1 Mart 2012 Perşembe



TÜRKiYE PETROL SEKTÖRÜNÜN REKABET BOYUTUNDAN
YAPISAL ANALizi
Mehmet KARA
DANIġMAN: Prof. Dr. Nejat ERK
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
ADANA – 2008
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,
Bu çalıĢma, jürimiz tarafından Ġktisat Anabilim Dalında YÜKSEK LĠSANS TEZĠ olarak kabul edilmiĢtir.
BaĢkan: Prof. Dr. Nejat ERK
(DanıĢman)
Üye : Prof. Dr. Mahir FĠSUNOĞLU
Üye : Prof. Dr. Altan ÇABUK
ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.
…/…/…
Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAġ
Enstitü Müdürü
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve baĢka kaynaktan yapılan bildiriĢlerin, çizelge, Ģekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu‟ndaki hükümlere tabidir.
TEġEKKÜR
Tez çalıĢmamın planlanmasından sonuçlanmasına kadarki süreçte değerli bilgilerini benden esirgemeyen danıĢmanım Prof. Dr. Nejat ERK’e, değerli hocam Prof. Dr. Mahir FĠSUNOĞLU’na; Tezimin her aĢamasında yanımda olan niĢanlım Semra YILMAZ’a; Beni daima destekleyen annem Hatice KARA, ablalarım Gülnaz KOYUNCU, Gülcan SARI, Meray ÖZYĠĞĠT’e, yardımlarını hiç esirgemeyen değerli dostlarım Özlem ÖZKAN, Turgut AKKAYA ve Karahan TÜRK’e;
Mensubu olmakla övündüğüm ALPET-AltınbaĢ Petrol ve Tic. A.ġ.’nin tecrübelerini esirgemeyen değerli yönetici ve çalıĢanlarına; sektörel tecrübelerinden yararlandığım Murat ALKAN’a, çalıĢma arkadaĢım Caner APAN’a; Çukurova Üniversitesi Ġktisat Bölümü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü çalıĢanlarına ve her zaman yanımda olan diğer aile fertlerine ve tüm dostlarıma sonsuz teĢekkürlerimi sunarım.
Mehmet KARA
i
ÖZET TÜRKİYE PETROL SEKTÖRÜNÜN REKABET BOYUTUNDAN YAPISAL ANALİZİ Mehmet KARA Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Nejat ERK Ocak 2008, 102 Sayfa Petrol, günümüz dünya ekonomi ve siyasetinde tartıĢılmaz bir öneme sahiptir. Dünya nüfusunun artması ve teknolojinin geliĢimi ile birlikte enerji tüketiminin de artıĢı, petrol sektöründe yaĢanan geliĢme ve değiĢimlerin yakından izlenmesini zorunlu hale getirmiĢtir. Bu amaçla Michael Porter‟ın BeĢ Kuvvetler Modeli çerçevesinde Türkiye Petrol sektörünün rekabet yapısı analiz edilmiĢtir. Ġlk önce sektörde rekabetin itici güçleri açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. Sonra Petrol endüstrisindeki tüm alt sektörlere ait, Balassa‟nın AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler Ġndeksi hesaplanmıĢ ve daha sonra ise Vollrath‟ın indeksi yardımıyla söz konusu endüstrinin toplam mal grupları açısından rekabet gücü belirlenmiĢtir. Son olarak test üzerine değerlendirmeler yapılmıĢ, Türkiye petrol sektörünün rekabet yapısını arttırıcı öneriler sunulmuĢtur. Anahtar Kelimeler: Petrol, Petrol Sektörü, Rekabet, Yapısal Analiz, Rekabet Gücü
ii
ABSTRACT THE STRUCTURAL ANALYSIS OF THE COMPETITIVE DIMENSION OF TURKISH PETROLIUM SECTOR Mehmet KARA Master Thesis, Department of Economics Supervisor: Prof. Dr. Nejat ERK January 2008, 102 Pages Petroleum has an undisputed importance in the world economy and politics. The increase in energy consumption due to the increase in world population and technological developments requires close attention to the developments and changes in the petroleum sector. For this reason the competitive structure of the Turkish Petroleum industry in the frame of the “Five Forces Model” of Michael Porter is analyzed. First The effective factors in this sector, are explained. Next Balassa‟s competitive advantage (RCA) index is calculated concerning all subordinate sectors and then with the help of Vollrath‟s index , the comperative force was determined in terms of the total merchandise groups. Finally the evaluations are made on this test and the suggestions that increase the competative structure of Turkey petrol sector are presented. Key Words: Petroleum, Petroleum Sector, Competition, Structural Analysis, Competitive Power
iii
İÇİNDEKİLERİ Sayfa No ÖZET………………………….…………………………………………………...i ABSTARCT………………………………………………………………………ii TABLO LİSTESİ………………………….……………………………………...v KISALTMALAR………………………………………………………………….vi GİRİŞ………………………………………………………………………….…...1 BÖLÜM 1 TÜRKİYE PETROL SEKTÖRÜ 1.1. Petrol‟ün Tanımı ve Petrol Piyasasının Genel Özellikleri……………….3 1.2. Sektörün Oyuncuları………………………………………………………...6 1.2.1.Rafinaj……………………………………………………………….…6 1.2.2.Dağıtım……………………………………………….........................9 1.2.3.Akaryakıt Ġstasyonları (Bayiler)……………………………………..15 1.2.4.EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu)……………………..18 1.3.Ürün Pazarı…………………………………………………………………..22 1.4. Kayıt DıĢı Sektör……………………………………………………………23 1.5. Türkiye‟de Petrol Rezervleri, Üretimi, Tüketimi ve Ticareti…………….24 1.5.1.Türkiye Petrol Rezervleri……………………………………………24 1.5.2. Türkiye Petrol Üretimi………………………………………………26 1.5.2.1.Ham Petrol Üretimi………………………………………...26 1.5.2.2.Ham Petrol‟ün ĠĢlenmesi………………………………….28 1.5.3..Türkiye Petrol Tüketimi…….……………………………………….30 1.5.4.Türkiye Petrol Ticareti……………………………………………….32 1.6.Türkiye‟de Petrol Fiyatları………………………………………………….34 BÖLÜM 2 TÜRKİYE PETROL SEKTÖRÜNÜN YAPISAL ANALİZİ 2.1.Sektörlerin Yapısal Analizi………………………………………………..42 2.2. Türkiye Petrol Sektörünün Yapısal Analizi: BeĢ Kuvvetler Modeli…..48 2.2.1.Sektöre Yeni Girecek Firmalar……………………………………49 2.2.2.Alıcıların Pazarlık Gücü……………………………………………51
iv
Sayfa No 2.2.3.Ġkame Ürünler……….………………………………………………53 2.2.4.Tedarikçilerin Pazarlık Gücü………………………………………55 2.2.5.Mevcut Rakipler Arasındaki Rekabetin Yoğunluğu……..………56 2.3. Sektörün Rekabet Yapısının Değerlendirilmesi………………..………61 BÖLÜM 3 TÜRKİYE PETROL SEKTÖRÜNÜN REKABET GÜCÜ 3.1. Rekabet Gücü…………………………………………………….………64 3.1.1.Mikro Rekabet Gücü……………………………………….……..68 3.1.2.Makro Rekabet Gücü……………………………………….…….72 3.2. Rekabet Gücü Ölçüm Yöntemleri………………………………….…...76 3.2.1.Yerli Kaynak Maliyeti Analizi (YKM)……….………………….…76 3.2.2. AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler (AKÜ)…….…………...78 3.2.3. Rekabet Gücünün Diğer Göstergeleri……….………………….80 3.2.3.1.Ġthalat Nüfus Oranı……….……………………………...80 3.2.3.2.Uluslararası Rekabete Maruz Kalma Düzeyi…….…...81 3.2.3.3.Net Ġhracat Oranı…….…………………………………..81 3.2.3.4.Ġhracat/Ġthalat Oranı……….………………………….…81 3.2.3.5.Sektör Ġçi Ticaret (SĠT)……….……………………….…81 3.2.3.6.Ar-Ge……………….……………………………………..82 3.2.3.7.Patentler-AçıklanmıĢ Teknolojik Üstünlük………..…...83 3.2.3.8. Fiyat-Maliyet Marjı………..……………………………..83 3.2.3.9.Kar Marjı……….…………………………………….…...84 3.3. Türkiye Petrol Sektörünün Rekabet Gücünün Ölçülmesi ……….…..84 SONUÇ…………………………………………………………………….….90 KAYNAKÇA……………………………………………………………….….93 ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………………..103
v
TABLOLAR LİSTESİ Sayfa No Tablo -1 Rafinaj Sektöründe Kapasite Durumu………………………………9 Tablo -2 Dağıtım ġirketleri……………………………………………………..10 Tablo -3 Ġstasyon Sayıları……………………………………………………...13 Tablo -4 En Yüksek Hacimli Dağıtım ġirketleri……………………………...14 Tablo -5 Dağıtım ġirketlerinin Pazar Payları………………………………...14 Tablo -6 Türkiye Petrol Ürünleri Sektörünün Alt Ürün Grupları Ġtibariyle AKÜ Ġndeksi..………….……………………………………………..86 Tablo -7 Türkiye Petrol ve Petrol Ürünleri Sektörünün Vollrath Ġndeks Değerleri………………………………………………………………87 Tablo -8 Türkiye Petrol Sektörü Net Ġhracat Oranı……………………….....88
vi
GRAFİKLER LİSTESİ Sayfa No Grafik -1 Akaryakıt Dağıtım ġirketlerinin Ġstasyon Sayıları………………..13 Grafik -2 Akaryakıt Dağıtım ġirketlerinin 2006 Yılı Pazar Payları………...15 Grafik -3 Türkiye‟de Ham petrol Üretimi……………………………………..27 Grafik -4 Petrol ürünleri Sivil Tüketimi……………………………………….31 Grafik -5 Ham Petrol Tüketim Değeri………………………………….……..32 Grafik -6 Petrol Ürünleri Ġthalat ve Ġhracatı………………………….……….33
vii
ŞEKİLLER LİSTESİ Sayfa No ġekil -1 Sektördeki Rekabeti Güdüleyen Güçler…………………………….45 ġekil -2 Petrol Sektöründe Rekabeti Güdüleyen Güçler……………………49
viii
KISALTMA LİSTESİ AKÜ : AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler ATV :Akaryakıt Tüketim Vergisi COMTRADE :Commodity Trade Statistics Database DPT :Devlet Planlama TeĢkilatı EPDK :Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu ETKB :Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı HVGO :Heavy Vacuum Gas Oil IEA :International Energy Agency KDV :Katma Değer Vergisi LPG :Liquid Petroleum Gas MTA :Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü OPEC :Petrol Ġhraç Eden Ülkeler Örgütü OFM :Otomatik Fiyat Mekanizması ÖTV :Özel Tüketim Vergisi PĠGM :Petrol ĠĢleri Genel Müdürlüğü POAġ :Petrol Ofisi Anonim ġirketi RCA :Revealed Comparative Advantages RMA :Relative Import Advantage RTA :Relative Trade Advantage RXA :Relative Export Advantage SĠT :Sektör Ġçi Ticaret TABGĠS :Türkiye Akaryakıt Bayileri Petrol ve Gaz ġirketleri ĠĢveren Sendikası TPAO :Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı YKM :Yerli Kaynak Maliyeti Analizi
GİRİŞ
Hiçbir enerji kaynağı Ģimdiye kadar insanoğlunun yaĢamına petrol kadar dahil olmamıĢtır. Enerji kaynağı olmanın ötesinde, ülkelerin stratejilerini belirleyip ekonomik ve politik güç olarak kullanılan, uğruna savaĢlar verilip kan akıtılan, ülkelerin yıkılıp yeniden kurulmasına vesile olan önemli bir stratejik kaynaktır.
Petrol‟ün önümüzdeki on yıllarda da ekonomi politikalarına yön verilmesinde, ülkelerin kalkınmasında önemini sürdürmesi beklenmektedir. Tüketimdeki artıĢa rağmen rezervlerin tükeneceği endiĢesi devam etmekte ise de arama teknolojilerindeki yeni geliĢmelerle bu rezervlere yenilerinin katılacağı, iĢlenme teknolojilerindeki geliĢmelerle de mevcut rezervlerin daha verimli kullanılacağı kuĢkusuzdur. Bu nedenle petrolün daha uzun yıllar baĢlıca birincil enerji kaynağı olacağı yadsınamaz bir gerçektir.
Bu kadar önemli bir enerji girdisi olan petrole dünya‟da olduğu gibi Türkiye‟de de gün geçtikçe daha fazla gereksinim duyulmaktadır. Ekonomik kalkınmanın en temel yapı taĢı olan petrol, dünya nüfusunun artması ve teknolojinin geliĢimi ile birlikte enerji tüketiminin de artıĢı, petrol sektöründe yaĢanan geliĢme ve değiĢimlerin yakından izlenmesini zorunlu hale getirmiĢtir.
Ülkeler global rekabet ortamında ulusal rekabetçi gücü yakalayabilmeleri için, öncelikle üretimde önemli bir maliyet unsuru olan enerjinin kendi endüstrilerine rekabetçi ve etkin bir Ģekilde sunulmasını sağlamalıdırlar. Enerji sektörünün, sadece girdi olarak kullanıldığı endüstrilerle sınırlı kalmayıp, tüketicileri de doğrudan etkilediği görülmektedir. Bütün endüstriler açısından tüketicinin korunması, rekabet hukuklarının en önemli amaçlarından birini teĢkil etmekle birlikte, küçük fiyat artıĢlarının bile doğrudan ve kalıcı olarak bütün ekonomiyi etkilediği enerji sektörlerinde bu durumun önemi daha açık ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle enerji sektöründeki rekabet ortamının, bir ülke ekonomisinin sağlığı için önemli unsurlardan biridir.
2
Türkiye‟nin ham petrol arama ve çıkarılması alanında yeterli rezervi ve kaynağı bulunmadığı için, petrol ürünleri pazarında rekabeti sağlama alanının, sektörün rafinaj, dağıtım ve pazarlama kısmı ile sınırlı olduğu söylenebilir. Bu çalıĢmanın amacı Türkiye petrol sektörünün rekabet boyutundan analizini yapmak, sektörde rekabeti etkileyen unsurları ortaya koyduktan sonra, makro perspektiften Türkiye petrol sektörünün karĢılaĢtırmalı üstünlük ve rekabetçiliğinin alt sektörler itibari ile belirlemektir. Bu amaçla çalıĢmanın birinci bölümünde Türkiye‟nin petrol rezervleri, üretimi, tüketimi, ticareti, ve petrol fiyatları ele alınacak, petrol sektöründeki oyuncular detaylı bir Ģekilde incelenip Türkiye petrol sektörünün çerçevesi çizilecektir. Ġkinci bölümde Michael Porter‟ın “BeĢ Kuvvetler Analizi” olarak da bilinen sektörlerin yapısal analizi detaylı olarak incelenecek, “BeĢ Kuvvetler Analizi” çerçevesinde akaryakıt pazarının yapısal analizi yapılacaktır. Üçüncü ve son bölümde ise mikro ve makro perspektiften rekabet gücü tanımlandıktan sonra kısaca rekabet gücü ölçüm yöntemlerine değinilecek ve Türkiye petrol sektörüne, Balassa‟nın AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler (RCA) yöntemi ve Vollrath‟ın Göreli DıĢ Ticaret Üstünlüğü (RTA) ile AçıklanmıĢ Rekabetçilik (RC) yöntemleri uygulanacak ve sonuçlar değerlendirilecektir. Sonuç bölümünde ise yapılan test üzerine değerlendirmelerle birlikte Türkiye petrol sektörünün rekabet yapısını arttırıcı öneriler sunulacaktır.
3
BÖLÜM 1 TÜRKİYE PETROL SEKTÖRÜ Bu bölümde Türkiye petrol sektörünün genel çerçevesi çizilecektir, ancak öncesinde petrol piyasasında kullanılan tanımlar açıklanacak, petrol piyasasının ayıt edici özellikleri üzerinde durulacaktır. Türkiye petrol sektörü rezerv, üretim, tüketim ve ticaret açısından incelendikten sonra petrol fiyatlarının nasıl oluĢtuğu ve neleri etkileyip nelerden etkilendiği açıklanacaktır. 1.1. Petrol’ün Tanımı ve Petrol Piyasasının Genel Özellikleri UlaĢtırma, sanayi, enerji, konut ve tarım alanlarında yoğun olarak kullanılan petrol, adını Yunanca-Latince‟de taĢ anlamına gelen “petra” ile yağ anlamına gelen “oleum” sözcüklerinden almaktadır. Petrol yeraltında rezervuar denen kumtaĢları veya kireçtaĢları içerisinde bulunduğu için bu Ģekilde adlandırılmıĢtır (Yıldırım, 2003:8). Petrol; benzin, motorin, fueloil vb. belirli bir yakıtı anlatmak için değil, doğal halde bulunan ve yeraltından çıkarılan ham petrolü ifade etmek için kullanılan bir sözcüktür (Bayraç, 2005:2). Petrolün milyonlarca yıl önce deniz diplerine çöken hayvan ve bitkilerin üzerine, doğal olaylarla yer tabakalarının yığılması ve meydana gelen bu havasız ortamda, uygun ısı ve basınç altında bakterilerinde yardımı ile oluĢtuğu kabul edilmektedir (Bayraç, 1999:5).
Ġçerisinde petrol oluĢan çökel kayalarına ana kaya adı verilir. Ana kaya içerisinde oluĢan petrolün basınç altında kalmasıyla sıkıĢan çökellerden küçücük damlacıklar halinde sızarak, içerisine yerleĢtiği gözenekli ve geçirgen çökellere hazne kaya denir. Hazne kayanın üzerinde yer alan ve petrolün kaçmasını önleyen geçirimsiz kaya ise örtü kaya olarak adlandırılır. Petrolün kaçmasını engelleyip, birikimini sağlayan Ģartların bulunduğu yerlere kapan denir. Kapanın petrol ve gaz ihtiva eden kısmına rezervuar adı verilir. Eğer birçok petrol ve/veya gaz rezervuarı bir tek jeolojik yapı içerisinde veya yakın
4
iliĢkili ise, bu rezervuarlar grubu saha olarak adlandırılır (Devlet Planlama TeĢkilatı [DPT], 2006:12). Petrol koyu renkli, yapıĢkan ve yanıcı bir sıvıdır. Metan, etan, propan, bütan gibi çeĢitli hidrokarbonların bileĢiminden oluĢan petrolün yoğunluğu kimyasal bileĢimine ve yapıĢkanlığına (viskosite) göre değiĢmektedir (Bayraç, Yenilmez,2005:2). DüĢük viskoziteli petrollerin üretimi, taĢınması ve iĢlenmesi kolay ve ekonomik olduğundan dünya ticaretinde bu tür petroller tercih edilmektedir. Farklı bölgelerden çıkartılan petrol‟ün, özgül ağırlıkları da farklılıklar göstermektedir. Petrol endüstrisinde bugün petrol‟ün özgül ağırlığı yerine, bununla ters orantılı A.P.I. Gravite derecesi kullanılmaktadır. Gravite büyüdükçe yoğunluk küçülmekte ve petrol‟ün kalitesi yükselmektedir. Gravite küçüldükçe yoğunluk büyümekte ve petrolün kalitesi düĢmektedir. Ham petrolün rafine edilmesi ile daha değerli ürünler elde edilir. Bunlar, sıvılaĢtırılmıĢ petrol gazı(LPG), nafta, rafineri yakıt gazı, kurĢunsuz benzin, motorin, solvent, jet yakıtı, gaz yağı, motorin, fuel oil, kalorifer yakıtı, asfalt, madeni yağ ve diğerleridir. Benzin, motorin, jet yakıtı ve gazyağı gibi beyaz ürün olarak adlandırılan petrol ürünlerinin gravitesi yüksek viskositesi düĢüktür. Hafif petroller olarak da adlandırılan bu yüksek graviteli ürünlerin renkleri açık kahve, sarı veya yeĢil renklidir. Fueloil, asfalt, kalorifer yakıtı gibi siyah ürün olarak adlandırılan petrol ürünlerinin gravitesi düĢük viskositesi yüksektir. Bunlara ağır petrollerde denmekte ve renkleri koyu kahve ve siyah olmaktadır. Ham petrol, 19‟uncu yüzyılda ilk kez ABD‟de geniĢ çaplı olarak ticari amaçla piyasaya sürüldüğünde, tahta variller içinde tutulduğu için, varil ile ölçülmeye baĢlanmıĢtır. 1 Varil, 159 litre ve 42 ABD galonuna; 1 ton ise 7,33 varile denk gelmektedir (Yıldırım, 2003:3).
Petrol piyasası aramacılığından baĢlayıp, taĢımacılığa, iĢlenmesi, pazarlanması ve petrokimya sanayisini de içeren çok geniĢ bir yapıya sahiptir.
5
Petrolün arama ve çıkarma iĢlemleri “yukarı pazarlar (upstream markets)”, rafinaj, dağıtım ve pazarlamadan oluĢan kısım da “aĢağı pazarlar (downstream markets)” olarak adlandırılmaktadır (Soysal, 2003:13). Petrol piyasası kendine özgü aĢağıda yer alan bazı ayırt edici özelliklere sahiptir (Ercan, 1996:6). i.Petrol piyasasında arz ve talep arasında hassas bir denge vardır. Petrole olan talep normal koĢullarda bir anda büyük sıçramalar yapamayacağından, petrol fiyatının kontrolü açısından genelde planlı bir petrol üretim söz konusudur. ii.Büyük petrol Ģirketlerinin uyguladıkları yatırım politikaları, dünya ekonomisindeki dengeleri etkileyebilmektedir. Piyasadaki Ģirketlerin uluslararası yatırım kararı almalarında, ülkelerinin politik düĢünceleri etkili olmaktadır. iii.Petrol arama ve üretimi büyük yatırımlar ve pahalı teknolojiler gerektirdiğinden, piyasadaki kuruluĢlar uluslararası teknoloji değiĢimlerini sürekli izlemek zorunda kalmaktadırlar. iv.Uluslararası petrol arama ve üretim anlaĢmalarının ülkeler arasında gösterdiği değiĢiklikler nedeniyle, bu tür faaliyetlere iliĢkin muhasebeleĢtirme ve raporlama uygulamalarında farklılıklar söz konusu olmaktadır. v.Her ülkenin petrol konusuna ayrıcalık getiren yasal bazı düzenlemeleri vardır. Ülkelerin petrol rezervlerinin durumu ve ekonomide petrolün öneminin ağırlığı, petrol kanunlarını Ģekillendirmektedir.
vi.Petrole sahip olan ülkeler bu kaynaklarını en iyi Ģekilde değerlendirmek, ithalatçı durumdaki ülkeler ise, buna en ucuz biçimde ulaĢmak istemektedirler. Bu nedenle, piyasanın özelliklerini oluĢturan
6
önemli faktörlerden biriside alıĢveriĢ yapan ülkelerin özellikleri olmaktadır. 1.2. Sektörün Oyuncuları Türkiye‟de yukarı pazarlar sınırlıdır, ithalat ağırlıklı rafinajın gerçekleĢmektedir. Türkiye‟de Petrol Sektörü ağırlıklı olarak aĢağı pazarlardan oluĢmaktadır. Rafinaj, ana dağıtım Ģirketleri ve son tüketiciye ulaĢtıran bayiler pazarlama kısmının son ayağını oluĢturmaktadırlar. 1.2.1. Rafinaj Kamuya ait rafinerilerin bir Ģirket çatısı altında toplanması amacıyla 16 Kasım 1983 tarihinde kurulmuĢtur. TÜPRAġ‟ın kurulması ile ĠPRAġ ve TPAO‟na bağlı Ġzmir, Batman ve o tarihte yapımı devam eden Kırıkkale Rafinerisi TÜPRAġ‟ı oluĢturmuĢlardır. KuruluĢunda TPAO‟ya bağlı ortaklık olarak faaliyetlerini sürdüren TÜPRAġ, 10 Temmuz 1990 tarih ve 9013 sayılı kararı ile özelleĢtirme kapsamına alınmıĢ ve sermayesi T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı‟na devredilmiĢtir. 1991‟de sermayesinin %2,5‟i oranında A grubu hisse senedinin halka arz edilmesi ile baĢlayan TÜPRAġ‟ın özelleĢtirme iĢlemleri aĢamalı olarak sürdürülmüĢ, en son kamuya ait %51 oranına tekabül eden TÜPRAġ hisselerinin, ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı tarafından 12 Eylül 2005 tarihinde yapılan ihale neticesinde, Koç-Shell Ortak GiriĢim Grubu'na satılmasıyla Ģirket tamamen özel sektöre devredilmiĢtir (DPT,2006:19). Neredeyse tek baĢına Türkiye rafinaj kapasitesini temsil eden TÜPRAġ‟ın pazar konumuna iliĢkin TÜPRAġ Genel Müdürü sıfatıyla Hüsamettin DANIġ‟ın Petroleum 2000 Konferanslarında yaptığı sunuĢta yer alan SWOT analizine göre; TÜPRAġ‟ın kuvvetli yönleri; Rafineri konumları ve alt yapının sağladığı üstün lojistik güç, yüksek iç piyasa marjları, yüksek piyasa payının sağladığı piyasa hakimiyeti ve Otomatik Fiyat Mekanizması ve Maktu Vergi Sisteminin sağladığı avantajlardır.
7
TÜPRAġ‟ın zayıf yönleri; Pazarlama ve dağıtım ayağının olmaması, Avrupa çevre standartlarının gerisinde kalmıĢ olmasıdır. TÜPRAġ‟ın yakın, orta ve uzun vadeli fırsatları ise, Artan ürün talebinin karĢılanmasına yönelik olarak beyaz ürün veriminin artırılması ve kapasitenin geniĢletilmesi, rafinerilerin uzman danıĢmanlar yardımıyla optimizasyonu ve kendi insan kaynaklarını yönetme, kendi geliĢme ve yatırım stratejilerini belirleme ve uygulama olanağını sağlayacak olan özerkliğin yakın zamanda TÜPRAġ‟a yasa ile verileceği beklentisi, iĢ çeĢitlemesi ve coğrafi çeĢitleme ile bölgenin lider enerji Ģirketi konumuna geçilmesi ve Bakü-Ceyhan boru hattının ham petrol maliyetinde ucuzluk sağlayacağı olarak sıralanmıĢtır. TÜPRAġ‟ın kuruluĢunda 17,2 milyon ton/yıl olan ham petrol iĢleme kapasitesi, Ġzmir Rafinerisi Darboğaz Giderme Projesi‟nin son bölümünün 1984‟te tamamlanmasıyla 17,6 milyon ton/yıla yükselmiĢtir. Ayrıca yapımı tamamlanan 5,0 milyon ton/yıl kapasiteli Kırıkkale Rafinerisi‟nin 1986‟da, yine 5,0 milyon ton/yıl kapasiteli Ġzmir Rafinerisi Tevsii Projesi‟nin 1987‟de devreye alınmasından sonra TÜPRAġ‟ın ham petrol iĢleme kapasitesi 27,6 milyon ton/yıla ulaĢırken, Türkiye‟nin toplam ham petrol iĢleme kapasitesi 32,0 milyon ton/yıl olmuĢtur (DPT,2006:19). Rafinaj iĢlemleri sonucunda ham petrolün beyaz ürünlere dönüĢüm oranı Avrupa ülkelerinde %74 iken, TÜPRAġ‟da bu oran, hydrocracker dönüĢüm üniteleri yatırımları tamamlandıktan sonra %55‟ten %65‟e yükselmiĢtir (DPT,2000:20). TüpraĢ‟ın ihraç ettiği ürünleri; baĢta nafta olmak üzere, HVGO(Heavey Vacuum Gas Oil) ve motorin oluĢturmaktadır. ABD, Ġtalya, Ġspanya, Ġsrail ve Singapur, TüpraĢ‟ın baĢlıca ihracat pazarları olarak sayılabilir (Input Petrol Sektör Raporu, 2002:20).
8
Diğer yandan Mersin Rafinerisi, 1958 yılında Mobil, BP ve Shell ile Türkiye Cumhuriyeti arasında akdedilen Prosa Verbal AnlaĢması hükümlerine göre inĢa edilmiĢtir. Söz konusu Ģirketler, 89/14111 sayılı Petrol Tüzüğü'nün 49/D maddesi uyarınca “Belge”2 üzerinde birden fazla hak sahibi bulunamaması nedeniyle, Anadolu Tasfiyehanesi A.ġ.‟yi (ATAġ) rafineri Ģirketlerinin mümessili olarak atamıĢlardır. ATAġ, bu yasal çerçevede, ham petrolü iĢlemekte ve elde edilen ürünleri rafineri Ģirketlerine teslim etmektedir (Soysal,2003:12). 1976 yılında Marmara Petrol ve Rafineri ĠĢleri A.ġ. Mobil Refining Company Inc.‟den %5 oranındaki hissesini devralmıĢ ve ATAġ‟ın petrol hakkı sahibi rafineri Ģirketlerinin payları aĢağıdaki gibi olmuĢtur: Mobil Refining Company Inc. %51 Rafinaderij Shell Mersin N.V. %27 BP Overseas Refining Company Ltd. %17 Marmara Petrol ve Rafineri ĠĢleri A.ġ. %5 ATAġ‟ta hak sahibi rafineri Ģirketleri, payları oranında ham madde getirebilmekte ve rafineride iĢleyebilmektedirler. Söz konusu ortaklar, rafineride kendi getirdikleri ham petrolü iĢledikten sonra çıkan nihai ürünü yine kendileri kullanmaktadırlar. ATAġ‟ın petrol hakkı sahibi Ģirketlerin getirdikleri ham petrolü iĢleyerek rafineri Ģirketlerine ürün olarak teslim etme ve “Belge”de belirtilen hak sahibi rafineri Ģirketlerini temsil etme haricinde, Petrol Kanunu hükümlerine göre bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Dolayısıyla, her bir ortağın ayrı ayrı çıkan ürünün ATAġ tarafından pazarlanması ya da satılması söz konusu değildir. Pazarlama ve satıĢ faaliyetleri, pay sahibi teĢebbüslerin dağıtım ve pazarlama Ģirketleri aracılığıyla yapılmaktadır. Ancak basit tip rafineri olan ATAġ rafinerisinin 2004 Haziran ayında üretime son vermesiyle Türkiye toplam rafinaj kapasitesi, tamamı TÜPRAġ‟a ait olmak üzere 27,6 milyon ton/yıl‟a düĢmüĢtür (DPT,2006:19).
Rafinaj sektöründe kurulu kapasite durumu Tablo.1‟de görünmektedir.
9
Tablo.1 Rafinaj Sektöründe Kurulu Kapasite Durumu
Rafineri
Kapasite ve KKO
Kapasite Birimi
Yıllar
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005 Tah.
Ġzmit
Kapasite
Mton/Yıl
11,5
11,5
11,5
11,5
11,5
11,5
11,5
KKO
%
62,8
56
82,3
85,5
83,9
94,8
87
Ġzmir
Kapasite
Mton/Yıl
10
10
10
10
10
10
10
KKO
%
106,5
106,7
91,4
90,7
97
93,4
105
Kırıkkale
Kapasite
Mton/Yıl
5
5
5
5
5
5
5
KKO
%
78
67,8
69,3
68,3
73,2
66,7
72
Batman
Kapasite
Mton/Yıl
1,1
1,1
1,1
1,1
1,1
1,1
1,1
KKO
%
62,5
70,5
65,2
91
83,9
84,3
81,8
TOPLAM
Kapasite
Mton/Yıl
27,6
27,6
27,6
27,6
27,6
27,6
27,6
KKO
%
81,3
77,1
82,6
84,5
86,7
88,8
90,6
Kaynak: TÜPRAġ Faaliyet Raporu Yerli firmaların ürettiği ham petrol rafinerilere boru hatları ile aktarılırken ithal edilen ham petrol ise deniz tankerleri ile ulaĢtırılmaktadır. Enerji sektöründe yer alan tesisler, enerji talebinin ortaya çıkmasından uzun yıllar önce ele alınıp planlanmalıdır. Aksi taktirde, planlama ve yatırım uygulamasındaki gecikmeler enerji maliyetini artırmakta, ekonomik faaliyetleri ve toplumsal refahı olumsuz yönde etkilemektedir. Enerji sektöründe en az 10 yıl ve ötesinde ortaya çıkabilecek ihtiyaçları ve artan talebi karĢılayacak projelerin belirlenip, gerekli politik kararların alınması, zorunluluk arz etmektedir. 1.2.2. Dağıtım Türkiye‟de faaliyet gösteren dağıtım firmaları, kara veya deniz taĢıt araçlarıyla veya alt yapının mevcut olduğu durumlarda boru hatlarıyla rafinerilerden topladıkları ürünleri kendi sahip oldukları depolara getirirler. Genellikle depolardaki bu ürünler bayiler tarafından teslim alınıp istasyona taĢınıyor olmakla birlikte, dağıtım firmalarının ürünleri doğrudan istasyonlara iletmesi yönünde giderek artan bir eğilimin olduğu görülmektedir (DeutchBank, 2000).
10
Petrol ürünlerine olan talebin sürekli artmakta oluĢu, depolama tesislerinin bölgesel ve sektörel talebi karĢılayacak ve güvenli stok seviyelerini idame ettirecek kapasitede kurulması gereğini ön plana çıkarmaktadır. Yürürlükteki mevzuat çerçevesinde asgari depolama ve sermaye sınırlaması dıĢında ana dağıtım Ģirketi kurulmasının sınırlanmadığı sektörde, ana dağıtım Ģirketi statüsüne sahip Ocak 2007 tarihi itibariyle 46 Ģirket bulunmaktadır. Bu sayı 2000 yılında 12‟dir. Artan firma sayısı ile birlikte sektörde rekabet de artmıĢtır. Sektördeki dağıtım kuruluĢları, faaliyete baĢlama yılları ve tescilli markaları Tablo.2‟de gösterilmektedir. Tablo.2 Dağıtım ġirketleri
Faaliyete BaĢ. Yılı
ġirket Adı
Marka
1941
Petrol Ofisi A.ġ.
PO
1941
Shell & Turcas Petrol A.ġ.
SHELL
1949
BP Petrolleri A.ġ.
BP
1990
Total Oil Türkiye A.ġ.
TOTAL
1992
Opet Petrolcülük A.ġ.
OPET-SUNPET
1994
Akpet Akaryakıt Dağıtım A.ġ.
AKPET
1994
Pet-Line Petrol Ürünleri Ticaret A.ġ.
PETLĠNE
1995
Turkuaz Petrol Ürünleri A.ġ.
TURQUOISE
1996
Termopet Akaryakıt ve Ticaret Ltd ġti
TERMO
1997
Yalçınkaya Petrol Ürünleri Ltd ġti.
TECO
1998
Bölünmez Petrolcülük A.ġ.
M-OĠL
2000
Delta Petrol Ürünleri Ticaret A.ġ.
DELTA
2001
AltınbaĢ Petrol ve Ticaret A.ġ.
ALPET
2001
Yıldırım Petrol Ticaret ve Nakliyat A.ġ.
EXEN
2002
Enerji Petrol Ürünleri Pazarlama A.ġ.
ENERGY
2002
Türkoil Petrol Ürünleri ve Dağıtım A.ġ.
TÜRKOĠL
2003
Balpet Petrol Ürünleri ve Ticaret A.ġ.
BPET
2003
Erk Petrol Yatırımları A.ġ.
ERK
2004
GS Petrol Ürünleri Ticaret A.ġ.
FULL
11
2004
Güvengaz Petrol Ürünleri A.ġ.
GPET
2004
Selahattin Kaleli Petrolcülük
BEST-OĠL
2004
Siyam Petrolcülük Sanayi ve Ticaret A.ġ.
S-OĠL
2004
Starpet Garzan Akaryakıt Dağıtım A.ġ
STARPET
2005
AgpaĢ Petrol Ürünleri ve Dağıtım A.ġ.
APET
2005
BirleĢik Petrol Anonim ġirketi
UNITED
2005
Can Aslan Petrolcülük Sanayi A.ġ.
EUROĠL
2005
Damla Petrol ĠnĢaat Ticaret A.ġ.
DAMLA
2005
Denge Akaryakıt Dağıtım Ltd. ġti.
DENGE
2005
Gören Petrol Depoculuk Limited ġirketi
-
2006
Çevrem Alternatif Enerji Biodizel
-
2006
Epet Petrol Ürünleri Pazarlama A.ġ.
-
2006
Eropet Akaryakıt San.ve Tic. Ltd. ġti.
USPET
2006
Goldser Petrol San. Tic. A.ġ.
ONE OIL
2006
HYG Denizcilik Ve Petrol Ürünleri A.ġ.
-
2006
Ġnter-Oil Petrol Dağıtım . A.ġ.
JET-PET
2006
Kadooğlu Petrolcülük A.ġ.
KADOĠL
2006
Karahan Petrol Ürünleri Ltd.ġti.
-
2006
Koçak Petrol Ticaret Anonim ġirketi
-
2006
Lukoil Eurasia Petrol Anonim ġirketi
LUKOĠL
2006
Mabanaft Enerji Ticaret ve Sanayi A.ġ:
-
2006
Marpet Akaryaktıt Ltd. ġti.
-
2006
MMG Petrol Dağıtım Ve Paz. A.ġ.
-
2006
Solar Petrol Anonim ġirketi
-
2006
TP Petrol Dağıtım Limited ġirketi
-
2006
Yuropet Akaryakıt Dağıtım Ltd. ġti.
YUROPET
2007
N-PET Petrol Ürünleri Pazarlama Ltd. ġti.
-
Kaynak:EPDK
Bu Ģirketlerden Shell&Turcas, BP, Total, Lukoil, Mabanaft yabancı, diğerleri ise yerli Ģirketlerdir. Bu firmalardan BP , Shell ve pazara 2006 yılı içerisinde giren Rus Ģirketi Lukoil dünya çapında dikey bütünleĢmeyi sağlamıĢ olan ve dünya petrol piyasalarında „majors‟ olarak adlandırılan firmalardır.
12
POAġ ise özelleĢtirilmeden önceki kamu kimliği ile, dikey bütünlüğe sahip olmamakla birlikte, Türkiye dağıtım pazarının „Ulusal ġampiyon‟ firması olarak kabul edilebilir. Türkiye sınırları içinde petrol ürünlerinin depolanmasını, pazarlanmasını ve dağıtımını yapan kuruluĢlardan biri olan POAġ, 1941‟de bir kamu kuruluĢu olarak kurulmuĢtur. POAġ 1981‟de, 98 sayılı Kanun hükümlerine göre PETKUR‟a devredilmiĢtir. 1983‟te ise 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince Petrol Ofisi‟nin hukuki yapısı Türk kanunlarına göre sınırlı sorumlu bir Ģirket statüsüne getirilerek, genellikle ham petrol üretimi faaliyetinde bulunan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı‟na (TPAO) devredilmiĢtir. POAġ‟ın mülkiyeti, ÖzelleĢtirme Programının bir parçası olarak 1990 yılında 3291 sayılı Kanun çerçevesinde sonradan ÖzelleĢtirme Ġdaresi adı verilen Kamu Ortaklığı Ġdaresi‟ne devredilmiĢtir. Yapılan özelleĢtirme çalıĢmaları sonucunda ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı'nın açtığı ihaleyi, teklif sahiplerinden Türkiye ĠĢ Bankası A.ġ. ve Doğan Holding A.ġ. Ortak GiriĢim Grubu kazanmıĢ ve POAġ'ı devralmıĢtır (Soysal,2003:12-13). Tablo.3‟de Haziran 2007 itibari ile Akaryakıt Ģirketleri bayi sayıları gösterilmektedir. Petrol Ofisinin kamu iĢletmesi amacıyla kar amacı gütmeyen yapılanması sonucu istasyon sayısının diğer Ģirketlerle açık fark olduğu görülmektedir. Petrol Ofisinin özelleĢtirme sonucu bayi sayısı bu rakama 4500‟lerden gelmiĢtir. Shell&Turcas birleĢmesi sonucu bayi sayıları birleĢmiĢtir. Tüm istasyonları Shell kurumsal kimliği altında giydirilmiĢtir.
13
Tablo.3 Ġstasyon Sayıları
Dağıtım Firması
Ġstasyonlu Bayi
Sayısı
PO 3115
OPET 1285
SHELL&TURCAS 1206
AKPET 665
BP 589
TOTAL 520
MOĠL 420
ALPET 410
DĠĞER 3378
TOPLAM 11588
Kaynak: EPDK (20.06.2007)
Grafik.1‟de ise akaryakıt dağıtım Ģirketlerinin bayi sayılarının oranları
görünüyor. %29 oranında bayie sahip olan 33 Ģirket diğer olarak gösterilmiĢtir.
Bu Ģirketler 3 ila 300 arasında bayie sahip Ģirketlerdir.
PO
27%
OPET
11%
SHELL&TURCAS
10%
BP
5%
TOTAL
4%
MOİL
4%
ALPET
4%
DİĞER
29%
AKPET
6%
PO
OPET
SHELL&TURCAS
AKPET
BP
TOTAL
MOİL
ALPET
DİĞER
GRAFĠK.1 Akaryakıt Dağıtım ġirketlerinin Ġstasyon Sayıları
Kaynak: EPDK
EPDK en yüksek sekiz hacimli Ģirketin fiyatlarını düzenli olarak
yayınlamaktadır. Bu doğrultuda düzenli olarak en yüksek satıĢ hacmine ulaĢmıĢ
olan dağıtım Ģirketleri Tablo.4.‟te verilmiĢtir. 2006 Yılı içinde Shell&Turcas
birleĢmesi Shell‟i ikinci sıraya taĢımıĢtır. 2006‟nın ilk altı aylık dönemde listeye
14
Opet‟in ikinci markası Sunpet‟i ve Alpet dahil olmuĢtur. Bu dönemde Opet ikinci markası olan Sunpet‟i ayrı Ģirket altında gösteriyorken 2006‟nın ikinci yarısında tek Ģirket ünvanı altında birleĢmesi sonucu ikinci sıraya yerleĢmiĢtir. Tablo.4 En Yüksek Hacimli Dağıtım ġirketleri
2005 Yılı İçinde
01/07/ 2006 Tarihinden İtibaren
07/12/2006 Tarihinden İtibaren
PO
PO
PO
BP
SHELL&TURCAS
OPET
SHELL
BP
SHELL&TURCAS
OPET
OPET
BP
TOTAL
TOTAL
TOTAL
TURCAS
SUNPET
AKPET
AKPET
AKPET
ALPET
M-OĠL
ALPET
M-OĠL
Kaynak: EPDK Tablo.5‟de yıllar itibari ile dağıtım Ģirketleri pazar payları gösterilmektedir. Petrol Ofisinin sektördeki pazar payının sürekli düĢmektedir. Shell&Turcas birleĢmesi ise pazar beklenenden daha düĢük bir pazar payı getirmiĢtir. Total‟de 2006 yılı sonunda ciddi bir pazar payı kaybına uğramıĢtır. Akpet 2003 ve 2004 „deki pazar payını tekrar yakalamıĢtır. Alpet‟in 2006 yılında bir sıçrama yaptığını görüyoruz. Tablo.5 Dağıtım ġirketleri Pazar Payları 2003 2004 2005 2006 BP 15,5 14,6 14,3 14,9 POAġ 33,7 33,4 33 32,1 SHELL 16,3 15,6 15,3 20,9 TOTAL 7,1 7,8 7,4 6,7 TURCAS 7,8 7,1 6,9 - OPET 9,6 11,5 12,5 14,4 M-OIL 1,3 1,5 1,5 1,3 AKPET 3,3 3,2 2,8 3,1 ALPET 1,7 2,3 DĠĞER 5,4 3,6 4,5 4,3 GENEL TOPLAM 100 100 100 100
Kaynak: PETDER
15
BP ; 14,9
POAŞ; 32,1
SHELL; 20,9
TOTAL; 6,7
OPET; 14,4
M-OIL; 1,3
AKPET; 3,1
ALPET; 2,3
DİĞER; 4,3
BP
POAŞ
SHELL
TOTAL
OPET
M-OIL
AKPET
ALPET
DİĞER
GRAFĠK-2. Akaryakıt Dağıtım ġirketleri 2006 Pazar Payları (Beyaz Ürün)
Kaynak: PETDER
Dağıtım firmalarının çatısı altında toplandığı iki adet dernek
bulunmaktadır: PETDER ve ADER. Aytemiz, Bölünmez, OPET, Petline, Tuta ve
Turkuaz‟ı bünyesinde bulunduran ADER daha çok yerli firmaların üye olduğu bir
dernek konumundadır. PETDER‟in üyelerinin ise BP, Shell, Total, gibi yabancı
menĢeli firmalardan oluĢtuğu görülmektedir.
Türkiye‟deki akaryakıt bayilerini temsil eden iki iĢveren sendikasından biri
POAġ bayilerinin oluĢturduğu ve toplam 5259 üyesi olan PÜĠS(Petrol Ürünleri
ĠĢverenler Sendikası), diğeri ise ağırlıklı olarak Ġstanbul‟da örgütlenmiĢ olup
daha çok yabancı dağıtım firmalarının bayilerinin üye olduğu 279 üyeli TABGĠS
(Türkiye Akaryakıt Bayileri Petrol ve Gaz ġirketleri ĠĢveren Sendikası)‟dir.
1.2.3. Akaryakıt İstasyonları (Bayiler)
Ham petrol arama ve çıkarma faaliyetleriyle baĢlayan dikey yapıda son
halkayı oluĢturan akaryakıt ürünlerinin nihai tüketici olan taĢıt sahiplerine teslimi
aĢaması, akaryakıt istasyonları tarafından gerçekleĢtirilmektedir. Söz konusu
istasyonların büyük bir çoğunluğu bayilerin mülkiyetinde olmakla birlikte,
16
dağıtım firmaları bu taĢınmazlar üzerinde intifa hakkı gibi irtifak hakları iktisap etmekte ve bayilerle uzun süreli (15-20 yıl gibi) tek elden satın alma anlaĢmaları yapmaktadır. Akaryakıt ürünlerinin araç sahiplerine arzı noktasında oluĢturulan akaryakıt istasyonlarını yapı olarak ikiye ayırmak mümkündür. Sağlayıcı olan firmaların sahip olduğu veya kira yada intifa hakkı gibi hukuksal tasarruf haklarına sahip olduğu istasyonlar (Firma Sahip-FS) ve bağımsız olarak bayilerin tüm mülkiyet hakkına sahip olduğu istasyonlar (Bayi Sahip-BS). (Soysal,2003:38) FS‟lerin de kendi içinde ikiye ayrıldıkları görülmektedir. (Soysal,2003:38): i) Firmanın kendi çalıĢtırdığı veya acentelik verdiği istasyonlar (Firma Sahip Firma ĠĢletiminde-FSFĠ) : Sağlayıcı firmaların istihdam ettiği ve ücretlerini verdiği personel tarafından iĢletilen istasyonlardır. ii) Bağımsız ruhsat sahipleri veya kira uygulamaları (Firma Sahip Bayi ĠĢletiminde-FSBĠ) : Markalı akaryakıt ürünlerini alıp satan, bağımsız ruhsat sahibi kiĢilerin iĢlettiği istasyonlardır. BS‟leri de kendi içinde ikiye ayırmak mümkündür. (Soysal,2003:38) i) Bayilerin ĠĢlettiği (BSBĠ) : Sağlayıcısı konumundaki dağıtım firmasının veya toptan satıĢ firmasının akaryakıtı bayie sattığı istasyonlardır. ii) Acente olarak iĢletilenler: Bağımsız bir Ģekilde istasyona sahip olan bayiin, sağlayıcısının sahip olduğu akaryakıtı komisyon karĢılığı sattığı istasyonlardır.
Bu yapı içerisinde önemli olan nokta, bayinin istasyonda kimin sahip olduğu akaryakıtı piyasaya sunduğudur. FSBĠ ve BSBĠ durumlarında bayi, satın aldığı ve dolayısıyla sahip olduğu ürünü piyasaya sunduğu için, faaliyetlerinde bağımsız bir teĢebbüs gibi davranabilmelidir. Bu nedenle FSBĠ ve BSBĠ
17
durumlarında yeniden satıcıya sağlayıcı tarafından getirilen kısıtlamalar rekabeti kısıtlayıcıdır, rekabet hukuku kapsamında dikey kısıtlamalar Ģeklinde değerlendirilir. FSBĠ veya bayiinin istasyona sahip olmakla birlikte sağlayıcısının acentesi konumunda çalıĢtığı durumlarda ise herhangi bir dikey anlaĢma söz konusu değildir (Soysal,2003:38). Türkiye‟deki yapıya bakıldığında, büyük bir oranda istasyonların mülkiyetinin bayilerde olduğu ancak 10-15 yıl ve bazen daha fazla süreli kira veya intifa haklarının dağıtım firmalarına verildiği görülmektedir. Bir dağıtım firmasının bedelini vererek aldığı intifa veya benzeri hakkına dayanarak, söz konusu intifa hakkının süresi kadar rekabet etmeme yükümlülüğü getirmesi makul görülebilir. Ancak Türkiye‟deki uygulamalarda, dağıtım firmalarının genellikle bayilik verme karĢılığında bu tip irtifak haklarını arazi ve müĢtemilatın sahibinden alarak, sonra yine aynı kiĢiye kiraladıkları veya iĢleticiliğini verdikleri görülmektedir ki, bu durum dolaylı olarak anlaĢmanın süresinin uzun süreli olmasını sağlamaktadır. Bayi sayıları itibari ile POAġ‟ın çok geniĢ bir dağıtım ağına sahip olduğu ve rakiplerine karĢı açık bir üstünlük elde ettiği söylenebilir. Ancak bu noktada, POAġ‟ın rakiplerine göre bu kadar fazla sayıda bayiliğe sahip olmasının sebebinin, kamu kuruluĢu olmaktan kaynaklanan ve bayilik ağını kurarken karlılık amacını arka plana iten bir yapısının bulunmasıdır. Nitekim, POAġ‟ın istasyon baĢına gerçekleĢtirdiği satıĢlarla rakiplerinin durumu karĢılaĢtırıldığında, bu geniĢ bayi ağının POAġ‟a göründüğü kadar büyük bir avantaj ve etkinlik sağlamadığı ortaya çıkmaktadır. Gelir dağılımının oldukça dengesiz olduğu Türkiye‟de taĢıt aracı sahipliği oranları da bölgeler arasında büyük farklılıklar göstermektedir. Ġstanbul, Ġzmir ve Ankara‟nın ülke taĢıt parkının %48‟ini ve yakıt tüketiminin %40‟ını oluĢturması, ayrıca sadece 10 ilin ülke tüketiminin %60‟ını gerçekleĢtiriyor olması, bu dengesizliği açıkça ortaya koymaktadır (Deutch Bank,2000).
Dağıtım firmalarının rekabeti doğrudan tüketiciye değil, tüketiciye ulaĢmanın yolu olan bayileri hedef almaktadır. Bayiler üzerindeki uzun intifa
18
sürelerinin bitmesi ile birlikte dağıtım Ģirketleri arasındaki rekabet istasyonu kendi Ģirketlerine kazandırma yönünde artmaktadır. Yeni bir bayi kazanmak veya mevcut bayii elde tutmak için en önemli faktörün, bayilere teklif edilen vade ve satıĢ Ģartları olduğu görülmektedir. BaĢka bir ifadeyle, dağıtım firmaları arasındaki rekabetin ağırlıklı olarak bayilere sunulan vade Ģartları üzerinde gerçekleĢtiği söylenebilir. 1.2.4. EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu) EPDK‟ nın görev ve sorumluluklarına geçmeden önce, petrol sektörünün ve bu sektöre Ģekil veren Petrol Yasaların geçmiĢten günümüze kadar geliĢimine bir göz atmakta yarar vardır. Türkiye‟deki petrol faaliyetlerinin düzenlendiği kanunlara bakıldığında, 24 Mart 1926 tarihinde kabul edilen “792 sayılı Petrol Kanunu”nun, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bütün petrol ve petrol bileĢiklerinin aranması ve iĢlenmesi hakkını hükümete verdiği görülmektedir. Bu Kanun‟u yürürlükten kaldıran 7 Mart 1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol Kanunu ise, ilk Kanun‟dan farklı olarak, petrol kaynaklarının özel teĢebbüs eli ve yatırımları ile değerlendirilmesini amaçlayan liberal bir kanundur. Serbest piyasa ilkelerini benimsemiĢ olan 6326 sayılı Petrol Kanunu 1954 yılında yürürlüğe girdikten sonra, bir takım değiĢikliklere uğramıĢtır. 6326 sayılı Petrol Kanunu‟nun yürürlüğe girmesiyle baĢlayan bu dönemde, ülkemizdeki petrol arama, üretim, taĢıma ve rafinaj faaliyetleri liberal bir anlayıĢa göre yürütülmüĢtür. Petrol fiyatlarının oldukça düĢük olduğu bu dönemde tüketim hızla artmıĢ, 1954 yılında 1,2 milyon ton/yıl olan Türkiye petrol tüketimi, dönem sonunda 12 milyon ton/yıla yükselmiĢtir. Günümüzde de faaliyetlerini sürdürmekte olan beĢ rafinerinin dördü bu dönemde fiilen iĢletmeye alınmıĢ, birinin kurulmasına ise bu dönemde karar verilmiĢtir (Santos, Cueille, 1997).
1973 yılındaki birinci petrol Ģoku sırasında petrol fiyatları 3-4 ay gibi kısa bir sürede 4 kat artmıĢtır. Bu durumun sonucu olarak, tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde de geniĢ halk kitlelerinin vazgeçilmez bir ihtiyaç maddesi
19
olan petrol ile ilgili faaliyetlerde kar amacı güden Ģirketler yerine, devletin daha etkin bir rol oynaması benimsenmiĢtir. Günümüzde de faaliyetlerini sürdürmekte olan ve her biri kendi alanında dev birer kuruluĢ olan Ģirketlerden, arama faaliyetlerinde TPAO‟nun, rafinajda TÜPRAġ‟ın, boru hatları ile ham petrol taĢıma, doğal gazın ithali, iĢlemesi, taĢınması ve dağıtımında BOTAġ‟ın, akaryakıt dağıtımında ise POAġ‟ın etkinlikleri bu dönemde ortaya çıkmıĢtır (Santos, Cueille, 1997). DıĢa açılma, devletin ekonomik faaliyetlerden uzaklaĢması, ekonomik ve sosyal faaliyetlerin özel sektör tarafından yürütülmesi, piyasaların serbestleĢmesi gibi ilkeler, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 1980‟li yıllarda ön plana çıkmıĢtır. Bu ilkelerin petrol sektörüne yansıması ise ancak 1989 yılında gerçekleĢmiĢ ve petrol ihracatı ve ithalatı ile fiyatların serbest olduğu ifadeleri yasalarımızdaki yerini almıĢtır. Yasalarda serbestleĢme gerçekleĢse de, fiili uygulamada devlet müdahalesinin azalması için 10 yıl daha beklenilmesi gerekmiĢtir (Santos, Cueille, 1997). 1998 yılının ortasında geçilen OFM sistemi ile rafineri çıkıĢ fiyatları yurt dıĢı piyasalara endekslenerek hesaplanmaya baĢlanmıĢtır. Bu sistem, bir yandan rafinerilerin fiyatlarını yurt dıĢı fiyatlar düzeyine çıkarıp her türlü sübvansiyonu ortadan kaldırırken, bir yandan da pompa fiyatlarının yükselmesi sonucunu doğurmuĢtur (Santos, Cueille, 1997). Bu noktada hemen altını çizmek gerekir ki, 6326 sayılı Petrol Kanunu içerisinde, ham petrolün ithali ve ürünlerin gümrükleme prosedürünü içeren 122. madde dıĢında rafinaj sektörü ile ilgili ayrıntılı ve kapsamlı bir düzenleme yer almamaktadır. Dağıtım konusunda ise yasa çerçevesinde hiç bir düzenleme mevcut değildir. Ham petrolün rafinasyonu petrol ürünlerinin dağıtımı konusundaki sorunlar günümüze kadar, 79 sayılı „…Bazı Hükümler Ġhdasına Dair Kanun‟un özel, 3154 sayılı „Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı TeĢkilat ve Görevleri Hakkında Kanun‟un genel amaçlı hükümlerinden yararlanılarak çıkarılan „Kararname‟ ve „Tebliğler‟le çözülmeye çalıĢılmıĢtır(DPT,2000).
20
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 04.12.2003 tarihinde kabul edilerek Resmi Gazetede yayınlanan 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu petrol piyasasını yeni bir düzene kavuĢturmuĢtur. 5015 sayılı kanun sadece aĢağı pazarlar (downstream) faaliyetlerini düzenlemektedir. AĢağı pazarlar piyasası “petrol ürünlerinin tüketiciye ulaĢtırılması faaliyetlerini” kapsar. 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu , piyasanın düzenlenmesi ve denetlenmesine iliĢkin yetki ve görevleri Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna (EPDK) vermiĢtir. 5015 sayılı Kanunun öngördüğü rejim EPDK tarafından çıkarılan ikincil mevzuat ile tamamlanmıĢtır. 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununun amacı; “yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan temin edilen petrolün doğrudan veya işlenerek güvenli ve ekonomik olarak rekabet ortamı içerisinde kullanıcılara sunumuna ilişkin piyasa faaliyetlerinin şeffaf, eşitlikçi ve istikrarlı biçimde sürdürülmesi için yönlendirme, gözetim ve denetim faaliyetlerinin düzenlenmesini sağlamaktır.” Ģeklinde belirtilmiĢtir. Ham petrolün aranması ve üretilmesini kapsam dıĢında bırakmıĢ, petrol ürünlerinin tüketicilere sunulması için on adet piyasa faaliyeti tespit etmiĢ, piyasa faaliyetlerinin yürütülmesi için EPDK‟dan lisans alınması zorunluluğu getirmiĢ ve bazı piyasa faaliyetlerinin “onay” üzerine bazı piyasa faaliyetlerinin ise “bildirim” üzerine geçerli olacak tarifelerle yürütülebileceği belirlenmiĢtir (ġenalp, 2006:1). 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ile belirlenen ve yukarıda sayılan amaçlar için; Ġkincil mevzuat çıkarılması, Piyasada faaliyet gösterecek kiĢilerin lisanslandırılması, Petrol piyasasında yürütülecek tesislerin tabi olacağı teknik mevzuatın belirlenmesi ve piyasada tüketicilere ikmal edilecek petrol ürünlerinin belirlenerek bunların tabi olacağı standartların tespit edilmesi, Piyasada faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kiĢilerin; piyasa faaliyetlerinin ise teknolojik usuller ve ulusal marker kontrolü yoluyla denetlenmesi,
21
Yetki ve görevlerini idari ve mali özerkliğe sahip olan EPDK‟ya vermiĢtir (ġenalp, 2006:1). Bu itibarla 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu EPDK‟ya; Petrol piyasa faaliyetleriyle ilgili denetleme, ön araĢtırma ve soruĢturma iĢlemlerini yürütmek, Lisans sahiplerinin denetlenmiĢ mali tablolarını incelemek ve incelettirmek, bazı idari para cezaları vermek ve lisansların iptali de dahil bazı idari yaptırımlar uygulamak, dava açmak, davaya müdahil olmak da dahil olmak üzere her türlü adli ve idari makama baĢvuru kararları almak, petrol faaliyetlerine iliĢkin plan, politika ve uygulamalarla ilgili Kurum görüĢ ve önerilerini belirlemek, akredite laboratuarların kurulması için gerekli destekleri sağlamak yetkilerini de tanımıĢtır. Çıkarılan Lisans Yönetmeliği ile; “…piyasa faaliyetlerinin ; şeffaf, eşitlikçi ve istikrarlı biçimde sürdürülmesi için gerçek ve tüzel kişilere verilecek lisanslara, Kuruma yapılacak bildirimlere ve kayıt düzenlerine ilişkin usul ve esaslar” belirlemiĢtir. 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ve Lisans Yönetmeliğine göre genel olarak; Rafinerici Lisansı; ham petrolün iĢlenerek akaryakıt elde edilmesi veya akaryakıt ithalatı faaliyetlerini, Dağıtıcı Lisansı; ithalat yoluyla veya rafinericiden temin edilen akaryakıtın bayilik teĢkilatı aracılığıyla ticaretinin yapılmasını, Ġletim Lisansı; ham petrolün veya akaryakıtın sadece boru hattı vasıtasıyla taĢınması faaliyetini, Depolama Lisansı; baĢkasının mülkiyetindeki petrolün stok ve iĢletme ihtiyaçları için depolanması faaliyetlerini, Ġhrakiye1 Teslimi Lisansı; ihrakiye kabul edilen akaryakıt türleri ve madeni yağın bir kısım kara, hava veya deniz yolu taĢıtlarına ikmali faaliyetlerini,
1 5015 Sayılı Petrol Piyasası kanununa göre Ġhrakiye; ülkenin karasuları ve/veya karasuları bitiĢiğinde deniz vasıtalarına veya hava meydanlarında yerli ve yabancı uçaklara vergili veya vergisiz sağlanan akaryakıt veya madeni yağlardır.
22
TaĢıma Lisansı; hem petrolün veya akaryakıt türlerinin bir yerden bir yere kara, deniz veya demir yolu araçlarıyla taĢınması faaliyetini, Madeni yağ Lisansı; ham petrolden veya sentetik maddelerden madeni yağ üretilmesi veya madeni yağın lisans kapsamında serbestçe ithal edilmesi faaliyetlerini, Bayilik Lisansı; dağıtıcı ile yapılan tek satıcı sözleĢmesi kapsamında akaryakıt türleri ve madeni yağın tüketicilere ikmali faaliyetini, kapsar. Serbest Kullanıcı Lisansı ise bir yıllık motorin, fuel oil veya kal-yak tüketimi 5000 ton ve üzerinde olan kullanıcıların sadece bayiden değil de dağıtıcı ve/veya rafinericiden de bu ürünleri temin edebilmelerini mümkün kılar.
EPDK lisans ile piyasayı kontrol altına almanın yanında, yazar kasa uygulaması ve 2007 baĢı itibari ile ulusal marker‟ın devreye girmesi ile önümüzdeki dönemde denetimlerini sıklaĢtıracaktır. Petrol Türevi ürünler, Akaryakıt ve Baz Yağların kaçakçılığı nedeniyle Devlet, toplamda her yıl milyarlarca dolar seviyesinde zarar uğratılmakta oluĢan vergi kayıpları nedeniyle gerçekleĢmesi gereken kamu hizmetleri ve yatırımları ciddi oranda sekteye uğramaktadır. Ancak mevcut durumdan tüm sanayi faaliyetlerimiz, alt yapı olanaklarımız, insan kaynaklarımız ve halkalar halinde bütünüyle Ülkemiz ekonomisi ve dinamikleri büyük yara almaktadır. 1.3. Ürün Pazarı Akaryakıt ürünleri, ham petrolün iĢlenmesi sonucu elde edilmiĢ olup yakıt amaçlı olarak kullanılan, sıvılaĢtırılmıĢ petrol gazı, benzin türleri, motorin türleri, jet yakıtı ve fuel oil türleridir.
Türkiye‟deki akaryakıt istasyonlarında tüketiciye arz edilen 3 benzin türü olduğu görülmektedir: Normal, süper ve kurĢunsuz benzin. Bu benzin türleri arasında tam bir talep ikamesi bulunmamakla birlikte, kurĢunlu benzinle çalıĢtırılmak üzere üretilmiĢ motorlar, kurĢunsuz benzinle çalıĢabilecek Ģekilde değiĢtirilebilmektedir. Ayrıca, arzın her aĢamasında bu ürünler arasında arz ikamesi bulunmaktadır. Toptan satıcı ve yeniden satıcılar kadar, rafineriler de
23
bu ürünler arasında kolayca geçiĢ yapabilmektedir. Bu sebeplerden dolayı normal, süper ve kurĢunsuz benzin ürünleri, benzin baĢlığı altında aynı pazar içinde kabul edilmelidir. (Soysal,2003:20) Motorin ve benzin arasındaki iliĢki ise biraz daha farklılık arz etmektedir. Motorinle çalıĢtırılmak üzere dizayn edilmiĢ motorların benzinle çalıĢtırılamayacağı dikkate alındığında, motorinle benzin arasında talep ikamesi bulunmadığı anlaĢılmaktadır. Uzun dönemde, bir akaryakıt çeĢidinin göreceli fiyatının artması, tüketicileri daha ucuz olan akaryakıt çeĢidiyle çalıĢan araçları almaya yönlendirebilir. Ancak, motorinle veya benzinle çalıĢan araç alma kararı, bu ürünlerin göreli fiyatları dıĢında birçok etkene bağlıdır. Bu nedenle, motorinle benzin arasındaki rekabetin, bu iki ürünü talep yönünden aynı pazara koymaya yetecek kadar kuvvetli olmadığı söylenebilir. Bununla birlikte, arz yönünden, her iki ürünün arzı için gerekli olan tesisatın aynı olmasından dolayı, toptan satıcı ve yeniden satıcılar bu iki ürün arasında kolayca geçiĢ yapabilmektedir. Varsayımsal olarak, tekel konumundaki bir benzin toptan satıcısının veya perakendecisinin aĢırı fiyat uygulaması, böyle bir durumda motorin satıcılarının satıĢ faaliyetlerini kolaylıkla benzin satıĢına çevirebileceklerinden dolayı muhtemel görünmemektedir. Benzin arzına iliĢkin yapılacak rekabetçi tespitler motorin için de geçerli sayılabilecektir ve genel akaryakıt pazarına iliĢkin politika oluĢturabilmek için yeterli olacaktır. 1.4. Kayıt Dışı Sektör
8. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde hazırlanan “Rekabet Hukuku ve Politikaları” baĢlıklı Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu‟nda, etkin rekabeti gerçekleĢtiren piyasa yapılarını kurma konusunda devlete düĢen sıralanırken ilk sırayı, kayıt dıĢı sektörün kayıt içine alınması ve böylece pazarda faaliyetlerini sürdüren teĢebbüsler arasındaki rekabet Ģartlarının eĢit hale getirilmesi almıĢtır. Özellikle sınır ticaretinin artmasıyla birlikte, Türkiye petrol sektöründe kayıt dıĢı olan bölümünün yüksek oranlara ulaĢtığı görülmektedir.(Soysal,2003:45) Sınır ticaretinin akaryakıt dağıtım pazarının %15‟ine varan bir kayıt dıĢı sektör oluĢturduğu(Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, 1998) ve bu kayıt dıĢı
24
sektörden Türkiye‟nin 1998 yılı itibariyle yıllık 2 milyar doların üzerinde bir vergi kaybına uğradığı tespit edilmiĢtir.(Türkiye Akaryakıt Bayileri Petrol ve Gaz ġirketleri ĠĢverenler Sendikası,1999) Kayıt dıĢı sektörün, ülke rafinerilerinin üretim dengelerinde açtığı bozukluklar, vergi kaybı ve diğer sakıncalarının yanında, piyasaya yatırım yapmak isteyen giriĢimciler için büyük bir giriĢim engeli oluĢturduğu da görülmektedir. (Soysal,2003:45) 1.4. Türkiye’de Petrol Rezervleri, Üretimi, Tüketimi ve Ticareti Petrol endüstrisi, petrolün aranıp çıkarılması ve sonra da, rafinerilerde stoklanıp iĢlenmesi ve nihayet üretilen ürünlerin dağıtım kuruluĢları aracılığıyla tüketicilere ulaĢtırılmasını kapsayan entegre bir yapıya sahiptir. 1.5.1. Türkiye Petrol Rezervleri Son derece karmaĢık, kıvrımlı ve kırıklı bir jeolojik yapısı olan ülkemizin bu durumu petrol potansiyelimizi olumsuz etkilemiĢ, Azerbaycan, Irak ve Ġran gibi komĢu ülkelere göre büyük rezervlere sahip olamamamızın nedenini oluĢturmuĢtur. Bugüne kadar yapılan faaliyetlerin büyük kısmı Güneydoğu Anadolu ve Trakya bölgelerinde yoğunlaĢmıĢ, Batı Karadeniz, Tuz Gölü ve Adana bölgelerinde yapılan çalıĢmalar ise bu bölgelerin rezervleri hakkında kesin sonuçlar elde etmeye yetmemiĢtir. Bugüne kadar yapılmıĢ arama faaliyetlerinin çok düĢük olduğu da söylenebilir. Bunun baĢlıca sebebi Anadolu‟nun tektonik evrimine bağlı olarak çok kıvrımlı ve kırıklı, engebeli, karmaĢık bir jeolojik yapıya sahip olması, Türkiye‟deki petrol arama çalıĢmalarını oldukça zorlaĢtırmakta ve arama yatırımları maliyetlerinin arttırmaktadır. Türkiye‟de petrol arama amacıyla açılan ilk derin kuyu 20 Mayıs 1933‟de, 2189 sayılı yasa ile kurulan “Petrol Arama ve ĠĢletme Ġdaresi” tarafından delinen ve 1351 metre derinlikte kuru olarak bitirilen Baspirin-1 arama kuyusudur. Ġlk ticari petrol keĢfi 20 Nisan 1940‟da Raman sahasındaki Raman-1 kuyusunda 1048 metre‟de yapılmıĢtır (Bayraç, Yenilmez,2005:9).
25
Türkiye‟de petrol arama çalıĢmaları 1942-1958 yılları arasında MTA ve TPAO‟nun kurulmasıyla birlikte giderek hızlanmıĢ ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Raman ve Garzan sahaları keĢfedilmiĢtir. Bu keĢiflerden sonra 7 Mart 1954 tarihinde, 6326 sayılı Petrol Yasası çıkarılarak yerli ve yabancı firmaları da petrol arama ve üretim çalıĢmaları yapmalarına olanak sağlanmıĢtır (DPT, 2001:54). Türkiye‟de aramacılık çalıĢmalarının % 70‟den fazlasını TPAO yürütmektedir. TPAO yurtiçinde deniz alanları ve karadaki petrol ve doğalgaz aramalarını yabancı ortaklarla birlikte gerçekleĢtirmektedir. Kara alanlarına göre oldukça pahalı yatırımlar gerektirmesi nedeniyle denizlerimizde sınırlı sayıda sondaj çalıĢmaları yapılabilmiĢ, ancak, son yıllarda önemli rezervlerin ortaya çıkarılacağı umut edilen Karadeniz‟de arama çalıĢmalarına ağırlık verilmeye baĢlanmıĢtır (DPT, 2006:14). Petrol Yasasının yürürlüğe girmesiyle, Türkiye‟de petrol aramaları 18 bölgeye ayrılmıĢtır. Arama faaliyetleri baĢlangıçta X. Bölge Siirt, XI. Bölge Diyarbakır, XII. Bölge Gaziantep üzerinde yoğunlaĢtırılmıĢ, daha sonra I. Bölge Marmara, XIII. Bölge Hatay, XIV. Bölge Konya, XVI. Bölge Antalya yörelerinde sürdürülmüĢtür. II. Bölge Bolu, III. Bölge Ankara ve XVII. Bölge Ġzmir‟de de sınırlı aramalar gerçekleĢtirilmiĢtir. Ancak yukarıda sayılan bu on sekiz bölgenin yeterince detaylı arandığını belirtmek mümkün değildir. Öncelikle Güneydoğu Anadolu, Batı Toroslar, Batı Karadeniz, Ġç Anadolu ve denizlerde yapılacak yeni aramalarla bilinen petrol rezervlerinin artması olasıdır (Kaya, 2004:121). Son yıllarda ise petrol aramaları giderek azalmıĢtır. Rezerv rakamları küçülmüĢ, üretime karĢılık yeterli yeni rezerv artıĢı sağlanamamıĢtır. Bunun olumsuz geliĢimin nedenlerinden biri TPAO‟nun arama çalıĢmalarını yurt dıĢına kaydırmıĢ olması ve yabancı firmalara da gerekli kolaylıkların sağlanmamasıdır.
26
1.5.2. Türkiye Petrol Üretimi Petrol üretimi denince ilk olarak Türkiye coğrafyasından çıkartılan ham petrol, daha sonrada ham petrolün iĢlenmesi ile üretilen petrol ürünleri anlaĢılmalıdır. 1.5.2.1 Ham Petrol Üretimi Yeraltında hazne kaya içerisinde bulunan hidrokarbonun rezervuardan kuyuya akıĢını sağlayan temel mekanizmalar; üretimle oluĢacak basınç düĢüĢü ile kaya ve mayi genleĢmesi, petrolün içinde erimiĢ halde bulunan gazın basınç düĢüĢü ile serbest hale gelerek genleĢmesi, su itimi ve gravite etkisidir. Rezervuardaki hidrokarbonların bu mekanizmaların yardımı ile kuyu içine akmasıyla gerçekleĢtirilen üretim birincil üretim’ dir (DPT,2006:24). İkincil üretim yöntemleri ise rezervuara çeĢitli mayilerin enjekte edilmesi ile nihai üretimin artırılmasına yöneliktir. Üretimi artırmayı hedefleyerek enjekte edilen maddeler arasında su, karbondioksit, çeĢitli kimyevi maddeler, buhar ve hidrokarbonlar sayılabilir (DPT,2006:24). Türkiye‟de petrol ve doğalgaz derinlikleri yaklaĢık 250 ve 3500 metre arasında değiĢen rezervuarlardan üretilir. Türkiye‟de petrol rezervlerinin büyük çoğunluğu aktif taban suyuna sahiptir. Rezervuara basınç desteği sağlanması açısından olumlu katkı sağlayan aktif taban suyu, aynı zamanda üretim kuyularından giderek artan oranlarda su üretilmesine ve zamanla devre dıĢı kalmalarına da neden olmaktadır. Aktif taban suyu nedeni ile Türkiye‟deki sahaların büyük çoğunluğu su enjeksiyon uygulamasına gerek duyulmadan, birincil üretim yöntemleri ile üretim yapmaktadır (DPT,2006:24).
1980‟li yılların öncesinde akaryakıt ithalatçısı olan Türkiye, artık ithal ettiği ham petrolü kendi rafinerilerinde iĢlemektedir. 2004 yılı itibarı ile Türkiye‟de 11 Ģirket ham petrol üretimi yapmaktadır. Son on yıl içerisinde petrol üretiminde önemli ölçüde düĢüĢ görülmektedir. Türkiye‟nin 1999-2006 yıllarına ait ham petrol üretimi Grafik.3‟te verilmiĢtir. 2004 yılında Türkiye ham petrol üretiminin yaklaĢık % 68‟i TPAO tarafından (ortak sahalardaki payı da dahil
27
olmak üzere) yapılmıĢtır. Türkiye‟de yeni petrol sahalarının keĢfedilmemesi
halinde son yıllarda görülen üretim azalmasının sürmesi beklenmektedir.
500 000
1 000 000
1 500 000
2 000 000
2 500 000
3 000 000
3 500 000
4 000 000
YILLAR
M.TON
ÜRETİM 3 499 635 3 456 966 3 223 622 2 939 896 2 749 105 2 551 467 2 441 534 2 375 044 2 275 530 2 281 131 2 175 668
1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006
GRAFĠK.3 Türkiye‟nin Ham Petrol Üretimi
Kaynak: PĠGM
Türkiye‟de ham petrolün büyük bir bölümü Güneydoğu Anadolu
bölgesinde üretilmekte olup, bir miktar üretim de Trakya bölgesinden elde
edilmektedir.
Üretim yapılan petrol sahalarının ortalama rezerv derinliği 2000-2500
metre dolaylarındadır. KeĢfedilen rezervlerin derinlikleri en fazla 3500 metredir.
Buna göre, Türkiye‟de petrol aramaları çok derin seviyelerde yapılmamaktadır.
Ayrıca bu sahalardan üretilen petrollerin API graviteleri incelendiğinde; API
gravitesi 30 ve daha yüksek hafif petrollerin üretildiği petrol sahalarının sayısı
53‟dür ve bu sahalarda mevcut olan yerinde petrol miktarı da çok azdır. 10-25
API graviteli ağır ve orta petrollerin üretildiği saha sayısı 47‟dir ve bu sahalarda
mevcut üretilebilir petrol miktarı çok fazladır (Asomedya,2003).
Türkiye‟de üretilen ham petrolün maliyetleri, üretebilen petrolün
özellikleri, gerekli üretim ekipmanları, üretilen ham petrolün nakli gibi sorunların
her sahaya özel olması nedeni ile, sahadan sahaya büyük farklılıklar
28
göstermektedir. Türkiye için ham petrol üretim maliyetleri varil baĢına 3 ila 9 dolar arasında değiĢmektedir. Ortalama ham petrol üretim maliyeti 8 ABD doları/varil olarak alınabilir (DPT,2006:30). Sahalar ekonomik ömürlerini tamamlamaya baĢladıkları halde, % 70‟lere varan miktarlarda petrol rezervlerde üretilemeden kalmaktadır. Bu kalan petrolün ikinci ve üçüncül üretim yöntemleriyle üretilmesi gereklidir (Bayraç,Yenilmez,2005:11). Dünyada özellikle derin denizlerde petrol ve doğalgaz arama ve üretimi için, neredeyse her gün yeni bir teknolojik geliĢme gözlenmektedir. Ağır petrolün üretildiği petrollü kumtaĢları, petrol çamurları ve kömürden doğalgaz ve petrol üretimi gibi alıĢılmadık yöntemler konusunda da maliyetleri azaltan yeni teknolojiler geliĢtirilmektedir. Konuyla ilgili petrol Ģirketleri ve araĢtırma kuruluĢları tarafından her yıl birkaç milyar ABD doları büyüklüğündeki yatırım, yeni teknolojilerin geliĢtirilmesi için harcanmaktadır. Ülkemizde de TÜBĠTAK gibi araĢtırma kuruluĢları ile üniversiteler kapsamında bu yönde araĢtırmaların teĢvik edilmesi gerekmektedir. Tüm dünyada milli petrol Ģirketlerinin bahsi geçen alanlardaki Ar-Ge faaliyetlerine destek konusunda baĢı çektiği bilinmektedir. Bu anlamda ülkemizin milli petrol Ģirketi TPAO‟nun da Ar-Ge faaliyetleri devam etmektedir. 1.5.2.2. Ham Petrol’ün İşlenmesi Enerji üretiminde kullanılmak üzere rafinerilerde ham petrolden elde edilen sıvılaĢtırılmıĢ petrol gazları(LPG), normal, süper, kurĢunsuz benzinler, gaz yağı, jet yakıtları, motorin ve çeĢitli kalitelerdeki fuel oil‟ler üretilmektedir.
Petrol ürünleri taleplerini karĢılamak amacıyla yerli olarak üretilen ve/veya ithal edilen ham petrol, rafinerilerde çeĢitli ürünlere ayrılma iĢlemine tabi tutulur. Yirminci yüzyılın baĢından beri sürekli geliĢen petrol rafinaj (arıtım) teknolojisi bugün en üst düzeye yaklaĢmıĢtır. Pek çok sürecin ve iĢlemin standartlaĢtırıldığı bu sanayi dalında görülen en son yenilikler, beyaz ürün üretimini artırıcı dönüĢüm (kraking) üniteleri, yakıt kalitesini iyileĢtirici derin desülfürizasyon üniteleri ile kurĢunsuz benzin bünyesindeki aromatikleri
29
sınırlayan ve çevre emisyonlarıyla ilgili yasal düzenlemeler için gerekli oxygenate üretim ünitelerinin rafineri konfigürasyonlarında yer almasıdır (DPT,2006:31). Petrol ürünlerinin ve bunlardan özellikle benzinin kullanım alanını büyük ölçüde taĢıt araçları oluĢturmaktadır. Günümüzün yüksek performanslı ve daha etkin taĢıt motorlarının oluĢturduğu talebi karĢılayabilmek kaygısından dolayı titiz standartlarda üretilen petrol ürünlerinin, böylelikle homojen denebilecek bir yapıya ulaĢtığı söylenebilir (Soysal,2003:7). Nafta, petrokimya ve gübre sanayinin ana hammaddesidir, ayrıca günümüzde elektrik üretim santrallerinde yakıt olarak kullanılmaktadır. Madeni baz yağlar ise katık ilavesi ve harmanlama yapıldıktan sonra piyasaya verilmektedir (DPT,2000:11). ÇeĢitli kalitede asfaltlar ve solventler nihai ürün olarak tüketiciye satılmakta, slack waxlar ve ekstraktlar ise diğer sektörler tarafından üretim girdisi olarak kullanılmaktadır (DPT,2000:11). Ham petrolden üretilen ürünlerin çeĢidi ve miktarı, rafinerinin ve kullanılan ham petrolün türüne bağlıdır. Her ham petrol, kendine ait bir karakteristiğe sahiptir ve farklı oranlarda petrol ürününün üretimine olanak sağlar. Bir rafinerinin yapımında da üretimi istenen ürünlerin tür, miktar ve özellikleri ile iĢlenecek ham petrolün türü, en önemli iki ölçütü oluĢturur. Bu ölçütlerden hangisine önem verileceğini yapım yerinin ve ülkenin özel koĢulları belirler (Soysal,2003:7). Türkiye‟de ham petrolün iĢlenmesi ile petrol ürünleri üretimi, ağırlıklı olarak TÜPRAġ‟ın rafinerilerde yapılmaktadır. 2005 Yılında özelleĢerek Koç-Shell Ortak GiriĢim Grubu‟na devredilmiĢtir.
ATAġ Rafinerisi Haziran 2004 tarihi itibari ile rafinaj faaliyetlerine son vermesi nedeniyle rafinerilerimizin ham petrol iĢleme kapasitesi 32.0 milyon ton/yıl‟dan 27.6 milyon/yıla düĢmüĢtür (DPT,2006:15).
30
Rafinaj sektöründe toplam maliyetin % 90‟ını ham petrol oluĢturmaktadır. DeğiĢik kalitedeki ham petroller, borsalarda spot(günlük) ve vadeli fiyatlara göre iĢlem görmekte ve borsa fiyatlarına bağlı olarak formüle edilen anlaĢmalar ile ham petrol ticareti yapılmaktadır. Bu bakımdan rafinaj sektöründe maliyetlerin ülkeler itibariyle önemli farklılıklar göstermesi söz konusu değildir. Rafinaj sektöründe önemli olan, ham petrolü en iyi değerlendirecek rafinaj teknolojisini uygulamak ve ham petrolden, serbest piyasa fiyatları ile en yüksek hasılatı toplayacak üretimi gerçekleĢtirmektir (DPT,2006:41). 1.5.3. Türkiye Petrol Tüketimi Dünyada birincil enerji tüketiminde, üç fosil yakıtı oluĢturan petrol, doğalgaz ve kömür; %90‟a ulaĢan bir paya sahip olup, sadece petrolün enerji tüketimindeki payı %36,84‟tür. Tüketim sıralamasında petrolü, kömür %27,17, doğal gaz %23,69, hidroelektrik %6,19, nükleer %6,10 oranlarında izlemektedir. Dünya enerji talep artıĢının üçte ikisinin geliĢmekte olan ülkelerden kaynaklanması beklenmektedir.2030‟a kadar bu ülkeler hızlı büyüyen ekonomileri, artan nüfusları ve kentleĢme nedeniyle toplam talebin hemen hemen yarısını oluĢturacaktır (Sektöre BakıĢ,2006). Petrol tüketiminde ise, ekonomik geliĢmeye bağlı olarak sürekli bir yükselme eğilimi görülmektedir. Türkiye'de yılda yaklaĢık 30 milyon ton ham petrol tüketilmekte ve bu rakamın önümüzdeki beĢ yıl içinde 41 milyon tona ulaĢacağı tahmin edilmektedir (Bayraç,Yenilmez,2005:13).
31
26.000.000
26.500.000
27.000.000
27.500.000
28.000.000
28.500.000
29.000.000
29.500.000
30.000.000
30.500.000
31.000.000
YILLAR
M.TON
TÜKETİM 27.888.579 27.874.283 27.618.372 29.889.979 28.630.104 29.334.226 29.909.502 30.627.656 29 486 595
1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005
GRAFĠK.4 Petrol Ürünleri Sivil Tüketimi
Kaynak: PĠGM
Türkiye‟nin petrol tüketimi, % 44 ile toplam enerji tüketiminde en büyük
paya sahiptir ve gelecekte de petrol ürünleri tüketiminin, hızlı büyümesini
sürdüreceği beklenmektedir. Türkiye‟de petrol üretiminin tüketimi karĢılama
oranı, yıldan yıla düĢme sürekli göstererek 1993 yılında % 14.4 seviyesinden
2003 yılında % 7.74‟e düĢmüĢtür. Bu durum petrolde dıĢa olan bağımlılığı
ortaya koymaktadır (Bayraç,Yenilmez,2005:13).
32
0
1000
2000
3000
4000
5000
6000
7000
8000
9000
10000
YILLAR
MİLYON $
Yerli Üretim 345,6 510,1 401,3 396,1 441,3 504,9 897
İthalat 2700 4200 3900 4100 4800 6100 8622
Toplam 3045,6 4710,1 4301,3 4496,1 5241,3 6604,9 9519
1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005
GRAFĠK.5 Ham Petrol Tüketim Değeri
Kaynak: PĠGM
Grafik.5‟den da görüldüğü gibi talep artıĢı ithalatı artırarak
karĢılanabilmekte yerli üretimimiz aynı oranda artıĢ gösterememektedir.
1.5.4. Türkiye Petrol Ticareti
Yurt içi talebin yüksek olması ve üretimin yetersizliği ithalatı
gerektirmektedir. Ayrıca mevsimsel olarak görülen talep değiĢiklikleri nedeniyle
zaman zaman ihracat yapılmaktadır. Ġthalat ve ihracat iĢlemleri uluslararası
fiyatlarla yapılmaktadır. Sektörde ana dağıtım kuruluĢ sayısının, depo ve iskele
imkanlarının artması ithalat iĢlemlerinde faaliyet gösteren kuruluĢ sayısını ve
rekabeti arttırmıĢtır.
Türkiye‟nin petrol ithalatının değeri petrol fiyatlarıyla doğru orantılı olarak
değiĢmesine rağmen, ithalatın metrik ton olarak tersi bir seyir izlemiĢtir. Diğer
bir ifadeyle; petrol fiyatları yükseldiğinde daha az, düĢtüğünde daha fazla petrol
ithal edilmiĢ, ancak petrol talebi fiyatlara karĢı esnek olmadığı için ithalatın
değeri fiyatlara bağlı olarak değiĢmiĢtir (Yıldırım, 2003:31).
33
Türkiye‟nin toplam enerji ihtiyacının yaklaĢık % 44‟ü petrolden
sağlanmaktadır. Ancak son yıllarda doğalgaz kullanımının artması bu oranın
biraz düĢmesine neden olmuĢtur. Türkiye‟nin petrol ihtiyacının % 90‟ı ithalat
yoluyla karĢılanmaktadır. Türkiye‟nin toplam ithalatının yaklaĢık % 9‟unu ham
petrol oluĢtururken, GSMH‟nın % 2.27‟si petrol ithalatı için harcanmaktadır. Son
yıllarda Türkiye‟de ithal edilen petrol miktarı biraz dalgalanma göstermekle
birlikte, ortalama olarak 23-24 milyon ton dolayında gerçekleĢmiĢtir
(Bayraç,Yenilmez,2005:14).
Türkiye, petrol ithalatını, büyük ölçüde Suudi Arabistan, Ġran, Libya gibi
çevresindeki petrol üretimi yapan ülkelerden yapmaktadır. Son yıllarda Rusya
ve Türki Cumhuriyetler‟den petrol ithalatı konusunda büyük geliĢmeler
yaĢanmaktadır (DPT,2006:44).
Türkiye‟nin petrol ithalatının ortalama yüzde 90‟ı TüpraĢ tarafından
yapılmaktadır. Ġran, TüpraĢ‟a ham petrol satan ülkeler arasında öne çıkmaktadır
(Yıldırım, 2003:27).
2 000 000
4 000 000
6 000 000
8 000 000
10 000 000
12 000 000
YILLAR
TON
İHRACAT 1 686 440 1 630 949 1 380 157 2 074 927 2 458 893 1 323 684 2 349 893 2 768 514 3 556 306 3 824 246 4 857 564
İTHALAT 2 978 728 5 094 274 4 602 959 5 022 724 5 585 111 8 622 152 5 791 746 7 534 685 8 111 499 9 715 103 9 303 014
1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005
GRAFĠK.6 Petrol Ürünleri Ġhracatı ve Ġthalatı
Kaynak:PĠGM
34
Türkiye‟de ham petrol ihracatı üretimin çok kısıtlı olması nedeniyle, çok düĢük düzeyde, tek seferlik anlaĢmalar sonucu gerçekleĢtirilmekte ve süreklilik arz etmemektedir. Türkiye‟nin çok düĢük seviyede olan petrol ihracatı 1999 yılında Ġtalya‟ya 4.3 milyon dolar değerinde petrol ihracatı sonucu, 5 milyon doların üzerine çıkmıĢtır. Hollanda‟ya 1998 yılında 2.6 ve 2000 yılında 4.7 milyon dolarlık petrol ihraç edilmiĢtir. 2001 ve 2002 yıllarında ABD‟ye yıllık 3 milyon dolar düzeyinde petrol ihraç edilmiĢtir. ABD‟nin enerji arzını çeĢitlendirme politikasına bağlı olarak Suudi Arabistan, Meksika, Kanada gibi önemli ham petrol tedarikçilerinin yanında, ikincil olarak baĢvurduğu ülkeler arasına Türkiye‟yi de katmıĢtır (Yıldırım, 2003: 34). Ġhraç ettiğimiz ürünler; baĢta nafta olmak üzere, HVGO (Heavy Vacuum Gaz Oil) ve motorin oluĢturmaktadır. BaĢlıca Ġhracat pazarları ise ABD, Ġtalya, Ġspanya, Ġsrail ve Singapur olarak sayılabilir (Input Petrol Sektör Raporu, 2002:5). Boru hatları ile birlikte Türkiye‟nin transit ülke konumuna gelmesi ham petrol ihracatını arttıracaktır. 1.6. Türkiye’de Petrol Fiyatları Enerji fiyatlarındaki bir artıĢ, firmaların üretimde kullandıkları girdilerin maliyetlerini ve ürün fiyatlarını artırır. Enerji fiyatlarının sabit kalmaması enflasyonu etkiler ve toplam talebi etkileyerek ekonomik durgunluk baskısını artırır. Bir ekonomi içerisinde enerji kaynakları kullanımı ne kadar önemli ise petrol fiyatlarındaki artıĢ karĢısındaki enflasyonist baskı da o denli yüksek olacaktır (LeBlanc, Chinn, 2004:8).
Petrol fiyatlarının yükselmesi, petrolü çok kullanan ülkelerin, petrolün vergilendirilmesinden elde edilen gelirlerinin artması anlamına gelmektedir. Örneğin ABD için bütçe açığını kapatmanın en kolay yolu petrol fiyatlarını artırmak ya da petrol üzerinden alınan vergileri artırmaktır. Bu örnek tüm
35
devletler için de geçerlidir. Her ne kadar petrol fiyatlarının artması nedeni ile ekonomiler zarar görse de petrolü çok tüketen ülkelerin bütçeleri bu isten kazançlı çıkabilmektedir. Mesela fiyatlardaki %40‟lık bir artıĢ aynı zamanda elde edilen vergi gelirlerinin de %40 artması anlamına gelmektedir. Tam aksine fiyatlarda %40‟lık bir düĢüĢ ise vergiden elde edilen gelirin yine aynı oranda düĢmesi demektir. Dolayısıyla geliĢmiĢ ülkeler petrol üzerinden büyük rakamlar kazanabilmektedirler (AfĢar,2006:1). 1989 Öncesi dönemde rafineri marjını Enerji Bakanlığı belirlemekteydi. 1989 Yılı Haziran ayında kanun değiĢikliği ile “ithalatçılar, rafineri ve dağıtım Ģirketleri ile akaryakıt bayileri ham petrol ve petrol ürünlerinin fiyatlarını tespitte serbest” bırakılmıĢlardır. Böylece Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından belirlenen fiyatların yerine rafineriler, rafineri satıĢ fiyatlarını; dağıtım Ģirketleri de pompa fiyatlarını tespit etmeye baĢlamıĢtır (DPT, 2000:12). 1998 Yılı Temmuz ayında Otomatik Fiyatlandırma Mekanizması uygulamaya konmuĢtur. Buna göre dağıtıcı kuruluĢ karları ve bayi karları $ bazında sabit tespit edilmekteydi. Ancak ham petrol fiyatlarının artıĢına bağlı olarak daha esnek bayi ve kar payı sağlayacak bir model oluĢturulma zorunluluğu doğmuĢtur. Türkiye‟deki akaryakıt fiyatları diğer ülkelerle karĢılaĢtırıldığında, özel bir duruma sahip olduğu söylenebilir. Türkiye akaryakıt fiyatları içinde vergi yükünün en yüksek olduğu ülkelerden biridir. Akaryakıt fiyatının belirlenmesi hayli uzun bir süreçtir. Rafineri çıkıĢ fiyatına, ÖTV ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu gelir payı eklenerek KDV matrahına ulaĢılır. Bu matraha KDV uygulanıp vergili fiyata ulaĢılır, ardından nakliye gideri, dağıtım Ģirketi ve akaryakıt bayii fiyatı eklenerek pompa satıĢ fiyatı bulunur. Bu sürecin sonucunda akaryakıt üzerinden aldığı yüksek vergiler nedeniyle dünyanın en pahalı akaryakıtının satıldığı bir ülkedir.
Türkiye‟de petrol fiyatlarının oluĢumunda, dünya petrol fiyatları ve döviz kurlarının yanı sıra hükümetin müdahalesi de önem taĢımaktadır. Hükümetler ürünlerin çıkıĢ fiyatları üzerinden Özel Tüketim Vergisi(ÖTV) ve Katma Değer
36
Vergisi(KDV) almaktadır. KDV‟nin ÖTV üzerinden de alınıyor olması verginin vergisinin de alındığını göstermektedir. Akaryakıt ürünlerindeki yüksek vergi miktarı tüketimi olumsuz etkilemekte, enerji maliyet ve girdilerini arttırmaktadır. Yüksek vergi nedeni ile kaçak akaryakıt sorunu ülkenin ve petrol sektörünün en önemli sorunu olup, önemli tutarda vergi kaybı ve haksız rekabet nedenidir. Daha önce ülke içinde petrol fiyatlarındaki dalgalanmaları azaltan ve bir yandan da gelir sağlayan Akaryakıt Fiyat Ġstikrar Fonu, fonların kaldırılması ile birlikte iĢlevini maktu vergi olan ÖTV‟ye devretmiĢtir. Akaryakıt Tüketim Vergisi (ATV) bu verginin kapsamına girmiĢtir (Bayraç,Yenilmez,2005:17). Ürün pompa satıĢ fiyatlarının yaklaĢık %75‟idevlete kalırken, %8‟i dağıtım payı olarak bayilere ve dağıtım Ģirketine kalmakta , kalan kısımda rafineri fiyatını oluĢturmaktadır.Petrol fiyatları, çok sayıda ve çeĢitlilikte etken tarafından belirlenmektedir. Bunların belli baĢlıları, bazı temel alt baĢlıklar altında Ģöyle sıralanabilir (DPT,2006:64): Ekonomik Etkenler
- Rezervlerin durumu
- Üretim- tüketim dengesi (arz-talep)
- TaĢıma maliyetleri
- Diğer yatırım maliyetleri
Politik Etkenler
- Piyasa düzenlemeleri (Yasal düzenlemeler, regülasyonlar)
- Ambargolar, siyasi riskler
- Karteller (OPEC, Ģirketler, vb.)
- Vergiler
- Çevre kirliliği düzenlemeleri
Coğrafi Etkenler
- Rezervlerin homojen olmayan dağılımı
- Tanker(ya da ihraç yolu) sağlayabilme olanağı
- Hava durumu, mevsimsel etkenler
37
Diğer Etkenler
- Ürünlerin kalitesi
- Piyasanın tercihleri
- Alternatif ürünlerin varlığı/yokluğu
- Rafinaj-taĢıma kısıtlamaları
- Borsa spekülatörleri
- Üretici ülkelerdeki etnik kökenli hareketler
- Sabotajlar
Yukarıda sayılan çok değiĢik etkenler, dönemsel olarak bir ya da birkaçının ağır bastığı süreçlerde, fiyatların oluĢumunu etkilemektedir. Ancak, bu etkenlerin arasında bazıları, doğal olarak diğerlerinin ağırlıkları ile kıyaslanamayacak oranlarda belirleyici olmaktadırlar. Dünya petrol sektöründe 10‟ar yıllık devreler itibariyle geriye baktığımızda 1950 ve 1960‟lı yıllar büyük petrol Ģirketlerinin, 1970‟li yıllar ise OPEC(Petrol Ġhraç Eden Ülkeler Örgütü) etkinliği altındaki yıllar olarak bilinmektedir (Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı [ETKB], Petrol Fiyatları). Opec, Eylül 1960‟ta Bağdat‟ta 5 üye ülkenin politikalarının belirlenip koordine edilmesi amacıyla kurulmuĢtur. Ġlk kurucu ülkeler Ġran, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Venezuella‟dır. Daha sonra ise sırayla Katar(1961), Endonezya(1962), Libya(1962), BirleĢik Arap Emirlikleri(1967), Cezayir(1969) ve Nijerya(1971) birliğe üye olmuĢlardır (ETKB, Petrol Fiyatları). Petrol fiyatları üzerinde etkili olan oyuncuları aĢağıdaki gibi sıralayabiliriz:
o OPEC (özellikle S. Arabistan)
o OPEC dıĢı üreticiler (Rusya, Meksika, Norveç, vb.)
o Uluslar arası Enerji Ajansı (IEA)
o ABD
o Büyük Petrol ġirketleri (Chevron, Conoco, Shell, Exxon, BP, vb.)
o Uluslararası borsalar (NYMEX,IPE)
o Uluslar arası yayınlar (Platts, Bloomberg, WTRG vb.)
38
o Petrol alım satım Ģirketleri (trading companies)
o Diğer
01.01.2005 Tarihinde yürürlüğe giren Petrol Piyasası Kanunu‟nun ilgili maddesinde rafineriler, dağıtım Ģirketleri ve bayiler ürün fiyatları tespitinde serbest bırakılmıĢtır. TÜPRAġ serbest piyasa döneminde de rafineri çıkıĢ fiyatlarının belirlenmesinde 1998 yılından bu yana uygulanan ve o dönemde OFM (Otomatik Fiyat Mekanizması) olarak anılan sistemi devam ettirmektedir. Bu sistem, basit olarak tüm Akdeniz Ülkelerinin baz aldığı Platt‟s European Marketscan bülteninde yayımlanan CIF Akdeniz (Genova/Lavera) ürün fiyatlarının Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası USD Döviz SatıĢ kuru ile çarpımından elde edilen parite fiyatların 7 gün süre ile takibi, 7 günlük parite fiyat (TL/Ton) ortalamasının son ilan edilen fiyatın % 3 altına inmesi veya üstüne çıkması durumunda son 5 günlük ortalama CIF fiyat ile USD döviz satıĢ kurunun çarpımından elde edilen rakamın, fiyat azalmasında %3 eksiğinin, fiyat artıĢında ise % 3 fazlasının alınması ile yeni fiyatın hesaplanmasından ibarettir (DPT,2006:69). Petrol fiyatlarındaki yükseliĢe en geçerli neden arz-talep dengesizliği gösterilmektedir. Ham petrol herhangi bir artıĢın yaĢanmamasına karĢın dünya ekonomisinde meydana gelen büyüme nedeniyle petrole olan talep gün geçtikçe artmaktadır. Dünya ekonomisindeki büyümede, özellikle Asya Ülkelerinin ekonomilerinde yaĢanan büyümenin etkili olduğu bilinmektedir. Ancak bu ülkeler arasında en büyük etkiye neden olarak Çin karĢımıza çıkmaktadır ki Çin ekonomisinde yaĢanan büyüme iki haneli rakamlarla ifade edilmektedir.(Atiker, 2004:2) Diğer yandan fiyatların yükseliĢinde Irak‟ta devam eden iĢgal ve Ortadoğu‟da yaĢanan kaos sonucu petrol kaynaklarının emniyetli olmaması gösterilebilir.
Genel anlamda petrol fiyatında meydana gelen artıĢ, bir nevi ticaret kaymasının yaĢanmasına neden olmakta ve bunun sonucu, petrol ithal eden ülkelerin petrol ihraç eden ülkelere gelir transfer etmesine yol açmaktadır. Doğal olarak, petrol fiyatındaki artıĢ, ne denli büyür ve fiyat artıĢı ne kadar sürerse,
39
makroekonomi üzerindeki etki de o denli büyük olacaktır. Petrol ihraç eden ülkeler için, fiyat yükseliĢinden kaynaklanan ihracat gelirleri, doğrudan milli geliri arttırır. Ancak, genel olarak, bu ülkenin doğrudan ihracat yaptıkları ülkelerde yaĢanan ekonomik durgunluk sonucu, petrol ihracatçısı olan ülkelerin, diğer ihraç olan mallarına olan talep düĢer, talepteki bu düĢüĢ, yükselmiĢ fiyatlarla petrol satıĢından elde edilen gelirin bir kısmını götürür( Birol, 2004:32). Petrol fiyatlarında yaĢanan artıĢ, ayrıca ülkeler arası ticaret dengesini ve döviz kurlarını etkiler. Doğal olarak, petrol ithal eden ülkeler ödemeler dengesi kötülerken, döviz kurları üzerinde de bir baskı oluĢur. Bunun sonucu olarak ithal mallar pahalanırken, ihraç malların değeri düĢer; diğer bir ifadeyle reel milli gelirde düĢüĢ yaĢanır(Atiker, 2004:4). Petrol fiyatlarının artması maliyetlerin yanı sıra dıĢ dengede de hasar meydana getirmektedir. Petrol fiyatlarındaki artıĢın ülkemiz ekonomisinde meydana getirdiği olumsuzluklar Ģu Ģekilde sıralanabilir; (AfĢar,2006 :2-3): Petrol fiyatlarında artıĢlar en güçlü ekonomileri bile etkilemektedir. Bu Bağlamda dünya ticareti büyümesi yavaĢlar. GeliĢmiĢ ekonomiler petrol krizlerinden asgari derecede etkilenebilmek için korumacılık yoluna gitmeyi tercih etmiĢlerdir. Bu durumun sonucu olarak da Türkiye‟nin ihracatına olan talep düĢmektedir. Bu ise ülkemizin gelirini kısıtlamakta ve ödemeler dengesinin bozulmasına sebep olmaktadır.
Ġthalatının önemli kısmını petrolün oluĢturduğu Türkiye, petrol fiyatlarındaki artıĢlar neticesinde miktar olarak daha az petrol alımı yapmasına rağmen daha fazla para ödemek zorunda kalmaktadır. Bu durumda da ödemeler dengesi yine büyük açıklar vermekte ve ekonomik darboğazlar yaĢanmaktadır.
Ülkemiz özellikle petrol ithalatından doğan dıĢ ticaret açığını kapatabilmek için petrol üreten ülkelere daha çok mal satma yollarını aramakta ve açığı bu Ģekilde gidermeye çalıĢmaktadır.
40
Türkiye‟nin ithalat değerindeki artıĢ, ithal edilen petrol miktarındaki artıĢtan değil petrol fiyatlarındaki artıĢtan kaynaklanmaktadır.
Petrol fiyatlarındaki yükseliĢ ülkemizden döviz çıkısını artırmaktadır.
Petrol fiyatlarının etkisi ÜFE üzerinde daha belirgindir. Bunun nedeni akaryakıt fiyatında en büyük payın vergilere ait olmasından kaynaklanmaktadır.
Petrol fiyatlarının enflasyon üzerindeki etkisi daha çok dolaylı yoldan olmaktadır.
Petrol fiyatlarındaki artıĢa rağmen yurtiçindeki talep gerilerse ve sıkı para politikası sürdürülebilirse enflasyon üzerindeki negatif etki önlenebilir.
Petrol fiyatlarının enflasyon yaratmasının nedeni; maliyetlerde artıĢ yaratmasıdır.
Petrol fiyatlarındaki artıĢ maliyet enflasyonu yaratarak, enflasyonu artırır. ABD gibi büyük ekonomilerde enflasyon oranlarının artması, FED‟ in faiz oranları artısına devam etmesi demektir. Bu da geliĢmekte olan ülkelere giren yabancı sermayenin durmasına ya da geri çekilmesine neden olur.
Petrol fiyatlarındaki artıĢa, merkez bankası enflasyon hedefini tutturabilmek için faizleri yükseltmekle cevap verirse ekonomik faaliyetlerin daralması gibi çok ciddi bir sonuç ortaya çıkacaktır.
Türkiye‟de kurların ayda %4-5 dolayında arttığı bir dönemde, dünya petrol fiyatlarının ani yükseliĢi, ortalama fiyat seviyesini 12 aylık bir dönemde ortalama %15-17 civarında artırmaktadır.
Petrol fiyatlarının cari iĢlemler dengesindeki etkisi, özellikle yüksek büyüme ortamında daha da artmaktadır. Çünkü cari iĢlemler açığında,
41
petrol fiyatlarındaki artıĢa bağlı olarak petrol ithalatından kaynaklanan ilave maliyetler de etkili olmaktadır.
Petrol fiyatları bir ekonomi için neredeyse her Ģeyin maliyetini etkiler. Dolayısıyla firmaların üretim ve\veya satıĢ sürecinin temel maliyet unsurlarından biridir. Yani bir ülkenin bütçe açığını kapatabilmek için akaryakıt üzerinden aldığı yüksek vergiler sonucunda firmalarını dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmak zorunda bırakması, o ekonominin ve firmaların küresel rekabet gücü üzerine oldukça olumsuz etkilere yol açabilmektedir. Diğer taraftan arz sıkıntısı ve alternatif enerji kaynaklarının rekabet güçlerinin düĢük olması, son yıllarda dünyada önemli bir petrol keĢfinin olmaması petrol fiyatlarının önümüzdeki 15-20 yıl daha yüksek olacağını göstermektedir.
42
BÖLÜM 2 TÜRKİYE PETROL SEKTÖRÜNÜN YAPISAL ANALİZİ 2.1. Sektörlerin Yapısal Analizi Sektörlerin yapısal analizi ile rekabetin beĢ farklı güç tarafından yaratıldığını ortaya atan M.E. Porter‟ın çalıĢmaları kabaca sınıflandırılacak olursak 1990‟lara kadar Ģirket stratejisi ve sektör analizi üzerinde yoğunlaĢmıĢ ve stratejik yönetim alanına önemli katkılarda bulunmuĢtur. Rekabetçi üstünlük, değer zinciri, rekabetin itici güçleri gibi kavramlar bu çalıĢmalarla literatüre yerleĢmiĢtir. 1990‟lardan günümüze kadar ise özellikle Ulusların Rekabetçi Üstünlüğü adlı kitabı ve sonraki çalıĢmalarıyla M.E. Porter ülke ortamının sektördeki durumu, uluslararası rekabet gücünün sektör üzerindeki belirleyicileri üzerinde durmuĢtur. Her ne kadar daha sonra eleĢtirilen bazı yönleri olsa da ekonomi ve strateji disiplinleri arasında bir köprü oluĢturma yönündeki gayretleri sonraki pek çok çalıĢmaya yön vermiĢtir (Öz,2000:145-246). Bir endüstri ya da sektör genel olarak birbirine yakın ikame özelliği taĢıyan mal hizmet üretimiyle uğraĢan iĢletmeler grubu olarak tanımlanabilir. Belirli bir pazarda kar maksimizasyonu güdüsüyle ticari faaliyet gösterecek ve rekabet edecek teĢebbüslerin büyümek için, içinde bulundukları sektörün ve hedefledikleri pazarın yapısının, gösterdiği değiĢimlerin, yaĢanan çevrede hangi faktörlerden etkilendiğinin ve rekabetçi ortamın teĢebbüsün varlığını devam ettirebilmesi için hangi yaĢamsal koĢulları gerektirdiğinin analizini yapabilecek ve bunlara uygun stratejiler geliĢtirebilecek yetiye sahip olmaları gerekecektir (Soysal, 2003:1). Yukarıda değinilen tespitler göz önüne alındığında, öncelikle teĢebbüsün yaĢadığı çevreyi, daha sonra da bu çevrede kurduğu stratejiyi anlamak gerekir. Burada çevre kavramı teĢebbüsün kontrolü dıĢındaki tüm olan biteni ifade eder.
43
Pratik bakıĢ açısı tüm çevre içinde yapılan ticari faaliyeti en üst düzeyde etkileyebilecek faktörlerin değerlendirilmesidir. Bu faktörler 6 ana baĢlık altında toplanabilir (Miller,Dress, 1996). Demografik: Nüfusun etnik yapısı, yaĢ grupları, Sosyo-kültürel: Eğitim standartları, sağlık ve sosyal güvenlik, çevre temizliği ve sağlığı, Siyasi-hukuki: Anti-tröst yasaları, tüketiciyi koruma yasaları, çevre koruma kanunları, vb., Teknolojik: Ġnsansız üretim, robotlar, biyoteknoloji, endüstriyel felaketler, Makroekonomik: Enflasyon ve faiz oranları, kurlar, tasarruflar, kamu harcamaları, bütçe ve dıĢ ticaret fazlası veya açıkları, Global: Uluslararası pazar yapıları, yurtdıĢı tüketici tercihleri ve alıĢkanlıkları, 3. dünya ülkelerinin borçları, bölgesel savaĢlar vb. Bu çevresel faktörler genelde örtüĢmekte, birindeki geliĢmeler diğerini etkileyebilmekte ve bu geliĢmeler farklı ülkelerde benzer sektörler için, aynı ülkede farklı veya benzer sektörler için, aynı anda anlamı ve boyutu farklılık gösterebilen etkiler ortaya çıkarabilmektedir (Porter, 1998). Rekabet stratejileri yaratılmasının özünde bir teĢebbüsün çevresi ile iliĢkilendirilmesi yatmaktadır. Ġlgili çevre yukarıda görüldüğü gibi tüm toplumsal ve ekonomik güçleri de kapsayacak kadar geniĢ olmasına rağmen, teĢebbüsün çevresinin kilit yönü rekabet ettiği sektör veya sektörleridir. Sektörün yapısı, teĢebbüs için potansiyel olarak mevcut stratejileri belirlenmesinde olduğu kadar, oyundaki rekabet kurallarının saptanması üzerinde de etkisi büyüktür. Sektör dıĢındaki güçler esasen göreceli olarak önemlidir; dıĢ güçler genellikle sektördeki tüm teĢebbüsleri etkilediği için, asıl önem taĢıyan, teĢebbüslerin bunlarla baĢ edebilmelerindeki farklı becerileridir (Porter,1998).
ĠĢletmenin kendine özgü stratejiler ortaya koyması Porter‟ın „Rekabet Stratejisi‟nde “maliyet üstünlüğü”, “odaklanma” veya “farklılaĢtırma” olarak belirlediği üç temel rekabet stratejisinden birisini esas almasıyla mümkün olacaktır.
44
Gerçekçi hedefleri olan iĢletmeler, stratejilerine bağlı kalarak, planlarını ve politikaların, uygulama programlarıyla destekleyecek bir çerçeve oluĢturabilirlerse, baĢarılı bir stratejik eylem planından bahsedebilirler. Diğer yandan, yazılı olmayan, ancak uzun zamanların birikimiyle elde edilmiĢ tecrübeler ve alıĢkanlıklarla da iĢletme yönetenlerin baĢarılı oldukları az sayıda da olsa görmek mümkündür (Karaca,2003:7). Michael E.Porter, yöneticilerin endüstri çevresindeki fırsat ve tehditleri analiz edebilmeleri için beĢ faktör ya da beĢ itici güç modeli olarak bilinen bir yöntem geliĢtirmiĢtir. Buna, göre, bir iĢletmenin karlılığının en temel belirleyicisi içinde bulunduğu sanayi kolunun cazibesidir. Yerel veya uluslararası olsun , mal veya hizmet üretilsin , bir sanayi koluna rekabet kurallarını belirleyen 5 rekabetçi güç vardır (Porter,1985:4). Potansiyel rakipler Mevcut rakipler arasındaki rekabet MüĢterilerin pazarlık gücü Tedarikçilerin pazarlık gücü Ġkame mal ve hizmetlerin tehdidi
Porter‟ın çizdiği temel kuramlar dikkate alınarak, rekabet : “Mevcut firmaların hem birbirine karĢı hem de ürün üreten firmalar ve piyasaya yeni giriĢ yapması muhtemel firmalara karĢı alıcılar ve satıcılar ekseninde geliĢtirilmesi gereken önlemler bütünüdür” Ģeklinde tanımlanabilir (Karaca,2003:10). Yapısal analiz, bazı kurumsal koĢullar farklılık gösterse de, herhangi bir ülkedeki veya uluslararası pazardaki sektör rekabetini teĢhis etmekte de uygulanır (Porter, 1998:5).
Bir sektördeki rekabetin yoğunluğunun ölçüsü, o sektörün temelini oluĢturan ekonomik yapıda yatmaktadır. Rekabetçi çevre, bu yapıda mevcut ve potansiyel rakipleri, nihai müĢteriyi, sektöre girdi sağlayan tedarikçileri ve
45
firmanın rekabet stratejisi ile doğrudan iliĢkili güçleri bir araya getirir. Michael Porter tarafından geliĢtirilen ve sektörlerdeki rekabet analizi için en fazla kullanılan metodolojilerden biri olan BeĢ Kuvvetler Modeli‟nin (Five Forces Analysis) amacı, rekabetçi çevredeki güçlerin firmaların sektördeki stratejilerini ve performansını nasıl etkilediğini anlamak, rekabet ortamında sektördeki rakiplerin davranıĢlarını da aĢan önemli güçlerin var olduğunu göstermektir (Soysal,2003:4). Michael Porter‟ın modeline göre bir sektördeki rekabetin durumu ġekil-1 ‟de gösterilen beĢ temel rekabet gücüne bağlıdır.
SEKTÖRE YENĠ GĠRECEK FĠRMALAR
ĠKAME MALLAR
ALICILAR
TEDARĠKÇĠLER
SEKTÖRDEKĠ RAKĠPLER
Mevcut firmalar arasındaki rekabet
ġEKĠL.1 Sektördeki Rekabeti Güdüleyen Güçler
Sektöre yeni girecek firma tehditleri
Alıcıların pazarlık güçleri
Ġkame ürün veya hizmet tehdidi
Tedarikçilerin pazarlık güçleri
46
Bu güçlerin kolektif etkisi, kar potansiyelinin yatırılmıĢ sermayenin uzun vadeli getirisi ile ölçüldüğü, nihai karı belirler. Bütün sektörler aynı kar potansiyeline sahip değildir. Rekabet güçlerinin kolektif etkisi farklılık gösterdiği için, temel olarak sektörlerin nihai kar potansiyelleri de farklılıklar gösterir (Soysal, 2003:7). Porter‟a göre, bu faktörlerden her hangi biri ne kadar güçlü olursa iĢletmenin fiyatları yükseltme kabiliyeti ve karlılığı azalacaktır. Yani, Porter‟ın analizine göre rekabet faktörlerinin güçlülüğü iĢletme için bir tehdit oluĢturacaktır. Öte yandan, zayıf bir rekabet faktörü, iĢletmeye daha fazla kar imkanı sunacağı için bir fırsat olacaktır. Sektörde yaĢanan rekabet, sermayenin getirisini sürekli aĢağıya çekmeye çalıĢır. Alternatif getirilerin var olması dolayısı ile yatırımcılar bu getirilerin altında bir getiriye razı olmayacaklar ve böyle bir durumda sektörün dıĢında kalacaklardır. Ancak ortalamanın üstünde getirinin mevcut olduğu durumda sektöre yeni katılımları teĢvik eder. BeĢ rekabet gücü bir sektördeki rekabetin mevcut oyuncularında ötesine geçtiği gerçeğini yansıtır. MüĢterilerin, tedarikçilerin, ikame malların ve sektöre gireceklerin tümü mevcut firmalar açısından birer rakiptir. Bu anlamda rekabet geniĢletilmiĢ çekiĢme olarak da adlandırılabilir (Soysal, 2003:6).
Hep birlikte bu güçler sektörde rekabetin doğasını ve yoğunluğunu belirler ve firmaların kendi rekabetçi çevresinde geliĢtirecekleri rekabet stratejisini Ģekillendirir. Örneğin sektöre yeni girecek firmaların tehdit oluĢturmadığı bir sektörde, çok güçlü bir pazar konumuna sahip bir firma bile kendi ürününden üstün ve düĢük maliyetli bir ikame ürünle karĢılaĢırsa getirileri düĢecektir. Ortada ikame bir ürün olmasa ve hatta sektöre giriĢler bloke edilmiĢ olsa bile mevcut rakipler arasındaki yoğun rekabet potansiyel getiriyi sınırlayacaktır. Rekabetin yoğunluğunun en uç noktası, giriĢin serbest olduğu , mevcut firmaların, tedarikçiler ve müĢteriler karĢısında pazarlık gücüne sahip olmadıkları, sayısız firma ve ürünün birbirine benzer olması nedeniyle ekonomistlerin tam rekabetçi olarak tanımladıkları sektördür (Oster, 1999).
47
Bunun yanında bir sektörün temelinde yatan ve sektördeki güçlerin kolektif etkisinde kendini gösteren yapının, rekabeti ve karlılığı geçici olarak etkileyebilecek birçok kısa vadeli faktörden ayrı tutulması gerekir. Ekonomik koĢullarda meydana gelen değiĢikliklerle kendini gösteren hammadde sıkıntıları, grevler, talepteki olağandıĢı artıĢ ve düĢüĢler, karlılık yönünden tüm sektörleri kısa vadede etkiler. Bu nedenle önemli olan, o sektördeki rekabeti Ģekillendiren ekonomi ve teknolojinin kökleĢmiĢ özelliklerinin tanımlanmasıdır. Bununla birlikte, sektör yapısının zamanla değiĢebileceği de unutulmamalıdır (Miller, Dess,1996). Porter‟ın strateji ve rekabet kavramlarını en etkin biçimde ortaya koyan bu yaklaĢımına karĢı, yeni bir stratejik düĢünce akımı ve yeni strateji düĢünürleri ortaya çıkmıĢtır. Londra Brunel Üniversitesi‟nden Bob Thurlby, Management Decision‟daki makalesinde bir yandan Mc Farlan‟ın görüĢlerini savunurken diğer yandan Porter teorisinin uygulama eksikliğini belirtmektedir. Thurlby, Porter‟ın beĢ rekabet fonksiyonuna Mc Farlan‟ın “IT” (Information Technology-Bilgi Teknolojisi) kavramını iliĢtirmektedir (Thurlby,1998:19-20). Mc Farlana göre tek baĢına IT ile geçici bir avantaj elde edilebilir ancak sürekli bir rekabet avantajı elde edebilmek ve bu avantajı koruyabilmek için her beĢ rekabet gücünü IT ile bağlantılı bir halde getirmek gereklidir. “Mac Farlan‟a göre, modele (Porter‟ın beĢ rekabet gücü) bir IT boyutu ilave edilerek, bu güçlere karĢı koymak veya bu güçleri kullanarak bir patlama meydana getirmek mümkündür. Önerilen, ürünlere bir IT içeriği giriĢleri ilave edilerek, artı değer veya düĢük maliyet elde edilmesidir. Bu da yeni giriĢleri veya ikame ürünlerin baĢarılı olmasını zorlaĢtırır. Yine IT kullanarak, tedarikçilerle ve müĢterilerle bağlantılar kurmak yoluyla organizasyonun pazarda güçlenmesi sağlanabilir.” (Thurlby,1998:20) Hamel ve Prahalad, “Geleceği Kazanmak(Competing for the Future)” adlı kitaplarında Porter‟ın modeline yeni bir yaklaĢımda bulunmuĢlardır.
48
Hamel ve Prahalad‟ın yaklaĢımı, Porter‟ın Endüstri Analizinde ortaya koyduğu sınırların bugün artık net olmadığı ve endüstrilerin nerede baĢlayıp nerede bittiğinin betimlenemeyeceği Ģeklindedir. Hamel ve Prahalad‟a göre strateji, sektörün içinde olun veya girmeye niyeti olun, sektörün gelecekte yönünün ne olacağına dair bir “sektör öngörüsü” geliĢmekle baĢlar. Gelecekte müĢteri ihtiyaçlarının ve tercihlerinin ne yönde geliĢeceği be değiĢeceği konusunda fikir yürütmek gerekmektedir (Hamel, Prahalad, 1996:11-305). Bu süreçte, iĢletmenin geçmiĢteki baĢarılarının renkli fotoğraflarını bