girilmesiyle net dış varlıklardaki
değişmeler, t = 0 döneminde cari işlemlerdeki değişmelere eşit olacaktır.
Modelde t = 1 döneminde ödenecek faiz de dikkate alındığında cari işlemler her
iki dönemde de açık verecektir. Sonuçta bu iki dönem sonrasında cari işlemler
orijinal patikasına geri dönecektir.
Her iki dönemdeki yüksek cari işlem açıkları, kamu borçlarındaki artışın
ekonominin net dış varlık pozisyonunun azalmasına neden olacaktır.
Kamu açıkları ile cari işlemler arasındaki ilişki literatürde ‘’ikiz açıklar’’
olarak adlandırılmıştır. İkiz açıklar ilişkisinin öneminin evrimi uluslararası
bağlamda Ricardo Denkliği önerisinin bir kanıtını sunmaktadır.
Lim ve McNelis (2005), ihracat talebinin reel döviz kuru değişmelerine
olan duyarlılığının mali ve ticaret bilançosu arasındaki ilişkiyi etkilediğini
savunmuşlardır. Buna göre ihracat talebinin yüksek olduğu zaman, özellikle
devam eden verimlilik şoklarının varlığında, mali bilanço ve cari işlemler
arasında pozitif bir ilişki vardır, aksi halde mali bilanço ve cari işlemler dengesi
arasındaki ilişki negatiftir.
Lane ve Perotti (1998), kamu ücretleri ile ticari mallar arasındaki ilişkiye
32
odaklanmıştır. Kamu ücretlerindeki artış ekonomiyi yüksek ücret düzeyine
sürükler ve ticari mal üretimini dışlar. Benzer olarak işgücü vergilerindeki artış
vergi öncesi ücretleri yükseltir ve ticari sektördeki üretimi, işgücü kesimi vergileri
tamamen özümsemedikçe, depresyona sokar. Bundan başka, katı ücretler
durumunda, mali politikalardaki kaymaların neden olduğu nominal döviz
kurundaki hareketler yurtiçi ticari mallar için dış talep düzeyini ve bu yüzden bu
malların üretimini değiştirir. Ekonomide nominal katılıklar varsa mali politikalara
cevap olarak döviz kuru rejimleri farklılıklar gösterecektir. Esnek kurlar altında,
kamu tüketim ücretlerinde bir genişleme ticari sektör çıktısında ve bu yüzden
ticaret bilançosunda daha sert olumsuz etkiye sahip olur.
İkiz açıklar yaklaşımına ilişkin; Summers (1986) ve Barnheim (1988)
göze çarpan örnekler sunmuşlardır. Barnheim, eğer dünya sermaye piyasası
entegre olmuşsa ve Ricardo Denkliği söz konusu değilse, kamu açıklarındaki bir
artış cari işlemler açığına kesinlikle katkıda bulunacağını savunmuştur. Benzer
olarak Miller ve Russek (1989) ikiz açıklar arasındaki uzun dönem denge ilişkisi
için bir kanıt bulamamıştır (Bussiere, Fratzscher ve Muller, 2005, 9).
Rubini (1988) farklı bir teorik yapı kullanmıştır. Bozucu vergilerle
(distortionary taxes) dönemlerarası modele dayanarak, Roubini vergi
düzgünleştirmesinin (tax smoothing) cari işlemlerle kamu açıkları arasında birebir
bir ilişki sağladığını göstermiştir. Mekanizmanın temelinde sabit bir vergi
oranının kamu harcamalarıyla ve bu yüzden cari işlemlerle bire-bir hareket eden
kamu açıklarına neden olması yatmaktadır (Bussiere ve diğerleri, 2005, 9).
Alternatif bir teorik çalışma Evans (1990) tarafından önerilmiştir.
Tüketicilerin sınırlı ufka sahip olduğu bir modelde cari işlemlerle kamu açıkları
arasında bir ilişki bulamamıştır. Bu yüzden vergi yansımasının şimdiki
tüketicilerin yaşamları süresince düşmeyeceğini ve kamu açıklarının cari
işlemler üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığını ileri sürmüştür (Bussiere ve
diğerleri, 2005, 9).
Debelle ve Faruqee (1996), 21 gelişmiş ülkenin 1971 – 1993
dönemindeki verilerini hem zaman kesiti regrasyonu hem de panel regrasyon ile
33
test etmiştir. Zaman kesiti regrasyonu sonuçlarına göre mali politikalardaki
değişmeler cari işlemler üzerinde etkisizken, panel regrasyonu sonuçlarına göre
mali politikalardaki değişmeler cari işlemler üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
Ayrıca, Debelle ve Faruqee (1996) ülkeleri borç düzeylerine göre
gruplandırarak da test etmiştir. Hem panel hem de zaman kesiti regrasyonuna
göre borç düzeyi az olan ülkelerde bütçe fazlaları cari işlemler üzerindeki etkisi
pozitifken, borç düzeyi yüksek olan ülkelerde bütçe fazlaları cari işlemler
üzerinde etkisizdir. Bu sonuçlar yüksek kamu borçlarına sahip ülkelerin daha
Rikardocu olduğu görüşü ile tutarlıdır.
Lane ve Perotti (1998), 17 OECD ülkesinin 1960 – 1995 dönemindeki
panel verilerini test etmiştir. Sonuçlara göre mali politikalardaki kaymaların
ticaret bilançosu üzerinde kısa dönemde önemli etkileri vardır. Lane ve
Perotti’nin odaklandığı nokta mali politikaların ticari sektör çıktısı üzerindeki
negatif etkisidir.
Piersanti (2000), Türkiye, İsviçre, Portekiz, İzlanda, Belçika ve
Y.Zelanda dışındaki OECD ülkelerinin 1970 – 1997 dönemindeki verilerini
zaman serisi yöntemiyle test etmiştir. Sonuçlar, beklenen bütçe açıklarının
ticaret açıkları üzerinde pozitif etkisi olduğu yönündedir.
Bussiere ve diğerleri (2004) Avrupa Birliğine yeni üye olan 12 ülkenin
1995 – 2002 dönemindeki verileri ile birlikte 21 OECD ülkesinin 1980 – 2002
dönemindeki verilerini genelleştirilmiş hareket yöntemi methodu yöntemini
(Generalized Method of Moments) kullanarak genişleyici mali politikaların cari
işlemler açığını arttırdığını bulmuştur.
3.3. Reel Döviz Kurları
Reel döviz kuru, aynı para ile ölçülmüş yurtdışı fiyatların yurtiçi fiyatlara
oranıdır. Diğer bir ifadeyle reel döviz kuru, nominal döviz kurlarının zaman
içerisinde oluşulan yurtdışı enflasyon oranı ile yurtiçi enflasyon oranına göre
düzeltilmesinden elde edilen kurdur. Reel döviz kuru bir ülkenin dış ticaretteki
34
rekabet gücünü ölçer. Reel döviz kurunu şöyle formüle edilebiliriz:
Reel döviz kuru R eP P f   / (3.3)
Burada, P ve Pf sırasıyla yurtdışı ve yurtiçi fiyatları, e ise nominal döviz kuru
göstermektedir.
Buna göre temel kabul edilen bir döneme göre geçen zaman içinde
ülkedeki göreceli enflasyon oranının dış ülkelerden daha yüksek olması (yani P
> Pf ) durumunda, reel döviz kurları nominal döviz kurlarının altına düşmüş
olacaktır. Ulusal paranın yapay olarak aşırı değerlenmesi demek olan bu
durum, diğer taraftan ülkenin uluslararası piyasalardaki rekabet gücünün de
azalmasına neden olur. Tersine, yurtiçi enflasyon hızı dış dünyadan daha
düşükse, o takdirde reel kur nominal kurdan daha yüksektir; ulusal paranın
eksik değerlendiği bu durumda da ülkenin dış rekabet gücünde artış sağlanır
(Seyidoğlu, 2001, 475). Yani reel döviz kurunda bir yükselme ya da ulusal
paranın reel olarak değer kaybetmesi, yurtdışı malların yurtiçi mallara göre
pahalılaştığı anlamına gelmektedir. Başka şeyler aynıyken bu, büyük bir
olasılıkla, - hem yurtiçindeki hem de yurtdışındaki – insanların harcamalarının
bir bölümünü yurtiçinde üretilmiş mallara kaydırmalarını ifade edecektir. Bu,
çoğunlukla, bizim ürünlerimizin rekabet gücünde artış olarak tanımlanmaktadır.
Tersine, R’ de bir düşüş, ya da ulusal paranın reel olarak değer kazanması,
bizim mallarımızın görece daha pahalı hale geldiği ya da rekabet gücünü
kaybettiğimiz anlamına gelecektir (Dornbusch ve Fischer, 1998, 160).
Döviz kuru ile dış ticaret dengesi arasındaki ilişki literatürde ilk olarak
esneklikler yaklaşımında incelenmiştir. Dış ticarete konu olan malların arz
esnekliklerinin sonsuz olması varsayımı altında, herhangi bir ülkenin ticaret
partnerlerine olan ithalat talebi ile ticari partnerlerinin söz konusu ülkeye olan
ithalat taleplerinin reel döviz kuru esnekliklerinin toplamı birden büyükse, ulusal
paranın reel değer kaybı (kazanımı) dış ticaret dengesini pozitif (negatif) yönde,
küçükse negatif (pozitif) yönde etkileyecek, bire eşitse etkilemeyecektir
(Marshall-Lerner koşulu). Esneklikler yaklaşımında dış ticarete konu olan
35
malların nispi fiyatlarında meydana gelen değişimlerin doğuracağı gelir
hareketlerinin ihmal edilmiş olmasından hareketle Harberger (1950) ile Laursen-
Metzler (1950), gelir hareketleri ile dış ticaret dengesi arasındaki ilişkinin fiyat
hareketlerinin aksine pozitif yönlü olduğunu (HLM Etkisi), dolayısıyla,
esnekliklerin gelir hareketlerini bastıracak ölçüde birden büyük olması
gerektiğini savunmuşlardır. Ulusal para biriminin değerinde meydana gelen
değişimler ile dış ticaret dengesi arasındaki ilişkinin dinamik bir biçimde
yorumlanması ise J Eğrisi Hipotezini doğurmuştur. Bu yaklaşıma göre; ulusal
para biriminde meydana gelen reel değişimler ile dış ticaret dengesi kısa
dönemde pozitif ilişkili, uzun dönemde ise negatif ilişkilidir. J Eğrisi Hipotezi,
kısa dönemde gelir etkisinin, uzun dönemde ise fiyat etkisinin baskın olacağı
öngörüsü olarak da değerlendirilebilir. Mundell ve Fleming ise para ve maliye
politikalarının döviz kuru rejimine bağlı olarak farklı etkileri olacağını
savunmuşlardır. Mundell-Fleming modeli olarak da bilinen bu yaklaşıma göre
esnek döviz kurlarında para politikası, sabit döviz kurlarında ise maliye politikası
etkilidir.
Döviz kuru tanımlamasının iki standart modeli vardır. Biri beklentilere
odaklanan Meade, Flemming ve Mundell’in geleneksel IS-LM açık ekonomi
modelidir. Diğeri ise portfolyo çeşitlendirmesi ve göreceli varlık arzının önemine
dikkat çeker (Dornbusch, 1987, 3).
Dornbusch (1987), döviz kuru değişiminin denge fiyatlar üzerindeki
etkisini aşağıdaki faktörlere bağlı olduğunu savunmuştur.
 Malların ikame edilebilirlik derecesi
 Piyasa yapısı
 Yerli ve yabancı firmaların göreceli büyüklüğü
 Piyasa talep eğrisinin fonksiyonel şekli
Miller (2004), tasarruf yatırım farkının planlanan (ex ante) değerini
optimum cari işlemler dengesi olarak adlandırmıştır. Reel döviz kurundaki
değişmeler planlanan cari işlemler dengesini değiştirdiğinde, ticaret politikası ya
da ticaret bilançosunu etkileyen diğer şoklar cari işlemlerin denge değerinde bir
36
değişme ile sonuçlanabilir. Açık ekonomi dönemlerarası modelde, planlanan
ticaret bilançosunda dışsal bir gelişmenin (ticaret politikasını içeren birçok
nedenden gerçekleşebilir), Marshall-Lerner koşulu söz konusu olsa bile, cari
işlemlerin denge değeri üzerinde bir etkisi yoktur. Buradaki temel nokta
optimum cari işlemler dengesinin, ticaret bilançosunda pozitif bir şoka cevap
olarak reel döviz kurunun değer kazandığı zaman düzelip düzelememesidir.
Eğer reel döviz kuru uzun dönemde tesadüfi değişiyorsa yurtiçi reel faiz oranı
söz konusu dönemdeki reel döviz kurundaki değişmeden etkilenmez. Sonuçta
optimum cari işlemler dengesinde bir değişmeye neden olmayacaktır ve döviz
kuru değiştiğinde gerçek cari işlemler denge değerinde bir değişme
gerçekleşmeyecektir. Bu durumda ticaret politikası sadece reel döviz kurunda
değişmelere neden olacaktır.
Diğer taraftan eğer reel döviz kurunda kısmi olarak eski değerine dönüş
söz konusuysa sonuç değişir. Bu durumda ticaret bilançosunda dışsal bir pozitif
şok yerli malların fiyatlarının göreceli olarak artmasına neden olur, fakat bu artış
tasarruf yatırım farkında bir yükselmesine de yol açacaktır. Ekonomik ajanlar,
yabancı malların görece daha ucuz olması durumunun uzun dönemde en
azından kısmi olarak tersine dönmesini beklerler ve bu durumda hem yabancı
hem de yerli varlıkların getiri oranları artar. Bu yüzden yurtiçi yatırım oranı
düşer, optimum cari işlemler dengesi düzelir ve cari işlemlerin denge değeri
ticaret bilançosundaki ilk pozitif şoka olumlu cevap verir. Sonuçta ticaret
politikası cari işlemler dengesini başarılı bir şekilde değiştirir.
Ani döviz kuru hareketleri söz konusuysa, daha derin uluslararası
finansal piyasalar sistem aksaklıklarının potansiyel kaynağı olur. Uluslararası
varlık ticareti düzeyi çok geniştir. Birçok katılımcının, döviz kuru ve faiz oranı
risklerine karşı kendilerini korunmuş hissetmelerine karşın piyasada işlem gören
hafifçe ayarlanmış ya da ayarlanmamış banka dışı tamamlayıcıların geniş bir
sayısı finansal bir çöküşün gerçek riskini arttırır. Cari işlemlerinin hemen uyum
gösterdiği bir ülkede, uluslararası göreceli fiyatlardaki yüksek değişimler ve
sürekli cari işlem açıkları sistem için bir tehdit oluşturur (Obstfeld ve Rogoff,
2005, 84).
37
Teknolojik yenilik olarak yorumladığımız kalıcı nitelikte bir şok, reel döviz
kurunun kalıcı olarak değer kazanmasına yol açar. Bu durumun, istatistiksel
olarak anlamsız olmasına rağmen, cari işlemler üzerinde bazı etkileri vardır.
Dönemsel bir şok, parasal bir yenilikle birlikte, reel döviz kurunda geçici bir
değer kaybetmeye ve aynı zamanda cari işlem açıklarında azalmaya neden olur
(Lee ve Chinn, 2002, 4).
Yurtiçi para arzında pozitif bir şok, yurtiçi nominal faiz oranını düşürür,
yurtiçi çıktı artar ve ülke parası nominal ve reel olarak değer kaybeder. Bunun
gibi yurtiçi faiz oranlarında bir artış, yurtiçi işgücü verimliliğinde bir artış ülkenin
para biriminin nominal ve reel olarak değer kaybetmesine neden olur. Ayrıca
dünyanın geri kalanında bir fiyat artışı ülke parasının nominal olarak değer
kazanmasına neden olur (Kollmann, 1997, 3).
Fiyat katılıkları söz konusuysa, parasal şokların uzun dönem etkileri
vardır. Çünkü net dış varlıkların düzeyi bu şoklara tepki olarak değişir. Buna
rağmen ampirik bulgu parasal şokların net dış varlıklar ve uzun dönem döviz
kuru üzerindeki etkilerinin çok küçük olduğu yönündedir (Lee ve Chinn, 2002,
8).
Kısa dönemde net dış varlıkların ve reel döviz kurunun birlikte hareket
etmesi, şokun niteliğine bağlı olmasına rağmen, birkaç teorik yaklaşım reel
değer kazanımlarının uzun dönemde net dış varlık birikimiyle birlikte olması
gerektiğini savunur. Basit Keynesyen modelde yüksek dış yükümlülükleri olan
ülkelerin bu yükümlülükleri karşılayabilmeleri için yüksek ticaret fazlaları
vermeleri gerektiğini ve bu ticaret fazlalarını başarmanın daha değersiz reel
döviz kuruyla sağlanabildiğini savunur (Lane ve Milesi-Ferretti, 2004, 842).
Reel döviz kurunun içsel tepkilerinden kaynaklanan bozuklukların refah
maliyeti de önemlidir. Modelde ticaret dışı mallar yer aldığı zaman, farklı
bozuklukların neden olduğu reel döviz kuru hareketleri yurtiçi değişkenleri
etkileyen mevcut sermaye kontrolleriyle etkileyecektir. Bunun nedeni sermaye
kontrolleri tasarrufların iç ve dış getirileri arasında bir sıkışıklığa neden
olmasıyla zaman içerisinde tüketimin dağılımını bozmasıdır (Edwards ve Ostry,
38
1992, 21).
Ticaret hadleri değişmesinin refah üzerindeki etkisinin temel belirleyicisi
reel döviz kurunun, uzun dönem denge değerinin altında ya da üzerinde olup
olmamasıdır. Uzun dönem denge değerinin üzerinde olması durumunda reel
döviz kuru ticaret hadleri şoku sonucunda refahta ayrıca bir azalmaya katkıda
bulunur. Diğer taraftan uzun dönem denge değerinin altında kalması
durumunda reel döviz kurunun tepkisi refahtaki iyileşmeye katkıda bulunması
yönündedir (Edwards, 1992, 25).
Sonuçta sermaye kontrollerinin olmaması durumunda ticaret hadleri
kötüleşmesi (düzelmesi) her zaman refah azaltıcıdır (arttırıcıdır), ancak bu
durum sermaye kontrollerinin olduğu bir ekonomide gerçekleşmeyebilir. Ticaret
hadleri düzelmesi, ekonomi ilk olarak otarşi dengesine yakınsa refahı azaltıcı
yöndedir, ticari olmayan malların harcama payı görece geniştir ve reel döviz
kurunda hedefi aşma söz konusudur (Edwards, 1992, 25).
Lane ve Milesi-Ferretti (2002), 20 OECD ülkesinin 1970 – 1998
dönemindeki verilerini panel regrasyon yöntemiyle test etmiştir. Analizlerinde bu
ülkeleri G3 ve diğerleri olarak ayırmıştır. Sonuçlara göre G3 ülkelerinde ticaret
fazlasının GSYİH’ye oranında %3’lük bir artış, reel döviz kurunda %19,3
oranında bir artışla birlikte gerçekleşirken, diğer ülkelerin ticaret bilançosunda
aynı oranda bir artış sadece %1’lik değer kazanmayla birlikte gerçekleşmiştir.
Lee ve Chinn (2002), döviz ve cari işlemler dinamiklerini ABD, Kanada,
İngiltere, Japonya, Almanya, Fransa ve İtalya’nın 1980-2000 dönemindeki
verilerini VAR modeliyle (vector autoregression) test etmiştir. ABD dışındaki
ülkeler için dönemsel şoklar cari işlem bilançosu değişmelerini açıklamada
önemli bir rol oynamaktadır, sürekli şoklar reel döviz kurundaki değişmeleri
açıklamada önemli bir rol oynarken, İngiltere dışındaki ülkeler için dönemsel
şoklar reel döviz kurunun değer kaybetmesine ve cari işlemlerin düzelmesine
neden olmaktadır. Kalıcı nitelikteki şoklar reel döviz kurunun değer
kazanmasına ve mevcut birçok modele zıt olarak bazı ülkelerin cari işlemlerinin
düzelmesine neden olmaktadır.
39
Bergin (2004), ABD ve geri kalan G-7 ülkelerinin 1973-2000
dönemindeki verilerin birim kök yöntemi kullanarak test etmiştir. Sonuçlara göre
parasal bir daralma döviz kurlarında hedefi aşma ile döviz kurlarının değer
kazanmasına neden olmaktadır. Bu ise cari işlemler dengesinin kötüleşmesi
anlamına gelmektedir.
Lane ve Milesi-Ferretti (2004), 64 gelişmiş ve daha çok orta gelir
düzeyinde bulunan gelişmekte olan ülkelerin 1975-1985 ve 1986-1996
dönemindeki verilerini panel regresyon yöntemiyle test etmiştir. Regresyon
sonuçlarına göre; reel döviz kuru ile net dış varlıklar arasında uzun dönemde
güçlü bir ilişki vardır, gelişmiş ülkelerde ticaret hadleri gelişmeleri reel değer
kazanımlarla ilişkilidir. Diğer taraftan, gelişmiş ülkeler için, reel döviz kurları ile
ticaret hadleri arasında açık bir ilişki yoktur.
40
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
CARİ İŞLEMLER DENGESİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ
4.1. Sürdürülebilirlik Kavramı
Bazı gelişmiş ülkeler ile birlikte gelişmekte olan ülkeler de uzun yıllardan
beri cari açık problemi ile karşı karşıyadırlar. Ancak gelişmekte olan
ekonomilerin gelişmelerini sürdürebilmek için ihtiyaç duydukları teknoloji, ara
malı ve yatırım mallarını ithal etmeleri gerekmesine karşın bu ülkelerin, petrol
ihraç eden ülkeler dışında, ihracat gelirleri ile ithalatlarını gerçekleştirmeleri
mümkün değildir. Bu nedenle de gelişmekte olan ülkelerin kalkınma ve
büyümelerini dış açıklarla finanse etmeleri gerekmektedir. Bu noktada önemli
olan cari açığın varlığı değil, sürdürülebilirliğidir.
Dünya piyasalarıyla bağlantılı açık bir ekonomi için dönemlerarası
planların önemli bir yönü, söz konusu ekonominin net borçluluğundaki
değişmeleri ölçen cari işlemler dengesinin zaman içerisindeki seyridir. Cari
işlemler dengesinin istikrarı iki neden dolayısıyla önemlidir. Birincisi istikrarlı bir
cari işlemler dengesi varsa ülkenin dış borçlarını ödeyememe gibi bir durum söz
konusu olamaz. İkincisi cari işlemler dengesi istikrarı modern dönemlerarası
modelin tahminleriyle tutarlıdır (Obstfeld ve Rogoff, 1996, 90).
Milessi-Ferretti ve Razin’e (1996a) göre borç ödeyebilirlik teorik olarak
ekonominin söz konusu dönemdeki bütçe kısıtı ile ilişkilidir. Bu bağlamda eğer
gelecek dönemlerdeki ticaret fazlalarının bugünkü değeri ülkenin dış borçlarının
cari değerine eşitse ekonomi borç ödeyebilir konumdadır. Uygulanmakta olan
politikalar ve gelecekte uygulanması planlanan politikaların ülkenin bütçe kısıtı
üzerinde olumsuz bir etkisi yoksa bu politikalar ve cari işlemler açığı
sürdürülebilirdir. Diğer taraftan bu politikaların belirsizliği ve uygulanmakta olan
politikalarda önemli bir dönüşüm gerektirecek ya da bir krize yol açabilecek
makroekonomik dengesizliklerin söz konusu olması durumunda cari işlemler
dengesi sürdürülemez hale gelebilir.
41
Roubini ve Wachtel’e (1998) göre cari işlemler dengesinin seyri söz
konusu ülkenin ödeyebileceği dış borçlarla ilişkilidir. Eğer ülke gelecek
dönemlerde cari işlem fazlalarına sahip olacaksa, çok yüksek cari işlemler
açıkları verebilir ve dış borçlarını sürdürebilir. Yani ülkenin dış borç stoku reel
faiz oranından daha fazla artmadığı sürece ülke cari açıklarını sürdürebilir.
Milessi-Ferretti ve Razin (1996a,b), sürdürülebilirliğin borçlu ülkenin
ödeme, borç verenlerinse borç verme istekleriyle ilişkili olduğunu
vurgulamışlardır.
Mann (2002), cari açıkların sürdürülebilir olmasını bu açıklarının
ekonominin yapısında bir değişiklik yaratıp yaratmamasına bağlamıştır. Mann,
cari işlemler açığını ulusal gelir ve üretim hesaplarına dayanan yurtiçi
perspektif, mal ve hizmet ticaretindeki akımlara dayanan uluslararası perspektif
ve finansal varlıkların elde tutumu ve bu varlıkların akımlarına dayanan
uluslararası perspektif olmak üzere üç açıdan ele almıştır. Yurtiçi görüşe göre
sürdürülebilir cari işlemler açığı, cari işlemlerden ya da uluslararası net yatırım
pozisyonundan tüketime olan geri besleme etkilerinin bu harcama kategorilerini
etkileyen diğer makroekonomik değişkenlerle karşılaştırıldığında daha zayıf
olmasına bağlıyken; uluslararası finans görüşüne göre sürdürülebilir cari
işlemler açığı, uluslararası portfolyo ayarlamalarının faiz oranları ya da döviz
kurları üzerindeki ters etkilerinin, fiyatları ve portfolyo seçimlerini etkileyen diğer
makroekonomik güçlerle karşılaştırıldığında görece zayıf olmasına bağlıdır.
Milessi-Ferretti ve Razin (1996a,b), sürdürülebilirlik ile ilişkili 3 temel
konunun olduğunu savunmuştur. Hem teorik hem de ampirik kanıtlara göre
(ceteris paribus) cari işlem dengesizlikleri, eğer cari açığın GSYİH’ye oranı
yüksekse, dengesizlik ulusal yatırım oranındaki artıştan daha çok ulusal tasarruf
oranlarındaki azalış nedeniyle gerçekleşiyorsa ve ulusal tasarruf oranları
düşükse daha az sürdürülebilirdir.
Cari işlemler dengesini ülkenin net dış yükümlülüklerini (F) kapsayacak
şekilde denklemsel olarak yeniden yazarsak;
42
t t t t t t t t CA  F  F  Y  rF  C  I G 1 (4.1)
Özel kesimin ve kamu kesiminin bütçe kısıtlarını yukarıdaki denklemde
yerlerine koyduğumuzda;
( ) ( ) ( ) ( ) 1
p
t t
p
t t
p
t t
p
t t t CA  Y  Y  C  C  I  I  G G  (4.2)
Dönemlerarası borç ödeyebilme gücünü koruyan bir ekonomide cari
işlemler dengesizlikleri üretim, tüketim, yatırım ve kamu harcamalarının sürekli
düzeylerinden sapmaları yansıtır (Milessi-Ferretti ve Razin, 1996b, 9).
Sonuç olarak Milessi-Ferretti ve Razin’e (1996b) göre net dış
varlıklardaki değişim dünya reel faiz oranı ile pozitif, döviz kurunun değer
kazanması ve yurtiçi ekonomik büyüme oranı ile negatif ilişkilidir ve hem borç
dinamikleri hem de dış ticaret açıkları tarafından yönlendirilir.
Eğer ülke çok yüksek cari işlemler açığı veriyorsa, uluslararası
yatırımcılar söz konusu dönemdeki faiz oranlarından ve döviz kurlarından ülke
varlıklarını satın almak istemezler. Sonuçta yabancı yatırımcıların ilgisini
çekmek için faiz oranları artar ve/veya talep düştüğünden döviz kuru değer
kaybeder. Bu yüzden yurtiçi tüketicilerin ve yatırımcıların daha fazla tasarruf,
daha az tüketim ve yatırım, daha az ithalat yapmalarına neden olur. Dolayısıyla
çok yüksek boyuttaki cari işlem açıkları yatırımı, tüketimi, faiz oranlarını ve döviz
kurunu etkileyebilir (Mann, 2002, 144).
4.2. Sürdürülebilirlik Göstergeleri
1970’lerin ikinci yarısından itibaren özellikle petrol şokunun sonucu
olarak dünyadaki birçok ülke cari işlemler dengelerinde büyük değişimler
yaşadı. Bu gelişmelere politikacılarda ve ekonomistlerde büyük ilgi uyandırdı ve
birçok uzmanı cari işlemler dengesinin belirleyicilerinin analiz etmeye
yönlendirdi. İngiltere eski Maliye Bakanı Nigel Lawson, 1988’de Uluslararası
Para Fonu’na (IMF) hitaben yaptığı konuşmasında - literatüre ‘‘Lawson
Doktrini’’ (Pitchford Tezi) olarak geçen - özel sektör kaynaklı, büyümeyi finanse
43
eden cari açıkların sıkı bir mali disiplin uygulayan ülkeler açısından sorun
oluşturmayacağını, geçmişten gelen bütçe açıklarının cari işlemler açığının
temel nedeni olduğunu, dolayısıyla bütçe dengede ise özel kesim
davranışlarından kaynaklanan cari işlem açıklarının sorun teşkil etmeyeceğini
ileri sürmüştür. Diğer taraftan Amerikan eski Hazine Sekreteri Lawrance
Summers, Lawson Doktrinine karşı çıkarak, cari işlem açıklarının sadece özel
kesim kaynaklı olmalarından ötürü zararsız olduklarının düşünülemeyeceğini ve
gayri safi ulusal gelirin %5’ini aştığında, Meksika Krizinden sonra özellikle bu
açıklar hızlı bir şekilde ters çevrilebilecek şekilde finanse edilmişse dikkat
edilmesi gerektiğini savunmuştur.
Cari işlem açıklarının sürdürülebilir olup olmadığını belirleyecek temel bir
kural yoktur. Bununla birlikte literatürde cari işlem dengesizliklerini
değerlendirmede kullanılabilecek birkaç kriter geliştirilmiştir.
Milessi-Ferretti ve Razin (1996b), sürdürülebilirlik göstergelerini yapısal
özellikler, makroekonomik politikalar, politik istikrar ve piyasa beklentileri olmak
üzere dört ana kategoride sınıflandırmıştır.
Yapısal özellikler içerisinde tasarruflar ve yatırım, ekonomik büyüme,
açıklık ve ticaret, dış yükümlülüklerin yapısı, finansal yapı ve sermaye hesabı
rejimi yer alır. Yüksek yatırım düzeyi, daha yüksek verimlilik kapasitesiyle
gelecek dönemlerde daha yüksek büyüme sağlayacak ve dönemlerarası ödeme
gücünü arttıracaktır. Ayrıca yüksek yatırım ve tasarruf oranları uluslararası
yatırımcıların söz konusu ülkenin kredi itibarını arttırıcı bir etkendir. Hızlı
büyüyen ekonomiler ulusal gelirlerine oranla dış borçlarını arttırmadan sürekli
nitelikteki cari işlem açıklarını sürdürebilirler. Ayrıca büyümenin sektörel yapısı
da potansiyel dış zorlukların ilave göstergesi olabilir. Özellikle düşük ihracat
artışı politik dönüşüm ihtiyacının temeli olan bir döviz kuru sapmasını (exchange
rate misalignment) yansıtabilir. Dış ticarete konu olan malların üretimine ağırlık
verilmesi, dış borç servisini sağlayacak ve dış borçları azaltacak olan döviz
kazancı yaratılması anlamına gelir. Ancak ülkenin dış ticarete olan açıklık
derecesi dış ticaret hadlerinde bozulma yada dış talepte azalma gibi dış şoklara
maruz kalma olasılığını etkileyecektir. Dış borç yükümlülüklerin vade yapısı,
44
yarattığı yükümlülük şekli (hisse senedi veya borç), hangi para birimi ile finanse
edildiği (yerli-yabancı) ve faiz şekli (sabit-değişken) sürdürülebilirliği etkiler.
Finansal yapı ile ilgili olarak ise özellikle gelişmekte olan ülkelerde finansal
aracılığın bankalar tarafından yürütülmesi ve bu bankaların Merkez Bankası’nın
denetimi ve garantörlüğü altında olması sürdürülebilirlik değerlendirmesi
açısından önemlidir. Sermaye hesabının liberallik derecesi de ülkenin dış
şoklara maruz kalma riskini etkileyecektir. Ancak liberal bir sermaye hesabı,
ülkenin finansal sektörünün gelişmişlik düzeyine bağlı olarak, yurtiçi politikalar
üzerinde disiplin sağlamaktadır.
Makroekonomik politikalar içerisinde ise döviz kuru politikası ve döviz
kuru esnekliği derecesi ile kamu bilançosu yer almaktadır. Dış şoklara karşı
döviz kuru esnekliğinin derecesi bir ekonominin cari işlem açıklarını
sürdürebilme yeteneğini etkiler. Sabit yada yönetilen döviz kuru sistemlerinde
döviz kurunun krizlere neden olabilecek spekülatif saldırılara maruz kalması
olasılığı yüksektir. Yine bu döviz kuru sistemlerinde döviz kuru politikası ile para
politikası arasında bir tutarsızlık oluşabilir ve bu durum döviz kurunun değer
kazanmasına neden olur. Ayrıca yurtiçine yüksek miktarda sermaye girişi de
döviz kurunun değer kazanmasına neden olacaktır. Sonuçta ihracat sektörünün
zayıflaması ülkenin dış açıkları sürdürme yeteneğini zayıflatacaktır. Gelişmemiş
ya da yüksek derecede yönlendirilen finansal piyasalara sahip ülkelerde kamu
dengesi ve cari işlemler dengesi arasında ve bu yüzden kamu borç ödeyebilirliği
ve cari açıkların sürdürülebilirliği arasında güçlü bir ilişki olabilir. Yüksek bütçe
açıkları, özel kesim tasarrufları ile kamu tasarrufları arasında yüksek ikame söz
konusuysa, kamu açıkları açısından sürdürülebilirlik problemlerinin sinyali
olabilir, ancak bu durumun cari açıklarla ilişkisi zayıftır. Diğer taraftan özel kesim
tasarruflar ile kamu tasarrufları arasındaki ilişki zayıfsa kamu açıklarının
sürdürülebilirliği ile dış açıkların sürdürülebilirliği arasında bir ilişki olacaktır.
Politik istikrar, politik belirsizlik ve uygulanmakta olan politikaların
kredibilitesi makroekonomik politika kararlarını ve sermaye akımlarını
etkileyerek cari açıkların sürdürülebilirliğini etkiler.
Finansal piyasa verilerine bağlı olarak yerli ve yabancı yatırımcıların
45
piyasanın geleceği hakkındaki beklentileri de dış dengesizliklerin
sürdürülebilirliğinin göstergesi olabilir. Ancak, örneğin Meksika Krizi’nde olduğu
gibi, piyasa bazlı göstergeler sürdürülebilirliği işaret etmede başarısız olabilir.
Roubini ve Wachtel (1997) sürdürülebilirlik göstergelerini; cari açıkların
kaynakları (yatırım ve tasarruf oranları, büyüme oranı, kamu bütçesi), cari
açıkların yapısı (ticaret açığı ya da fazlası ve faktör gelirleri), sermaye
akımlarının boyutu ve yapısı (kısa dönemli sermaye akımları, doğrudan yabancı
sermaye yatırımları, portfolyo akımları,resmi akımlar), reel döviz kurunun değer
kazanması, döviz rezervleri ve borç yükü, finansal sistemin kırılganlığı, politik
istikrar ve ekonomideki belirsizlik olarak sıralamıştır.
Calderon, Chong ve Zanforlin (2001) ise sürdürülebilirlik göstergelerini
yurtiçi ekonomi faktörleri (büyüme oranı, kamu tasarrufları, özel kesim
tasarrufları ve makroekonomik belirsizlik), dış sektörler (dışa açıklık, döviz
piyasasında kara borsa, sermaye kontrolleri, ticaret hadleri, reel efektif döviz
kuru, dış yardımlar ve dış borç) ve dünya ekonomisindeki gelişmeler
(sanayileşmiş ülkelerin büyüme oranı ve uluslararası faiz oranları) olarak
sıralamıştır.
4.3. Ekonometrik Çalışmalardan Örnekler
Milesi-Ferretti ve Razin (1998), 86 düşük ve orta gelirli ülkenin 1971-1992
dönemindeki verilerini kullanarak makroekonomik politika değişkenlerinin (mali
bilanço gibi), ekonominin yapısal özelliklerinin (dışa açıklığın derecesi gibi),
finansal belirleyicilerin (dış yükümlülüklerin boyutu ve kompozisyonu) ve dış
değişkenlerin, kriz olmadan, dış dengesizlikleri sürdürebilmesiyle nasıl bir ilişki
içerisinde olduğuna odaklanmışlardır. Sonuçlara göre hem cari işlemler
bilançosu, dışa açıklık, rezervlerin düzeyi gibi iç değişkenler, hem de ticaret
hadleri şokları, ABD reel faiz oranları ve endüstrileşmiş ülkelerin büyüme
oranları gibi dış değişkenler cari işlemler dengesizliklerinin neden olduğu
krizlerde önemli rol oynamaktadır.
Calderon ve diğerleri (2001), Afrika’daki cari işlem açıklarını
46
incelemişlerdir. Özellikle Sahra’nın güneyindeki Afrika ülkeleri gelişmekte olan
diğer ülkelere göre cari açıklarla ilgili olarak birkaç farklı özelliğe sahiptir. 1975-
1995 döneminde Güney Afrika’daki ülkeler dünyanın en yüksek cari açıklarına
sahip ülkeleridir. Bununla birlikte bu bölgenin büyüme oranı tam bir hayal
kırıklığı niteliğindedir ve dış yardım bağımlılığı oldukça yüksektir. Özel kesim ve
kamu kesimi tasarrufları oldukça düşük düzeydedir, ihracattaki yoğunlaşma hala
hammadde niteliğindeki ürünlerdedir ve karaborsa oldukça yaygındır. Tüm bu
özellikler Afrika’daki cari işlemler dengesi belirleyicilerinin sadece miktar olarak
değil kendine has özellikleriyle farklı olmasına neden olmaktadır.
Calderon ve diğerleri (2001), 30’u Afrika ülkesi olmak üzere 64 ülkenin
panel verilerini kullanarak cari işlemler dengelerini test etmiştir. Bulgularına göre
cari işlem açıkları;
 Reel gelir düzeyi ile negatif ilişkili
 Büyüme oranı ile negatif ilişkili
 Özel ve kamu tasarrufları ile negatif ilişkili
 Reel döviz kurunun değer kazanması ile pozitif ilişkili
 Ticaret düzeyindeki dalgalanmalarla negatif ilişkili
 Mali yardımlarla pozitif ilişkili
 Gelişmiş ülkelerin büyüme oranlarıyla pozitif ilişkiliyken, ülkelerarası arası
karşılaştırmada bu ilişki negatiftir. Bu durum global şokların büyüme oranlarına
yön verdiği hipoteziyle tutarlıdır
 Uluslararası faiz oranları arasındaki ilişki anlamlı değildir.
Ayrıca modelin tümü için cari açıklarla karaborsa, kambiyo denetimi gibi
piyasa aksaklıkları arasında ilişki yokken, Sahra’nın güneyindeki ülkeler için bu
ilişkiler geçerlidir. Sonuç olarak yazarlar Afrika’daki cari açıkların aşırı düzeyde
olduğunu bulmuşlardır. Özellikle Sahra’nın güneyindeki Afrika ülkelerinde cari
açıkların aşırılığı dış dengesizlikler tarafından yönlendirilmektedir.
Wu, Chen ve Lee (2001) G-7 ülkelerinin 1973:2-1998:4 dönemindeki
üçer aylık verilerini kullanarak, bu ekonomilerin cari açıklarının
sürdürülebilirliğini incelemişlerdir. Yazarlar tarafından kullanılan yaklaşım, cari
47
işlemler dengesinin sürdürülebilirliği ile ilgili olarak; mal ve hizmet ihracatı ile
mal ve hizmet ithalatı, net faiz ödemeleri ve net transfer ödemeleri toplamından
oluşan özel ithalat değeri arasında istikrarlı bir eşbütünleşme ilişkisi
bulunmasını gerektirmektedir. Wu ve diğerleri (2001), Engle-Granger ve
Johansen gibi geleneksel eşbütünleşme testlerinin ekonomiler arasındaki
bilgileri dikkate almayarak etkinlik kaybına yol açtığını öne sürmüş ve
geleneksel eşbütünleşme testleri yanında Kao ve Chiang (1998) tarafından
geliştirilen panel eşbütünleşme yöntemine de başvurmuşlardır. Genişletilmiş
Dickey-Fuller birim kök ve Engle-Granger ile Johansen eşbütünleşme tesleri
sonucunda, G-7 ekonomilerinin hiçbirisinde söz konusu ihracat ve ithalat
miktarları arasında eşbütünleşme ilişkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Panel
eşbütünleşme testi sonucunda ise, G-7 ekonomilerinin tamamında ihracat ve
özel ithalat değerleri arasında istikrarlı bir uzun dönem ilişkisi, yani;
sürdürülebilir bir cari işlemler dengesi bulunduğu sonucuna varılmıştır. Bu bulgu
endüstrileşmiş ülkeler arasında dış borçların sürdürülebilir olduğu görüşünü
desteklemektedir.
Baharumshah, Lau ve Fountas (2003), 4 Asya ülkesinin (Endenozya,
Filipinler, Malezya ve Tayland) 1961-1999 dönemindeki verilerini kullanarak,
cari açıkların sürdürülebilirliğini birim kök ve eşbütünleşme yöntemleriyle test
etmişlerdir. Sonuçlara göre Malezya dışındaki ülkelerde cari açıklar Asya Krizi
öncesi dönemde (1961-1997) uzun dönem denge düzeyinde değildir. Bu durum
söz konusu ülkelerde cari açıkların sürdürülemez boyutlarda olduğunu
göstermektedir ve model 1997’de bu ülkelerde gerçekleşen krizi tahmin
edebilmiştir.
Bussiere, Fratzscher ve Muller (2004), 33 Avrupa ülkesinin ve 21 OECD
ülkesinin 1980-2002 dönemindeki yıllık zaman serisi verilerini kullanarak mali
bilanço, göreceli gelir ve göreceli yatırım pozisyonunun orta dönemde cari
işlemleri belirlediğini bulmuştur. Sonuçlara göre kişi başına düşük gelire sahip
ülkeler ve yüksek yatırım oranları cari açıkların artmasına neden olma
eğilimindedir.
Raybaudi, Sola ve Spagnolo (2004), sürdürülebilirlikle ilişkili olarak;
48
durağan bir dönemin durağan olmayan bir dönemden ayırt edilmesini
amaçlayarak, değiştirilmiş bir ADF testi (switching ADF) geliştirmişlerdir.
Yazarlar, uygulamada cari işlemlerin durağan olmadığı dönemleri ve durağan
olduğu dönemleri ifade eden, bu yüzden de uzun dönem bütçe kısıtı ile tutarlı
gözüken çeşitli kısıtlar kullanmıştır. Analiz, Arjantin için 1992:1-2001:3, Brezilya
için 1995:1-2002:2, Japonya, İngiltere ve ABD için 1970:1-2001:3 dönemlerini
kapsamıştır. Elde edilen ampirik bulgulara göre; cari işlemler Japonya, İngiltere
ve Brezilya’da istikrarlı; Arjantin ve ABD’de ise istikrarsızdır. Raybaudi ve
diğerleri (2004), sürdürülemez bir cari açıkla yaşama süresinin; Arjantin için 8.8
çeyrek, ABD için ise 29 çeyrek olduğu sonucuna ulaşmış; özellikle ABD
ekonomisinin yakından izlenmesi gerektiğini öne sürmüşlerdir.
Matsubayashi (2005), 1975:1-1998:2 dönemine ait bir veri seti ile zaman
serisi analizine dayalı olarak, ABD cari işlemler açığının sürdürülebilir olup
olmadığını incelemiştir. Matsubayashi (2005) tarafından kullanılan modele göre
cari işlemler açığının sürdürülebilirliği, özel tasarruf-özel yatırım, bütçe dengesikamu
borcu ve nihayet net dış borç-net ulusal tasarruf değişkenleri arasında
istikrarlı eşbütünleşme ilişkileri bulunmasına bağlıdır. Matsubayashi (2005), her
eşbütünleşme denklemini dört farklı gecikme uzunluğu kullanarak tahmin etmiş
ve ABD cari açığının büyük olasılıkla sürdürülebilir olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Yazar’a göre; yatırımcıların ABD ekonomisine olan ilgisi, büyük dış açıklar,
düşük büyüme hızları ve muhasebe skandalları yüzünden 1990’lara göre
azalmıştır. Amerikalıların tasarruf oranlarında 1980’lerin ortalarından bu yana
görülen gerileme ve hükümetin genişlemeci politikaları da, cari açığının çok
dikkatle izlenmesini gerektirmektedir (Yamak ve Korkmaz, 2006).
Togan ve Ersel (2005), bazı varsayımlar altında, t+n dönemde beklenen
dış borcun bugünkü değerinin aynı dönemde beklenen GSYİH’nın bugünkü
değerine oranının, t dönemdeki dış borcun GSYİH’ya oranını aşmaması
gerektiğini öngören bir yaklaşım kullanarak, Türk cari işlemler dengesinin
sürdürülebilir olup olmadığına işaret eden bir öncü gösterge geliştirmişlerdir. Bu
gösterge, 1984-2004 dönemi için 10, 20 ve 25 yıl sonrasına göre üç farklı
şekilde hesaplanmıştır. Elde edilen ampirik bulgular, hem 1994 ve 2001 yılları
için hem de 2004 ve 2005 yılları için cari işlemler açığının sürdürülemez
49
olduğuna işaret etmiştir. Öncü göstergeye göre 2005 yılı için verilen kriz sinyali,
2004 yılına göre verilen sinyalden yaklaşık üç kat daha büyüktür. Togan ve
Ersel (2005), cari işlemler dengesinin sürdürülebilir hale getirilmesi için; ya faiz
ödemeleri hariç cari işlemler hesabında, ya da doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarında bir artış kaydedilmesi gerektiğini vurgulamışladır. Faiz ödemeleri
hariç cari işlemler hesabında bir artış sağlamak için, YTL’nin reel değer kaybına
uğraması öngörülmektedir. Yazarlar, bu bağlamda mevcut dalgalı kur rejimi
yerine, kontrollü dalgalanma (managed floating) yada kur bandı (crawling band)
rejimlerinden birini önermektedirler. Her iki durumda da döviz kurları, merkezi
olarak belirlenmelidir. Togan ve Ersel (2005) tarafından cari işlemler dengesinin
sürdürülebilir hale getirilebilmesi için önerilen bir diğer çözüm yolu da, doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarını arttırıcı etkide bulunacak bir dizi yapısal ve
kurumsal düzenlemelerdir (Yamak ve Korkmaz, 2006).
Clarida, Goretti ve Taylor (2006) G-7 ülkelerinin 1979:1-2003:3
dönemindeki üçer aylık verilerini Hansen’in geliştirdiği tek değişkenli
otoregrasyon modeli ile test etmiştir. G-7 ülkeleri için cari işlem - net çıktı
oranlarında farklı uyum dinamikleri bulmuşlardır. Söz konusu ülkeler cari
işlemler dengesi konusunda, cari açık ve cari fazla olmak üzere, farklı rejimler
sergilemektedir. Bununla birlikte her ülke için farklı eşik değerler bulmuşlardır.
Ayrıca cari açık ya da cari fazlalardaki aşırılıkların uyumu konusunda ülkeler
arasında farklı uyum hızları bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.
Lau, Baharamshah ve Haw (2006), 5 Doğu Asya ülkesinin ( Kore,
Endenozya, Malezya, Filipinler ve Tayland) 1976:1-2001:4 dönemindeki
verilerinin tek değişkenli birim kök ile test edilmesi sonucunda Asya Krizi’nde
cari açıkların durağan olmadığını ve zaman kesiti verileriyle zaman serisi
verilerini birleştirip test ettiklerinde krizin etkilediği ülkelerde cari açıkların
ortalamaya dönüş (mean reversion) yolunda olduğunu bulmuşlardır. Yani cari
açıklar bu dönemde sürdürülebilir düzeyde ve Asya Krizi’ne katkıda
bulunmamıştır.
50
BEŞİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE İÇİN EKONOMETRİK UYGULAMA
5.1. Cari İşlemler Dengesine Dönemlerarası Yaklaşım
Küreselleşme ile birlikte dış finansman koşulları artmış, bununla birlikte
borçlu ülkelerin cari açıklarını sürdürebilmeleri uluslararası sermaye
piyasalarındaki borçlu ve kredi veren ülkeler için önemli bir konu haline
gelmiştir. Bu bölümde, uygulanacak olan modelden elde edilen optimal cari
işlemler, gerçekleşen cari işlemlerle karşılaştırılarak cari işlemlerin
sürdürülebilirliği test edilecektir.
Modelin detaylarına geçmeden önce cari işlemler dengesine
dönemlerarası yaklaşımın temel varsayımları belirtmek faydalı olur. Modelin üç
temel varsayımı vardır. Modelin ilk varsayımı tam sermaye serbestisidir. İkinci
olarak sermaye hareketlerinin riskten arındırılmış faiz oranlarında
değerlendirilmesiyle sermayenin coğrafi kaynağının önem taşımadığını savunan
Modigliani-Miller Yansızlık Teoremi geçerlidir. Son olarak ekonomik birimler,
Friedman tarafından geliştirilen Sürekli Gelir Hipotezine uygun şekilde
davranırlar.
Cari işlemler dengesinin belirlenişine yönelik dönemlerarası yaklaşımı
diğer yaklaşımlardan ayıran temel özelliği mikroekonomik bir yaklaşım
olmasıdır. Bu yaklaşıma göre, cari işlemler pozisyonu ekonomik karar
birimlerinin dönemlerarası bütçe kısıtları altında verdikleri optimizasyon
kararlarının bir sonucudur. Dönemlerarası bütçe kısıtı altındaki optimizasyon
süreci sonucunda ekonomik karar birimi aslında bir borç alma ya da borç verme
(ya da denge durumunda olma) kararı vermektedir. Cari işlemler pozisyonu da
bu eşanlı borç alma / verme karar süreci sonunda belirlenmektedir. Bu durumda
bir cari işlemler fazlası o ülkenin harcadığından daha çok ürettiği, yani ithal
ettiğinden daha çoğunu ihraç ettiğini, böylece de ekonomik ilişki içinde
bulunduğu ülkelere net borç verdiği anlamına gelmektedir. Cari işlemler açığı
ise, ülkenin harcamalarının ürettiğinden fazla olduğunu, yani ihraç ettiğinden
51
daha çoğunu ithal ettiğini, böylece de yurt dışından net borç aldığını
göstermektedir. Dönemlerarası yaklaşım, ulusal ve uluslararası ekonomik
ilişkilerde piyasaların işleyişine müdahale yoksa, yukarıda anlatılan borç verme
ve borç almanın optimal olduğunu ileri sürmektedir (Aydoğuş ve Öztürkler,
2006, 39).
Dönemlerarası Yaklaşıma göre cari denge reel iş çevrimlerinde yer alan
üretim, yatırım ve kamu harcamaları gibi değişkenlere yönelik beklentiler
doğrultusunda alınan optimal dinamik tasarruf ve yatırım kararlarının bir
sonucudur. Cari işlemlerin rolü geçici olduğu düşünülen verimlilik veya talep
şoklarına karşı tampon görevi görmektir.
Dönemlerarası yaklaşımın açıklamaya çalıştığı konulardan birisi bir
ülkenin neden geçici olarak bir cari işlemler hesabı açığına sahip olmayı tercih
edebileceğidir. Yani yaklaşım cari işlemler dengesinin her zaman optimal
olmayabileceğini ileri sürmektedir. Dönemlerarası yaklaşımın vurguladığı bir
başka önemli nokta cari işlemler hesabındaki kısa dönem ve geçici
dengesizlikler ile uzun dönem dengesizliklerini ve bu dengesizliklerin
nedenlerini bir birinden ayırt etmek gerektiğidir (Aydoğuş ve Öztürkler, 2006,
41).
Dönemlerarası yaklaşım üzerine yapılacak literatür taraması, ekonomik
değişmelerin ve/veya şokların cari denge üzerinde etkisinin üç temel unsura,
kaynak, süreç ve zamanlama, göre farklılık gösterdiğine işaret eder. Kaynağına
göre şok ülke bazlı veya global olabilir. Global ölçekli şokların cari açık üzerinde
etkisi ülke bazlı olana göre daha az varsayılmaktadır (Glick ve Rogoff, 1995;
Razin, 1995, 177). İkinci olarak, şokun süreci geçici veya devamlı olabilir.
Sürekli bir verimlilik şoku, toplam yatırımı tasarrufa göre daha fazla artırarak cari
dengeyi negatif etkileyebilir. Buna karşılık, geçici verimlilik değişikliğine yatırım
aynı oranda tepki vermeyebilir ve cari denge olumlu etkilenir (Glick ve Rogoff,
1995; Obstfeld ve Rogoff, 1995). Zamanlama ise ekonomik değişmenin ve
şokun sadece bir ülke ile kısıtlı olması veya tüm ülkeler üzerinde belirli bir
dönem etkin olması olarak tanımlanabilir. Calderon ve diğerlerine (2002) göre
ise, ülke bazlı olan genelde geçici ve kısa dönemli dinamik etkiler içerirken,
52
global ölçeklisi daha yapısal unsurlar kaynaklı ve uzun dönemlidir. (Erkılıç,
2006, 62)
Babaoğlu’na (2005) göre model, ülkedeki sermaye hareketlerinin niteliği
hakkında bilgi verebilir. Şöyle ki gerçekleşen cari denge serisi ile optimal cari
denge serisinin birbirinden çok farklı olması, serbest olduğu varsayılan sermaye
hareketlerinin etkin olarak kullanılmadığını gösterecektir. Diğer taraftan,
gerçekleşen cari dengenin optimal cari dengeye göre daha dalgalı olması,
sermaye hareketlerinin spekülatif amaçla kullanıldığına dair bir gösterge
olacaktır.
Bu bölümün amacı Türkiye’nin 1987:1-2007:1 dönemindeki üçer aylık
verilerini kullanarak cari işlem açıklarının sürdürülebilirliğini test etmektir. Bu
bölümde ekonometrik model olarak Cashin ve McDermott’un (2002) daha önce
Avustralya için kullandığı dönemlerarası tüketim düzgünleştirmesi modeli
kullanılacaktır.
5.2. Ekonometrik Model
Cari işlemler dengesine dönemlerarası yaklaşım tüketim ve tasarrufun
sürekli gelir teorisinden çıkartılabilir. Küçük ekonomi ve uluslararası sermaye
piyasasına giriş serbestisi varsayımlarıyla sürekli gelir teorisine göre dönemsel
şoklar ulusal tasarruflarda ve cari işlemlerde büyük dalgalanmalara neden
olabilir.
Dönemlerarası yaklaşımı temel alan cari işlemler dengesinin
sürdürülebilirliği ile ilgili gelişen bir literatür vardır. Bu literatürün ilk örneklerini
Sachs (1981) ile Frenkel ve Razin’in (1987) çalışmalarında bulabiliriz.
Yaklaşımın endüstrileşmiş ülkelere uygulanmasına Ghosh (1995) önderlik
etmiştir. Ghosh ve Ostry (1995) gelişmekte olan geniş bir ülke grubuna tüketim
düzgünleştirmesini ve sermaye hareketliğini araştırmak için aynı modeli
kullanmışlardır. Bu çalışmalarda hanehalkı gelir ve tasarruf dinamiklerini test
etmek için Campbell ve Shiller (1987) tarafından geliştirilen ekonometrik
metodoloji kullanılmıştır. Bu çalışmada kullanılacak olan yöntem daha önce
53
Ghosh ve Ostry (1995) tarafından bir grup gelişmekte olan ülkeye, Agenor ve
diğerleri (1996) tarafından Fransa’ya, Ostry (1997) tarafından ASEAN
ülkelerine, Selçuk (1997), Akçay ve Özler (1998), Akçağlayan (2003), Babaoğlu
(2005), Erkılıç (2006) tarafından Türkiye’ye, Cashin ve McDermott (2002)
tarafından Avustralya’ya, Makrydakis (1999) tarafından Yunanistan’a, Calin ve
Cashi (1999) tarafından Hindistan’a Opoku-Afari (2005) tarafından Gana’ya,
Goh (2007) tarafından Malezya’ya ve Lau ve diğerleri (2007) tarafından 5 Asya
ülkesine uygulanmıştır.
Sachs (1982), cari işlemlerde ortaya çıkabilecek değişiklikleri tüketim
kayması/sapması (consumption tilting) ve tüketim düzgünleştirmesi
(consumption smoothing) olmak üzere iki farklı nedene bağlamıştır. Tüketim
kayması, ülkede gelecek dönem tüketimini iskonto etmek için kullanılan
subjektif oran ile dünya sermaye piyasalarında geçerli olan reel faiz oranları
arasındaki farklılıktan kaynaklanır. Bu iki oran arasında farklılık olduğu sürece
ülke tüketimini, ya gelecek dönem gelirlerinin bir kısmı içinde bulunulan
dönemde kullanarak arttıracak ya da bugünkü kaynakların belli bir kısmı
gelecek dönemlerde tüketilmek üzere tasarruf edip azaltacaktır. Tüketim
düzgünleştirmesi ise çıktı, yatırım ve kamu harcamaları şoklarının tüketim
üzerindeki etkisini giderme işleviyle ilişkilidir. Bu çalışma daha çok tüketim
düzgünleştirmesi bileşenini analiz etmeye yöneliktir.
Cari işlemler dengesine dönemlerarası yaklaşımın ekonometrik
uygulamasında cari işlemler açığının sürdürülebilirliği, gerçekleşen cari açıkla
teorik modelden elde edilen optimal açıkla karşılaştırılmasıyla belirlenmektedir.
Tüketim düzgünleştirmesi açısından cari işlemler dinamiklerini test
etmek için, tercihleri aşağıdaki gibi olan sonsuz yaşam ufkuna sahip özdeş
bireyler ile küçük açık bir ekonomiyi ele alalım.
 

0
( )
j
t j
j
t E  U c 0 1, U'0,U''0 (5.1)
Denklem 5.1’de Et, t dönemindeki tüketicinin beklenen değerlerini, Ct t
54
dönemindeki toplam özel tüketim miktarını, U tüketicinin zamana yayılabilir
fayda fonksiyonunu, β ise gelecek dönem değerlerini bugüne indirmeye yarayan
iskonto oranını göstermektedir. β = 1 / (1+r) eşitliği gerçekleştiğinde her bir
dönemde yapılan tüketimin vereceği fayda zaman içerisinde sabit kalır. Obstfeld
ve Rogoff (1997) bunu ülkelerin tüketim dalgalanmalarını giderme davranışı
olarak açıklar. Eşitlikte bir dengesizlik olması durumunda ise tüketim
dalgalanmalarını önlemek için tüketimin gelecek döneme veya şimdiki zamana
kaydırılması söz konusu olacaktır (Babaoğlu, 2005, 58).
Uluslararası varlık ticaretine sadece rizksiz bonoların konu olduğu ve
temsili tüketicinin dışsal, sabit uluslararası faiz oranıyla karşı karşıya olduğu
varsayımlarıyla tüketicinin bütçe kısıtı şu şekildedir;
t t t t t t t b  rb  y  c  i  g  CA  ( ) 1 (5.2)
Denklem 5.2’de; bt, t döneminin başlangıcında ekonominin net dış
yükümlülüklerini, yt reel geliri (çıktı), it reel yatırımı, gt reel kamu harcamalarını
göstermektedir. Δ ise fark göstergesidir.
Denklem 5.2’ye göre net dış yükümlülüklerdeki (Δbt+1), dolayısıyla cari
işlemlerdeki (–CAt) değişim, nakit akım değişkeni (zt = yt – it – gt) ile özel tüketim
ve net dış faiz ödemeleri (rbt) farkından oluşur. Örneğin diğer faktörler sabitken
kamu harcamalarında bir artış yabancı yatırımlar için nakit akım değişkenini
azaltacak ve net dış yükümlülükleri arttıracak sonuçta cari açıklar artacaktır.
Temsili tüketici denklem 5.1’i, denklem 5.2’deki kısıtla maximize eder.
Karesel fayda fonksiyonu ( ) 2 / 2
t t t U c  c  c (tüketimin marjinal
faydasının pozitif olması için  1 t c olması gerekir) ve Ponzi Oyunu yoktur
varsayımıyla tüketimin optimal düzeyi ;
 

 

 

 

     


 
0
* ( ) (1 ) 1 (1 )
j
t j
j
t t t c r b r E r z (5.3)
55
Denklem 5.3’te   [ (1 r)2 1] /[r(1 r)] ifadesi tüketim kayması
parametresidir. Ayrıca denklemde z  Y  I G olup ‘’nakit akım değişkeni’’
olarak tanımlanır. Denklem 5.3’e göre optimal özel tüketim net refaha (beklenen
nakit akımlarının şimdiki değeri) ve net dış yükümlülükler stokuna bağımlı olarak
değişir.
Tüketim sapması parametresi,  , dünya faiz oranı (r) ile zaman tercihinin
yurtiçi oranı [(1-β) / β] arasındaki farktan oluşur.  parametresi sürekli nakit
akışı ile içinde bulunulan dönemdeki tüketim miktarı arasındaki ilişkiyi
göstermektedir. Eğer  1/(1 r) ise ( < 1) şimdiki tüketim düzeyi sürekli nakit
akımlarından daha fazladır ve gelecek dönemlerdeki gelir kullanılarak söz
konusu dönemdeki tüketim arttırılır (gelecek dönemdeki tüketimin söz konusu
döneme kaydırır). Gelecek dönemdeki tüketimin söz konusu döneme
kaydırılması cari açıklara neden olur, ekonominin net dış yükümlülükleri artar,
sonuçta artan dış yükümlülükleri karşılayabilmek için tüketim zamanla
azaltılmalıdır.Böyle bir ekonomide görece daha yüksek iskonto oranı vardır.
Diğer taraftan  1/(1 r) ise ( > 1) ülke sürekli nakit akışından daha az
tüketecektir yani tüketimini erteleyecektir. Bu durumda cari işlem fazlaları
oluşur, ekonominin net dış yükümlülükleri düşer ve tüketim zamanla artar. Cari
işlemlerin tüketim sapması bileşeni eğer nakit akım değişkeni, sürekli düzeyinde
ise oluşacaktır (bu durumda zaman içerisinde tüketim düzgünleştirmesine gerek
yoktur).
Milli gelir hesaplarına göre CA gayrisafi yurtiçi hasıla ve dış borç
stokunun faiz ödemesi ile net özel ve kamu harcamaları farkına
( * )
t t t t CA  z  c  rb eşittir. CA’nın tüketim düzgünleştirmesi modeli
t t t t CA*  z c*  rb şeklinde ifade edildiğinde ve CA’nın net dış yükümlülük
birikimine ( ) t 1 t b  b  eşit olduğu kabul edildiğinde denklem 5.2 ve 5.3’ü
kullanarak gerekli düzenlemeler yapıldığında CA’nın tüketim düzgünleştirmesi
bileşeni elde edilir:




    



1
* (1 )
j
t j
j
t t CA E r z (5.4)
56
Cari işlemlerin tüketim düzgünleştirmesi bileşeni eğer ülke tüketim
konusunda dünyanın geri kalanından daha fazla ya da daha az istekliyse
oluşacaktır (zaman tercihinin yurtiçi oranı dünya faiz oranına eşitse). Denklem
4, kalıcı ve dönemsel şoklar arasında önemli bir ayrımı göstermektedir. Kalıcı
şoklar nakit akım değişkenini etkilemediğinden cari işlemleri de etkilemez.
Örneğin gelirde kalıcı bir artış, tüketimde eşit miktarda bir artışa neden olacak,
tasarruf ve yatırım etkilenmediğinden cari işlemler de değişmeyecektir. Diğer
taraftan gelirdeki bir düşüşle nakit akımlarında dönemsel bir düşüş, gelecek
dönemlerde nakit akımlarında pozitif bir değişim olacağı için, cari işlemlerde
daha büyük açıklara veya daha az fazlalara neden olacaktır. Aslında cari
işlemler ve sermaye akımları küçük, açık ekonomilerin tüketimlerini
düzgünleştirmesinde kullandıkları araçlardır. Gelir, kamu harcamalar ya da
yatırım uzun dönem düzeylerinin altında ise ekonomik ajanlar dönemsel olarak
azaltmaktansa yurtdışından borçlanarak tüketimlerini düzgünleştirmek isterler.
5.2.1. Modelin Tahmin Yöntemi
Tüketim sapmasının, cari işlemler için tüketim düzgünleştirmesinden
farklı anlamları olduğundan ve bu çalışmada tüketim düzgünleştirmesine
odaklandığımızdan asıl cari işlemlerde tüketim sapmasına yer vermemiz
gerekir. Bu durumda cari işlemlerin tüketim düzgünleştirmesi modeli aşağıdaki
gibidir.
t t t
sm
t CA  z c  rb (5.5)
Denklem 5.5’te sm
t CA , asıl cari işlemlerin durağan bileşenidir. Örneğin
  1 olduğunda, ekonomi için eğilim, söz konusu dönemde tüketimi arttırma
yönünde olduğundan, ‘‘tüketim düzgünleştirmesi cari açığı’’, ‘’ölçülen cari
açıktan’’ daha küçük olacaktır (ve bu yüzden tüketim sapması bileşeninde cari
açık oluşacaktır). ct ve (zt-rbt) değişkenleri I(1) olduğundan hesaplanan sapma
parametresi,  , ct üzerine (zt-rbt) regresyonunun eş-bütünleşme parametresidir.
Denklem 5.5’te sm
t CA ’yı hesaplayabilmek için öncelikle  parametresini
57
tahmin etmemiz gerekir. Bu tahmin net dış yükümlülüklere olan ödemeler ve
nakit akım değişkeni ile özel tüketim arasında eş-bütünleşme ilişkisinin
kurulmasıyla bulunur. Ancak bu eş-bütünleşme ilişkisinin kurulması bazı şartlara
bağlıdır. Öncelikle, cari işlemler dengesinin tüketim kayması bileşeni modelden
çıkarıldığı için, sm
t CA I(0) olmalıdır (yani normal seviyede durağan). İkinci olarak
asıl cari işlemlerin de normal seviyede durağan olması gerekir. Sonuç olarak
denklem 5’in sağ tarafındaki değişkenlerin birinci dereceden farkları durağansa
(I(1)), net dış yükümlülüklere olan ödemeler ve nakit akım değişkeni ile özel
tüketim arasında eş-bütünleşme ilişkisinin varlığından söz edilebilir.
Denklem 5.5’te eş-bütünleşme ilişkisinin varlığını tespit etmek ve tüketim
kayması parametresini ( ) elde edebilmek için Gregory-Hansen testi (1996)
uygulanacaktır. Test sonuçlarına göre asıl cari denge hesaplanabilir. Ancak
daha önce değişkenlerin durağan olup olmadığını, durağansa kaçıncı
dereceden durağan olduklarının birim-kök testi uygulanarak bulunması gerekir.
Bu modeli kullanarak Türkiye için yapılan çalışmalarda  parametresi
için farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Selçuk (1997), Türkiye’nin 1987-1995
dönemindeki verilerini kullanarak  parametresini 0.969 olarak hesaplamış ve
bu dönemde sermaye hareketlerinin önünde engellerin olması ve uluslararası
piyasalarda kısıtlı kredi olanakları nedenleriyle söz konusu dönem içerisinde
Türkiye’nin tüketimdeki dalgalanmaları gideremediği sonucuna varmıştır. Akçay
ve Özler (1998), 1987-1996 dönemindeki verilerden hareketle  parametresini
0.91 olarak hesaplamış, asıl cari denge ile optimal cari denge arasındaki farkın
kriz dönemlerinde yüksek olmasını ‘’aşırılık göstergesi’’ olarak yorumlamış
ancak cari açığın sürdürülebilir olduğunu savunmuşlardır.
Babaoğlu (2005), 1987-2004 dönemindeki verilerle  parametresini 1.04
olarak bulmuş, Selçuk (1997) ile Akçay ve Özler’e (1998) ters olarak Türkiye’de
davranışsal bir değişimin gerçekleşmesiyle asıl cari denge ile optimal cari
dengenin birbirine çok yakın hareket ettiğini yani borç sorununun yaşanmadığını
ileri sürmüştür.
58
5.2.2. Veriler
Modelde kullanılan tüm veriler Türkiye İstatistik Kurumu’nun 3’er aylık
dönemler halinde yayınladığı 1987=100 bazlı sabit fiyatlarla milli gelir
hesaplamalarından alınmıştır. Seri, 1987 yılı itibariyle başlatıldığı ve daha
öncesine ait veriler yayınlanmadığı için bu çalışma 1987’nin ilk çeyreğinden
2007 yılının ilk çeyreğine kadar olan süreyi kapsamaktadır. Veriler, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası’nın internet sitesinden alınmıştır.
3’er aylık dönemler halinde yayınlanan milli gelir serileri incelendiğinde
çok belirgin bir mevsimsellik göze çarpmaktadır. Kriz dönemleri haricinde,
özellikle 3. ve 4.çeyreklerde tüketimde, yatırımda ve kamu harcamalarında
dolayısıyla milli gelirde, kışa hazırlık, turizm gelirlerinin bu dönemde artması,
inşaat faaliyetlerinin bu dönemde hızlanması ve tarım ürünlerinde bu dönemde
artması gibi nedenlerle bir sıçrama görülmektedir. Milli gelir serilerinde görülen
bu dönemselliğin model sonuçlarını olumsuz etkileyeceği düşüncesiyle modelde
kullanılan veriler E-views paket programıyla mevsimsellikten arındırılmıştır.
Modelde kullanılan tüm seriler, TL cinsinden ifade edilecektir. Modeldeki
değişkenler şu harflerle sembolize edilecektir: yt gayri safi milli hasıla, ct özel
nihai tüketim harcamaları, gt kamu harcamaları, it gayri safi sabit sermaye
yatırımları (kamu ve özel) ve rbt net dış faktör gelirleri (ya da giderleri).
5.2.3. ADF Birim-Kök Testi Ve Sonuçları
Serilerin birim kök içerip içermediğini tespit etmek için Genişletilmiş
Dickey-Fuller (ADF) testi kullanılacaktır. Dinamik bir modelde, herhangi bir
değişkenin cari dönemdeki değeri daha önceki dönem(ler)e ait değerlerinden
etkilenmektedir. Bir zaman serisinin uzun dönemde sahip olduğu özellik bir
önceki dönemde değişkenin aldığı değerin, bu dönemi ne şekilde etkilediğinin
belirlenmesiyle açığa çıkartılabilir. ADF testleri için Doledo, Jenkinson ve
Sosilla-Rivero (1990) tarafından önerilen süreçler kullanılmaktadır. Bu
bağlamda, üç model tahmin edilmektedir;

        
k
j
t t j t j t y t y y
1
1      (Model A) (5.6)
59

       
k
j
t t j t j t y y y
1
1     (Model B) (5.7)

      
k
j
t t j t j t y y y
1
1    (Model C) (5.8)
Yukarıdaki denklemlerde; yt, ilgili değişkene ait değerlerin doğal
logaritmasını, t doğrusal trendi, k gecikme uzunluğunu belirtmektedir. ADF test
uygulamasında k gecikme uzunluğu çok önemlidir. Diğer bir ifadeyle ADF
testlerinin k ye duyarlılığı oldukça fazladır (Perron, 1989). Bu bağlamda, her üç
model için gecikme uzunluğu seçimi, k = 4 ten başlanarak Δyt-k için anlamlı bir t
istatistiği bulunana kadar azaltılmaktadır. Eğer, yt serisi birim kök içeriyorsa
  0 olmalıdır. Burada Dikey-Fuller tablo değerlerine bakarak (1)’de
hesaplanan  değerine göre   0 birim kök yok boş hipotezi test edilir. Bu boş
hipotez reddedilirse birim kök yoktur ve işlem bu noktada durur.
Reddedilmiyorsa Dikey ve Fuller (1981) 3  testi kullanılarak,    0 boş
hipotezi test edilir. Bu boş hipotez de reddedilirse normal dağılım kullanılarak
  0 test edilir. Normal dağılıma sahipse seri birim kök içermektedir. Boş
hipotez reddedilmiyorsa Model B’nin tahminine geçilir.
Model B de   0 boş hipotezi reddedilirse seri durağandır,
reddedilmezse     0 1  testi kullanılarak test edilir. Eğer boş hipotezi
reddedilirse seri birim kök içermemektedir. Boş hipotez reddedilmezse normal
dağılıma sahip olup olmadığı test edilir. Normal dağılıma sahipse birim kök
vardır. Daha sonra en kısıtlı Model C tahmin edilir. Model C de   0 hipotezi
reddedilirse seri durağandır.
Yukarıda açıklanan yönteme göre yapılan ADF birim kök testlerinin
sonuçları Tablo 1’de verilmiştir. Bu sonuçlara göre, Model A, B ve C tahmin
edildiğinde, değişkenlerine ait seriler için birim kök boş hipotezi
reddedilememektedir.
Test sonuçlarına göre serilerden hiçbiri %5 anlamlılık düzeyinde ne
60
ortalama durağan ne de trend durağandır. Dolayısıyla, seriler birim kök
içermektedir. Fark alınmış serilerde ise, her iki test sonucu, serilerin birim kök
içermediğini ortaya koymaktadır.
Tablo 1. ADF ve KPSS Birim-Kök Test Sonuçları
Schwert (1989), ADF testlerinin gücünün zayıf ve gecikme uzunluğunun
Augmented Dickey-Fuller Testi
KPSS Testi
Model A Model B Model C
Değişkenler
 
 k t() 3 K t() 1 K t()
C 1.90874 0.12027 4 -1.7399 1.9711 4 0.4053 3.2956 4 2.5830
G 2.05713 0.14864 10 -2.6814 3.6765 8 -0.0922 3.8468 8 2.6769
İ 1.16617 0.14011 5 -1.5384 1.6689 5 -0.3617 0.8306 5 1.1257
R 1.97732 0.19676 4 -0.5007 1.6984 4 1.6050 6.9716 4 3.6632
Y 1.94040 0.15269 4 -0.6917 1.2666 4 1.1929 5.7815 4 3.3875
Z 2.05219 0.42479 1 -1.5455 2.3912 4 1.6317 7.6391 4 3.8795
z-rb 2.05445 0.30018 4 -2.0042 3.1713 4 1.0972 6.0939 4 3.5045
c 0.24265 0.12450 0 -23.7746 291.6570 0 -24.2238 296.7029 0 -23.4458
g 0.22085 0.10880 0 -16.4476 140.2358 0 -16.8463 142.5668 0 -16.5197
i 0.13351 0.12074 4 -3.9074 7.7660 4 -3.8063 7.2455 0 -3.5769
r 0.21267 0.13673 3 -4.9614 12.3237 3 -4.7871 11.4762 0 -22.8662
y 0.21691 0.13578 0 -4.9685 12.3486 3 -4.8730 11.8988 3 -3.9779
z 0.22870 0.13026 0 -24.6586 312.6918 0 -25.0854 317.6960 0 -5.8351
(z-rb) 0.23859 0.12909 0 -24.1987 301.3448 0 -24.6550 306.8284 2 -5.7354
%5 önem
düzeyinde
kritik değerler
0.463 0.146 -3.45 -2.89 -1.95
61
seçimine karşı duyarlı olduğunu belirtmektedir. Diğer taraftan KPSS testlerinin
gücü daha fazladır. KPSS testinde boş hipotezi ADF yöntemindeki hipotezin
tersidir. Boş hipotez ortalama durağan (mean stationary) ya da trend durağandır
(trend stationary). Bu istatistik  olarak gösterilir ve şu şekilde hesaplanır;
 .
1
2 2 2

 
T
t
 T St s l (5.9)
trend durağan boş hipotezi KPSS testi  ise;
 .
1
2 2 2

 
T
t
 T St s l (5.10)
ile hesaplanır. Trend durağan boş hipotezi için sabit ve trendli yt nin
regresyonundan elde edilen εt kalıntılarından (ortalama durağan boş
hipotezinde sadece sabit) 2
St şöyle hesaplanır:
, 1,2, , .
1
S e t T
t
i
i t   

(5.11)
KPSS testlerinde s 2 l  uzun dönem varyans  2 tahminlerinden ibaret olmakta
ve
     
   

   
T
t
l
s
T
t s
s l T et T w s l et et s
1 1 1
2 1 2 2 1 , , (5.12)
ws, l  optimal bir ağırlıklandırma fonksiyonu (optimal weighting function) ve l
“windows size”ı gösterir. Çalışmamızda, Newey and West (1987)’de kullanılan
Barlett “window size”, ws, l 1 s l 1 kullanılmıştır. Windows size l seçiminde
yaklaşık olarak T1/ 3alınmıştır. Böylece, hem  ve  testleri için l = 6
seçilmiştir. Test sonuçları Tablo 2’de verilmiştir.
5.2.4 Yapısal Değişimi Dikkate Alan Zivot-Andrews Birim Kök Test ve
Sonuçları
Yapısal değişmelerin varlığı durumunda, serilerin ortalamasının, trend
patikasının veya her ikisinin birden dışarıdan müdahale edilmiş gibi değişerek
serilerin bütünleşme derecelerinin değişebilmesi olasılığı literatürde oldukça şık
tartışılmaktadır.
Yapısal değişmelerin ekonometrik analizler açısından göz ardı
62
edilmemesi gereken iki önemli etkisi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, yapısal
değişmelerin serilerde sahte birim kök yaratmasıdır. Daha açık ifade edilecek
olursa; eğer yapısal bir kırılma söz konusu ise, ADF testi seriler durağan olsa
dahi, durağan değillermiş gibi sonuç verir. Bu durum serilerin bütünleşme
derecelerinin belirlenmesinde yanılgıya yol açmaktadır. Durağanlık durumları
yanlış belirlenen seriler, zayıf öngörülere ve politika önerilerine sebep
olmaktadır. Yapısal kırılmaların ikinci önemli etkisi, regresyon parametrelerini
kararlı olmaktan çıkarmalarıdır. Yapısal kırılmanın varlığı durumunda
parametreler zaman içinde sabit kalmayacaktır (Önel, 2004, 84).
Zivot ve Andrews’un (1992) uyguladığı birim kök testi kırılma zamanını
içsel olarak belirleyip serilerdeki yapısal kırılma yılının belirlenmesi sorununu
aşmaya çalışmıştır. Zivot-Andrews birim kök testi aşağıdaki üç modeli
kullanmaktadır.
Model A





   
       t j t
k
j
A
t
A A
t
A A
t y DU t y c y e
1
1   ( )   (5.13)
Model B





   
       t j t
k
j
B
t
B B
t
B B
t y DT t y c y e
1
1   ( )   (5.14)
Model C





     
       
k
j
t j t
C
t
C C
t
C
t
C C
t y DU DT t y c y e
1
1   ( )  ( )   (5.15)
Burada, t=1,2,3,.....T olmak üzere trend değişkenini,  =T
b
/T göreli
kırılma zamanını ve T
b
kırılma yılını göstermektedir. İlk model ortalamada
görülen olası bir kırılmayı, ikinci model eğimde bulunan olası bir kırılmayı,
üçüncü model ise hem eğim hem de ortalamada bulunabilen yapısal kırılmayı
göstermektedir.  kukla değişkeni, j=2/T ile j=(T-1)/T arasında olmak üzere her
63
yıl için belirlenir ve her bir model, her kukla değişken için En Küçük Kareler
Yöntemi ile tahmin edilir. Daha sonra α
j
=1 hipotezini test etmek üzere
kullanılacak olan t-istatistikleri hesaplanır. Modeller tahmin edilirken ekstra
bağımsız değişken sayısı olan k, her  değeri için model seçim kriterleri
kullanılarak ayrı ayrı belirlenmelidir. Çünkü Zivot-Andrews birim kök testinin
sonuçları k sayısına duyarlıdır. Kırılma yılı, en küçük t istatistiğinin bulunduğu
modelde kullanılan yıldır. Kırılma yılı saptandıktan sonra, hesaplanan tistatistiği
Zivot ve Andrews’un (1992, Tablo 2,3 ve 4) kritik değerleriyle
karşılaştırılarak birim kökün varlığına ilişkin boş hipotez test edilir. Test
istatistiğinin, Zivot-Andrews’un (1992) kritik değerinden küçük çıkması
durumunda boş hipotez reddedilir (Önel, 2004, 86).
Yapısal değişimi dikkate alan Zivot – Andrews (1992) test sonuçlarına
göre (Tablo 2) her üç değişkende 2000’li yılların başlarında önemli bir kırılmanın
varlığını göstermekte ve seriler birim kök içermektedir.
Tablo 2. Zivot-Andrews Sequential Test* Sonuçları
Series
Model A Model B Model C
tinf
Shift
Date
tinf
Shift
Date
tinf
Shift
Date
Lnc
-4.31
(6)
00:1 -2.56
(0)
02:3 -5.62*
(3)
00:3
Lnncf -5.67*
(3)
01:3 -4.59
(3)
00:1 -5.55
(3)
01:3
Lnncfr -4.99
(3)
02:3 -4.76
(3)
01:1 -5.24
(3)
99:3
* tinf Zivot-Andrews (1992) test istatistiği. Asymptotic critical değerler Zivot-Andrews (1992, p:256-257) Tablo 2-4.
5.2.5. Eş-Bütünleşme Analizi ve Asıl Cari Denge
Teoriye göre eş-bütünleşme (z-rb) ile c arasındaki (durağan olmayan
değişkenler) uzun dönemli ilişkiyi göstermektedir. Durağan olmayan
değişkenler eğer aynı dereceden durağanlığa sahiplerse bu değişkenler
arasında eş-bütünleşme ilişkisi vardır ve bu değişkenlerin doğrusal
kombinasyonlarından doğan yeni değişken de durağan olur. Birim-kök
sonuçlarına göre değişkenler birinci dereceden durağan olduğu için denklem
64
5’ten elde edilecek asıl cari denge de durağan olacaktır.
Grafikte mevsimsellikten arındırılmış (z-rb) ve c değişkenlerinin aynı
yükselen trende sahip olduğu görülmektedir. Bu durum eş-bütünleşme ilişkisinin
ilk kanıtı olabilir. Daha kesin sonuçlar elde edebilmek için Gregory-Hansen testi
uygulanacaktır.
9
9,2
9,4
9,6
9,8
10
10,2
10,4
1987Q1
1988Q1
1989Q1
1990Q1
1991Q1
1992Q1
1993Q1
1994Q1
1995Q1
1996Q1
1997Q1
1998Q1
1999Q1
2000Q1
2001Q1
2002Q1
2003Q1
2004Q1
2005Q1
2006Q1
2007Q1
lnc lnncfr
Grafik 1. (z-rb) ile Tüketim Arasında Uzun Dönemli İlişki
Gregory - Hansen testi (1996), özel tüketim ve nakit akım değişkeni
arasındaki uzun dönemli ilişkinin hangi dönemde bir kayma meydana geldiğini
belirlemede kullanılan bir testtir. Gregory - Hansen (1996) yapısal değişimin
olmadığı durumda eşbütünleşme için standart model ile başlıyor:
t t t t (z  rb ) c  t  1,......,T, (5.16)
(zt - rbt) I(I)’dir ve dağılım terimi εt, I(0)’dır.  terimi zamanla değişmez. Eşbütünleşme
ilişkisi sabittir ancak zaman içinde yeni bir uzun dönem denge
değerine ulaşabilir. Yapısal değişiklik, tüketim eğilimi parametresi  ’da bir
değişiklikle belirtilecektir.
Alternatif olarak, yapısal değişimin eşbütünleşme ilişkisindeki ‘’slope
vektör’’de bir kayma ile gösterildiği bir model kullanabiliriz.
t t t t t z rb  c  c        1 2 ( ) t  1,.......,T, (5.17)
65
1 
, kaymadan önceki eşbütünleşme eğilim katsayısını, 2  kaymadan sonraki
eğilim katsayısını göstermektedir. Önemli olarak, yapısal değişim aşağıdaki
kukla değişken kullanılarak modellenmiştir.
0 eğer t  T 
  
t
1 eğer tT 
Yukarıdaki denklemde bilinmeyen parametre  (0,1)modelin kırılma
noktasının zamanlamasını ve [] tamsayı bölümünü gösterir. Makroekonomik
seriler arasındaki ilişkilerde kaymanın zamanlaması (T ) önceden bilinemez ve
bu yüzden eşbütünleşme modellerinde Gregory-Hansen testi bu tür olayların
zamanlaması hakkında bir bilgiyi gerektirmediği için oldukça sık kullanılan bir
yöntemdir.
Eşbütünleşme olmadığına dair boş hipotez (%5 anlamlılık düzeyinde) ret
ediliyor. Bu sonuca göre değişkenler arasında bir eş-bütünleşme ilişkisi vardır.
Eş-bütünleşme ilişkisinde bir kayma olup olmadığını test etmek için
Gregory-Hansen testi kullanılmıştır. Test sonuçlarına göre eşbütünleşme
ilişkisinde 2001:Q3’de yapısal bir değişim bulunmaktadır.
Tablo 3. Gregory-Hansen Eş-bütünleşme test sonuçları
Model A Model B Model C
Z*
α Z*
t ADF* Z*
α Z*
t ADF* Z*
α Z*
t ADF*
-30.41 -4.38 -4.47 -64.12 -7.25 -5.62 43.97 -5.37 -5.26
(0.691)
(0.691)
(0.666)
(0.728)
(0.728)
(0.728)
(0.716)
(0.716)
(0.716)
%1 -50.07 -5.13 -5.13 -57.28 -5.45 -5.45 -57.17 -5.47 -5.47
%5 -40.48 -4.61 -4.61 -47.96 -4.99 -4.99 -47.04 -4.95 -4.95
%10 -36.18 -4.34 -4.34 -43.22 -4.72 -4.72 -41.85 -4.68 -4.68
Not: Parentez içindeki değerler kırılma dönemlerini göstermektedir.
66
Denklem 5.18’de parantez içinde verilen standart sapmalarıyla birlikte en
küçük kareler sonuçları verilmektedir.
t t t t t t t z rb c c e

        ( ) 0.64 1.66 0.84 0.37  (5.18)
(0.12) (0.29) (0.03) (0.07)
Sonuçlara göre Türkiye için  parametresi yapısal dönüşüm öncesi
dönem için 0.84’ken, sonrası dönem için ise -0.37’dir. Bu sonuçlar, 2000’li
yılların başında tüketim ve nakit akım değişkeni arasındaki ilişkide yapısal bir
kırılmanın olduğunu göstermektedir. Sonuçlara göre Türkiye gelecekteki
tüketimini bugüne çekme eğilimindedir. İlginç olan bu yapısal değişim
sonrasında Türkiye ekonomisi finansal piyasalara göreceli olarak daha fazla
eklemlenmiş ve/veya çok yüksek maliyetle ‘’sıcak para’’ olarak tanımlanan
sermaye akımlarına konu olmuştur.
5.2.6. Ödeyebilirlik Koşulu
Bu koşula göre gelecekteki ticaret fazlasının indirgenmiş şimdiki değeri
net dış yükümlülüklerin şimdiki değerine eşit olması gerekir. Cari açık, nakit
akım değişkeni ( ) t z  rb ile özel tüketim arasındaki fark olarak tanımlanmıştı.
Test sonuçlarına göre her iki değişken de birim-kök içermektedir. Uzun
dönemde dönemlerarası bütçe kısıtının gerçekleşebilmesi için (denklem 5.2)
için gerekli koşul bu iki değişken arasında bir eş-bütünleşme ilişkisinin
bulunmasıdır (Cashin ve McDermott, 2002, 94). Bu eş-bütünleşme ilişkisinin
varlığı Gregory – Hansen eş-bütünleşme test sonuçları ile gösterildi. Denklem
5.18’den görülebileceği gibi yapısal kırılma öncesi ve sonrası eş-bütünleşme
ilişkisindeki katsayılar oldukça farklıdır. Katsayılar, kırılma öncesinde 0.84’ken
kırılma sonrasında -0.37’dir. Bu sonuçlar, 2001 sonrasında Türkiye
ekonomisinin çok daha fazla dış kaynak kullandığını ve tüketimini ertelemeyip
öne çektiğini göstermektedir. Dolayısıyla bu sonuçlar Türkiye ekonomisi için
ödeyebilirlik sorununu gündeme getirmektedir. Sonuç olarak, uygulanan
politikaların değişmemesi koşuluyla, Türkiye ekonomisinin dönemlerarası bütçe
kısıtını sermaye akımlarının devamı yoluyla sağlayabildiğini söyleyebiliriz.
67
5.2.7. Optimal Cari İşlemlerin Hesaplanması
Bu bölümde cari işlemlerin tüketim düzgünleştirmesi bileşeni
hesaplanacaktır. Denklem 4’ün doğrudan test edilebilmesi için denklemdeki
beklenen değerlerin hesaplanması gerekmektedir. Yani optimal cari işlemleri
bulmak için nakit akım değişkenlerindeki beklenen değişmelerin hesaplanması
gerekir. Optimal cari işlemlerin hesaplanmasında kullanılan yaklaşımlardan biri
VAR modelidir. Diğer bir yaklaşım ise Shiller’i (1990) tarafından geliştirilen ve
rasyonel beklentiler modeli kullanarak cari işlemleri tahmin eden bir modeldir.
Bu modelde optimal cari işlemlerin tüketim düzgünleştirmesi modelinin tahmini
aşağıdaki gibi ifade edilmiştir.





   
T t
j
t j
j
CAt r z
1
*
(1 ) (5.19)
Düzgünleştirilmiş cari işlemler ( *

t CA ) ekonomik ajanların nakit akım
değişkeninde gelecekteki değişimleri ( ) t z ve bu değişimlerin şimdiki döneme
iskonto edilmiş değerini bildikleri varsayılmıştır. Yukarıdaki denklem, denklem
5.4’teki sonsuz toplama yakınsadıkça geçerli olacaktır. zt’nin I(1) olduğunu
varsayarsak t z ve bu yüzden *

t CA da I(0) olacaktır. Tüketim düzgünleştirmesi
hipotezinin geçerliliği tüketim düzgünleştirmesi asıl cari işlemler (

sm
t CA ) ile
hesaplanan optimal cari işlemlerin karşılaştırılmasıyla test edilebilir. Örneğin
optimal cari işlemlerin hesaplanmasının (denklem 5.19) bir örneği , *

t CA değeri
için, (1990:1 için) şu şekilde hesaplanmıştır. T=1990:1 ve r’=0.04 (yıllık dünya
reel faiz oranı), denklem x1’de t=1990:1 için optimal cari işlemler:
  90:4
3
90:3
2
90:2
1
90: 4 90: 1
1
90: 1 90:1 CA* (1 r) z (1 r) z (1 r) z (1 r) z
Q Q
j
j
j
Q                 




 
(5.20)
Yukarıdaki denklemde 0.004415 90:2 z  , 0.05485 90:3 z   ,
0.060802 90:4 z  ; r  (1 r')1/ 4 1 ve (1 r)1  0.990243, (1 r)2  0.980581,
68
(1 r)3  0.971013, sonuç olarak * 90:1

CA = -0.00962’dir.
Ekonometrik modelde sonuçlarımızın faiz oranlarında pek etkilenmediğini
göstermek için reel faiz oranını %10 alarak optimal cari denge yeniden
hesaplanacaktır.
Dünya reel faiz oranlarını 0.1 olarak aldığımızda ise (1 r)1  0.976454,
(1 r)2  0.953463 , (1 r)3  0.931012 , sonuç olarak * 90:1

CA = -0.00862’dir. Bu
sonuçlar faiz oranlarını 0.04 olarak yaptığımız hesaplamalarla
karşılaştırdığımızda sonuçların pek farklı olmadığını görebiliriz
Grafik 2 ve 3’te faiz oranları sırasıyla 0.04 ve 0.1 aldığımızda optimum
CA ile asıl CA serilerinin seyri görülmektedir. İki grafikte hemen hemen hiçbir
farkın olmadığı göze çarpmaktadır. Hem grafiksel inceleme hem de
ekonometrik sonuçları karşılaştırılmasıyla faiz oranlarının modelin sonuçlarını
etkilemediğini söyleyebiliriz.
Grafikler incelendiğinde asıl cari denge ve optimal cari dengenin
birbirlerinden farklı bir seyir izlediği görülebilirken asıl cari dengenin daha fazla
dalgalı bir seyir izlediği görülmektedir. Bu durum, spekülatif unsurların sermaye
hareketlerini yönlendirdiği şeklinde yorumlanabilir.
Ayrıca 2001 yılında optimal CA ve asıl CA arasındaki büyük fark söz
konusu dönemde yaşanan ekonomik krizin bir göstergesidir. 2001 yılı
sonrasında optimal CA ve asıl CA serilerinin bir birine çok yakın bir seyir
izlediğini görebiliriz. Bu durum ise ülke içine sermaye akımlarının
yoğunlaştığının bir göstergesidir.
69
Optimal Cari Açık ve Asıl Cari Açık
-0,15
-0,1
-0,05
0
0,05
0,1
1987Q2
1988Q2
1989Q2
1990Q2
1991Q2
1992Q2
1993Q2
1994Q2
1995Q2
1996Q2
1997Q2
1998Q2
1999Q2
2000Q2
2001Q2
2002Q2
2003Q2
2004Q2
2005Q2
2006Q2
cahat ca
Grafik 2 Optimum ve Asıl Cari Açık (r=0.04)
69
70
Optimum ve Asıl Cari Açık r=0.1
-0,15
-0,1
-0,05
0
0,05
0,1
1 9 8 7Q 2
1 9 8 8Q 2
1 9 8 9Q 2
1 9 9 0Q 2
1 9 9 1Q 2
1 9 9 2Q 2
1 9 9 3Q 2
1 9 9 4Q 2
1 9 9 5Q 2
1 9 9 6Q 2
1 9 9 7Q 2
1 9 9 8Q 2
1 9 9 9Q 2
2 0 0 0Q 2
2 0 0 1Q 2
2 0 0 2Q 2
2 0 0 3Q 2
2 0 0 4Q 2
2 0 0 5Q 2
2 0 0 6Q 2
cahat r=0.10 ca
Grafik 3 Optimum ve Asıl Cari Açık (r=0.1)
70
71
ALTINCI BÖLÜM
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Cari işlemler dengesine dönemlerarası yaklaşım, son yıllarda literatürde
cari açıkların sürdürülebilirliğini test etmede çok sık kullanılan bir yöntemdir.
Dönemlerarası Yaklaşıma göre cari denge, reel iş çevrimlerinde yer alan üretim,
yatırım ve kamu harcamaları gibi değişkenlere yönelik beklentiler doğrultusunda
alınan optimal dinamik tasarruf ve yatırım kararlarının bir sonucudur. Cari
işlemlerin rolü geçici olduğu düşünülen verimlilik veya talep şoklarına karşı,
tüketimin düzgünleştirmesi için, tampon görevi görmektir.
Bu çalışmada cari işlemler dengesine dönemlerarası yaklaşım
kullanılarak 1987:1 - 2007:1 döneminde Türkiye’deki cari açıkların
sürdürülebilirliği test edilmiştir. Çalışmada, teorik modelden elde edilen optimal
cari açıkla gerçek cari açık karşılaştırılarak cari açıkların sürdürülebilirliği test
edilmiştir.
Sonuçlara göre Türkiye’nin dönemlerarası bütçe kısıtı yabancı sermaye
akımlarının devamlılığı koşuluyla yerine getirilebilmektedir. Uygulanan
politikaların değişmemesi koşuluyla, Türkiye ekonomisinin dönemlerarası bütçe
kısıtını sermaye akımlarının devamı yoluyla sağlayabildiğini söyleyebiliriz. Bu
bağlamda yabancı sermaye akımlarının kesintiye uğraması durumunda
Türkiye’nin bir ödeyebilirlik sorunuyla karşılaşabileceğini de söyleyebiliriz.
Ayrıca Gregory-Hansen eş–bütünleşme testi kullanılarak Türkiye
ekonomisinde 2000’li yılların başında bir yapısal kırılmanın varlığı
gösterilmektedir. Türkiye için  parametresi yapısal dönüşüm öncesi dönem için
0.84’ken, sonrası dönem için ise -0.37’dir. Bu sonuçlar, 2000’li yılların başında
tüketim ve nakit akım değişkeni arasındaki ilişkide yapısal bir kırılmanın
olduğunu göstermektedir. Sonuçlara göre Türkiye gelecekteki tüketimini
bugüne çekme eğilimindedir. Yapısal değişim sonrasında Türkiye ekonomisi
finansal piyasalara göreceli olarak daha fazla eklemlenmiş ve/veya çok yüksek
72
maliyetle ‘’sıcak para’’ olarak tanımlanan sermaye akımlarına konu olmuştur.
Teorik modelden elde edilen optimal cari açık ile asıl cari denge
birbirlerinden farklı bir seyir izlediği görülebilirken asıl cari dengenin daha fazla
dalgalı bir seyir izlediği görülmektedir. Bu durum, spekülatif unsurların sermaye
hareketlerini yönlendirdiği şeklinde yorumlanabilir.
Ayrıca sonuçlara göre 2001 yılında söz konusu dönemde yaşanan
ekonomik krizin bir göstergesi olarak optimal CA ve asıl CA arasındaki büyük bir
fark göze çarparken, 2001 yılı sonrasında optimal CA ve asıl CA serilerinin bir
birine çok yakın bir seyir izlediği görülebilir. Bu durum ise ülke içine sermaye
akımlarının yoğunlaştığının bir göstergesidir.
Cari işlemler hesabının sürekli açık vermesi ile oluşan borç birikimi, dış
ticaret açığının GSYİH’ya oranın yükselmesi ve çalışmadan elde edilen ampirik
bulguların gösterdiği gibi cari açıkların sürdürülebilirliğinin sermaye akımlarına
bağlı olması gibi etkenler, sürekli artan cari açıkların uzun bir süre
sürdürülemeyeceği yönündeki eleştirleri doğrular niteliktedir.
73
KAYNAKÇA
Agenor, Pierre-Richard and Joshua Aizenman (2004), “Savings and the terms
of trade under borrowing constraints”, Journal of International Economics,
63, 321– 340
Agenor, P., Bismut, C., P. and McDermott, C.J. (1996), “Consumption
Smoothing and the Current Account: Evidence for France” The University
of Melbourne Department of Economics Research Paper, 518
Akçay, C. ve Özler Ş. (1998), “Current Account Position of the Turkish
Economy: Is There Any Cause for Concern?”, Bogaziçi Journal
Review of Social, Economic and Administrative Studies, XII, 1, 39-53.
Arize, C. Agustine, Elias C. Grivoyannis, Ioannis N. Kallianiotis and Valerie
Englander (2000), The Traditional Approach To The Balance Of Payments
Adjustment Under Flexible Exchange Rates, Balance Of Payments
Adjustment Chapter 13, Greenwood Pres, London
Aydoğuş, İsmail ve Harun Öztürkler (1996), Türkiye’de Cari İşlemler Sorununun
Analizi, Gazi Kitabevi, 1.Baskı, Ankara
Babaoğlu, Barış (2005), “Türkiye'de Cari İşlemler Dengesi Sürdürülebilirliği”,
T.C Merkez Bankası Uzmanlık Yeterlilik Tezi
Backus, D. K., Kehoe, P.J. and Kydland, F.E. (1994), “Dynamics of the Trade
Balance and the Terms of Trade: The J Curve”, American Economic
Review, Vol.84, No.1, pp. 84-103.
Baharumshah, Ahmad Zubaidi, Evan Lau and Stilianos Fountas (2003), “On
The Sustainability Of Current Account Deficits: Evidence From Four
ASEAN Countires”, Journal Of Asian Economics,14, 465-487
74
Ball, Laurence and N. Gregory Mankiw (2005) “What Do Budget Deficits Do?”
NBER Working Paper, No.5263
Barth, Marvin and Patricia Pollard (2006), “The Limits Of Fiscal Policy In
Current Account Adjustment”, Department Of The Treasury Office Of
International Affairs Occasional Paper, No.2
Bayoumi, Tamim (2004), “GEM: A New International Macroeconomic Model”
IMF Occasional Paper, No.239
Bean, Charles R. (1986) “The Terms Of Trade, Labour Supply And The Current
Account”, The Economic Journal, Vol.96, Supplement: Conference
Papers, 38-46
Bergin, Paul R. (2004), “How Well Can The New Economy Macroeconomics
Explain The Exchange Rate And Current Account?”, NBER Working Paper
Series, No.10356
Boughton, James M. (2003), “On The Origins Of The Fleming – Mundell Model”,
IMF Staff Papers, Vol.50 No.1
Bussiere, Matthieu, Georgios Chortareas and Rebecca L. Driver (2002),
“Current Accounts, Net Foreign Assets And Implications” Bank Of England
Working Paper, No.173
Bussiere, Matthieu, Marcel Fratzscher and Gernot J. Muller (2004), ”Current
Account Dyamics In OECD And EU Acceding Countries – An
Intertemporal Approach”, European Central Bank Working Paper Series,
No.311
Bussiere, Matthieu, Marcel Fratzscher and Gernot J. Muller (2005), ”Productivity
Shocks, Budget Deficits And The Current Account”, European Central
Bank Working Paper Series, No.509
75
Calderon, Cesar, Alberto Chong and Norman Loayza (2000), “Determinants Of
Current Account Deficits In Developing Countries”, World Bank Policy
Research Working Paper, WPS: 2398
Calderon, Cesar, Alberto Chong and Luisa Zanforlin (2001), “Are African
Current Account Deficits Different? Stylized Facts, Transitory Shocks And
Decomposition Aalysis”, IMF Working Paper, No: WP/01/4
Calderon, C.A., Chong A.ve Vloayza N. (2002), “Determinants of Curren
Account Deficits in Developing Countries”, Contributions to
Macroeconomics, II,1.
Callen, T. Ve Cashin, P. (1999), “Assessing External Sustainability in India”,
IMF Working Paper, 181
Campbell, J and R. Schiller (1987), “Cointegration and Tests of Present Value
Models”, Journal of Political Economy, No. 95:1062-88
Cashin, P. and C.J. McDermott (2002), “Intertemporal Consumption Smoothing
and Capital Mobility: Evidence from Australia”, Australian Economic
Papers, 41(1), pp. 82-98
Chinn, Menzie D. and Eswar S. Prasad (2003), “Medium-Term Determinants Of
Current Accounts In Industrial And Developing Countries: An Empirical
Exploration”, Journal of International Economics, 59, 47–76
Clarida, Richard H., Manuela Goretti and Mark P. Taylor (2006), “Are There
Threshold Of Current Account Adjustment In The G7”, NBER Working
Paper, No:12193
Debelle, Guy and Hamid Faruqee (1996), “What determines the Current
Account? A Cross-Sectional and Panel Approach", IMF Working Paper,
WP/96/58.
76
Dickey, D. and Wayne A. Fuller (1981), “Likelihood Ratio Statistics for
Autoregressive Time Series with a Unit Root”, Econometrica, 49,
1057-1072.
Doledo, Juan, Tim Jenkinson, and Simon Sosvilla-Rivero (1990), “Cointegration
and Unit Roots”, Journal of Economic Surveys, 4, 249-273
Dornbusch, Rudiger (1987), “Exchange Rate Economics: 1986”, The Economic
Journal, Vol.97, No.385, 1-18
Dornbusch, R., Fischer,S. (1998), Makro Ekonomi, İstanbul
DÜLGER, Fikret ve Mehmet F. CİN (2002), “Türkiye’de Döviz Kuru
Dinamiklerinin Belirlenmesinde Parasalcı Yaklaşım ve Eşbütünleşme
Analiziyle Sınama”, ODTÜ Gelişme Dergisi, 29(1-2).
Edwards, Sebastian (2001), “Does The Current Acount Matter?” NBER Working
Paper, No.8275
Edwards, Sebestian and Jonathan Ostry (1992), “Terms Of Trade Disturbances,
Real Exchange Rates, And Welfare: The Role Of Capital Controls And
Labor Market Distortions”, Oxford Economic Papers, New Series, Vol.44,
No.1, 20-34
Erkılıç, Serdar (2006), “Türkiye'de Cari Açığın Belirleyicileri”, T.C Merkez
Bankası Uzmanlık Yeterlilik Tezi
Frenkel, Jakob A. and Assaf Razin (1987), “The Mundell – Fleming Model: A
Quarter Century Later”, NBER Working Paper, No.2321
Galor, Oded and Shoukang Lin (1994), “Terms Of Trade And Current Account
Dynamics: A Methodological Critique”, Interntional Economic Review,
Vol.35, No.4, 1001-1014
77
Ghosh, A. R. ve Ostry J. D. (1995), “The Current Account in Developing
Countries: A Perspective from the Consumption-Smoothing Approach”,
The World Bank Economic Review, IX, 2, 303-333.
Glick, Reuven and Kenneth Rogoff (1995), “Global Versus Country-Specifc
Productivity Shocks And The Current Account”, Journal of Monetary
Economics, 35, 159-192.
Gregory, A. and Hansen, B. (1996), “Residual Based Tests for Cointegration in
Models with Regime Shifts”, Journal of Econometrics, 70.
İşcan, Talan B. (2000), “The Terms Of Trade, Productivity Growth And The
Current Account”, Journal of Monetary Economics, 45, 587-611
Johnson, Harry G. (1977), “The Monetary Approach To The Balance Of
Payments Theory and Policy: Explanation and Policy Implications”,
Economica, New Series, Vol.44 No.175, 217-229
Kasa, Kenneth (2003), “Testing Present Value Models Of The Current Accunt:
A Cautionary Note”, Journal of International Money and Finance, No.22,
557-569
Kent, Christopher and Paul Cashin (2003), “The Response Of The Current
Account To Terms Of Trade Shocks: Persistence Matters”, IMF Working
Paper, WP/03/143,
Knight, Malcolm and Fabio Scacciavilliani (1998), “Current Account: What’s
Their Relevance For Economic Policymaking?”, IMF Working Paper
No.WP/98/71
Kollmann, Robert (1997), “The Exchange Rate In A Dynamic Optimizing
Current Account Model With Nominal Rigidities: A Quantitave
Investigation”, IMF Working Paper, No. WP/97/9
78
Kraay, Aart and Jaume Ventura (2002), “Current Account In The Long And
Short Run”, NBER Working Paper, No.9030
Krugman, Paul (1988), “Differences In Income Elasticities And Trend In Real
Exchange Rates”, NBER Working Paper, No.2761
Lane R. Philip, Roberto Perotti (1998), “The Trade Balance and Fiscal Policy In
The OECD”, European Economic Review, 42, 887 - 895
Lane R. Philip, Gian Maria Milesi-Ferretti (2002), “External Wealth, The Trade
Balance, And The Real Exchange Rate”, IMF Working Paper, No.
WP/02/51
Lane, R. Philip, Gian Maria Milesi-Ferretti (2004), “The Transfer Problem
Revisted: Net Foreign Assets and Reel Exchange Rates”, The Review of
Economics and Statistics, Vol.LXXXVI
Lau, Evan, Ahmad Zubaidi Baharamshah, Chan Tze Haw (2006), “Current
Account: Mean-Reverting Or Random Walk Behavior?”, Japan And The
World Economy, 18, 90-107
Lee, Jaewoo and Menzie D. Chinn (2002), “Current Account And Real
Exchange Rate Dynamics In The G-7 Countries”, IMF Working Paper,
No.WP/02/130
Lim, C. Guay and Paul D. Mcnelis (2005), “Fiscal And Trade Balances In A
Model With Sticky Prices And Distortionary Taxes”
http://www.rbnz.govt.nz/research/workshops/12aug2005/1947107.pdf
E.T: 12.11.2006
Machlup, Fritz (1955), “Relative Prices And Aggregate Spending In The
Analysis Of Devaluation”, The American Economic Review, Vol.45, No.3,
pp.255-278
79
Machlup, Fritz (1970), International Monetary Economics, George Allan and
Unvin Ltd, London
Makin, A.J. (2000), Global Finance And The Macroeconomy, Palgrave
Publishers
Makrydakis, S. (1999), “Consumption-Smoothing and the Excessiveness of
Greece’s Current Account Deficits”, Empirical Economics, 24, 183-209
Mann, L.Catherine (2002), “Perspectives On The U.S. Current Account Deficit
And Sustainability”, The Journal Of Economic Perspectives, Vol.16, No.3,
131-152
Marrewick, Charles van (2005), “Basic Exchange Rate Theories”, Tinbergen
Institute Discussion Papers, TI 2005-024/2
Matsubayashi, Yoichi (2005), “Are US Current Account Deficits Unsustainable?
Testing for the Private and Government Intertemporal Budget Constraints”,
Japan and the World Economy, Vol:17, pp.223-237.
Miller C. Norman (2005), “Can Exchange Rate Variations or Trade Policy Alter
The Equilibrium Current Account”, Journal of International Money And
Finance, 24, 465-480
Milesi-Ferretti, Gian Maria and Assaf Razin (1996), “Sustainability Of Persistent
Current Account Deficits”, NBER Working Paper, 5467
Milesi-Ferretti, Gian Maria and Assaf Razin (1996), “Current Account
Sustainability”, Princeton Studies In International Finance, No.81
Milesi-Ferretti, Gian Maria and Assaf Razin (1998), “Sharp Reductions In
Current Account Deficits An Empirical Analysis”, European Economic
Review, 42, 897-908
80
Monsoorian, Arman (1998), “Habits and Durability In Consumption, And The
Dynamics Of The Current Account”, Journal of International Economics,
44, 69–82
Newey, W. K. and K. D. West (1987), “A Simple, Positive Semi-Definite,
Heteroskedasticity and Autocorrelation Consistent Covariance Matrix”,
Econometrica, 55, 703-708.
Obstfeld, Maurice (2001), “International Macroeconomics: Beyond The Mundell
– Flemming Model”, IMF Staff Papers, Vol.47 Special Issue
Obstfeld, Maurice and Keneth Rogoff (1994), “Intertemporal Approach to The
Current Account”, NBER Working Paper, No.4893
Obstfeld, Maurice and Keneth Rogoff (1996), Foundations Of International
Macroeconomics, MIT Press
Obstfeld, Maurice and Keneth Rogoff (2005), “Global Current Account
Imbalances And Exchange Rate Adjustments”, Brooking Papers On
Economic Activity, pp.67-123
Opoku-Afari, M. (2005), “Capital Flows and Current Account Sustainability: The
Ghanaian Experience”, Economic and Social Policy Division (ESPD), 21 –
22 S
Ostry, J.D. (1997), “Current Account Imbalances in ASEAN Countries: Are They
a Problem?”, IMF Working Paper, 97/51
Önel, Gülcan (2004), “Türkiye’de Dış Borçların Sürdürülebilirliği”, Dokuz Eylül
Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi
Perron, P. (1989), “The Great Crash, the Oil Price Shock, and the Unit Root
Hypothesis”, Econometrica, 57, 1361-1401.
81
Persson, Torsten and Lars E. Svensson (1985), “Current Account Dynamics
And The Terms Of Trade: Harberger – Laursen- Metzler Two Generations
Later”, The Journal Of Political Economy, Vol.93, No.1, 43-65
Piersanti, Giovanni (2000), “Current Account Dynamics And Expected Future
Budget Deficits: Some International Evidence”, Journal Of International
Money And Finance, 19, 255 - 271
Raybaudi, Marzia, Martin Sola, Fabio Spagnolo (2004), ”Red Signals: Current
Account Deficits And Sustainability”, Economics Letters, 84, 217-223
Razin, A. (1995), Understanding Interdependence, The Macroeconomics of the
Open Economy, New Jersey: Princeton.
Rincon, Hernan C. (1998), “Testing The Short Run And Long Run Exchange
Rate Effects on Trade Balance: The Case Of Colombia”, Banco de
Republica de Colombia, Borradores de Economia, No.120
Roubini, Nouriel and Paul Wachtel (1998), “Current Account Sustainability In
Transition Economies”, NBER Working Paper, 6468
Sachs, Jeffrey (1981), “The Current Account and Macroeconomic Adjustment in
the 1970s”, Brookings Papers on Economic Activity; 1.
Schwartz, A.J. (1989), “International Debts: What’s Fact and What’s Fiction”
Economic Inquiry, 27(1)
Schwert, G. W. (1989), “Tests for Unit Root: A Monte Carlo Investigation”,
Journal of Business and Economic Statistics, 7, 147-160.
Selçuk, F. (1997), “Consumption Smoothing and the Current Account: Turkey’s
Experience, 1987-1995”, METU Studies in Development, 24/4, 519-529.
82
Seyidoğlu, Halil (2001), Uluslararası İktisat, Güzem Yayınları, 14. Baskı,
İstanbul
Spatafora, Nikola and Andrew Warner (1999), “Macroeconomic and Sectoral
Effects Of Terms-Of-Trade Shocks: The Experience Of The Oil-Exporting
Developing Countries”, IMF Working Paper, No: WP/99/134
Svensson E. Lars and Asaf Razin (1983), “The Terms Of Trade And The
Current Account: The Harberger – Laursen – Metzler Effect”, The Journal
Of Political Economy, Vol.91, No.1, 97-125
Winters, L.Alan (1991), “International Economics”, Routledge
Whitman, Marina VN (1975), “Global Monetarism And The Monetary Approach
To The Balance Of Payments”, Brookings Papers on Economic Activity,
No. 3, 491-555
Wu, Jyh-Lin, Show-Lin Chen and Hsiu-Yun Lee (2001), “Are Current Account
Deficits Sustainable? Evidence From Panel Cointegration”, Economic
Letters, 72, 219-224
Yamak, Rahmi ve Abdurrahman Korkmaz (2007), “Türk Cari İşlemler Açığı
Sürdürülebilir Mi? Ekonometrik Bir Yaklaşım”, Bankacılar Dergisi, Sayı 60
Zivot, E. and Andrews, D.W.K. (1992), “Further Evidence on the Great Crash,
the Oil Price Shock, and the Unit Root Hypothesis”, Journal of Business
and Economic Statistics, 10.
83
ÖZGEÇMİŞ
ADI-SOYADI : Volkan BEKTAŞ
DOĞUM TARİHİ : 14.08.1980
DOĞUM YERİ : Adıyaman
MEDENİ HALİ : Bekar
SÜRÜCÜ BELGESİ : B-Sınıfı
TELEFON : 312 476 99 35
CEP : 544 880 88 90 / 505 639 55 72
E-POSTA : volbek1408@yahoo.com
ÖĞRENİM
YÜKSEK LİSANS :
2003-2007 Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Anabilim Dalı ADANA
LİSANS :
1999-2003 Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
İktisat Bölümü ADANA
LİSE :
1994-1997 Atatürk Lisesi ADIYAMAN
1997-1998 Adıyaman Lisesi ADIYAMAN
ORTAOKUL :
1991-1994 Gazi Ortaokulu ADIYAMAN
İLKOKUL :
1986-1991 Biraralık İlkokulu ADIYAMAN
YABANCI DİL : İngilizce
BİLGİSAYAR : Windows 98-2000 XP, MS Office Programları ve internet
İŞ DURUMU
2006 - : Elektrik Üretim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Malzeme
Yönetimi ve Ticaret Dairesi Başkanlığı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder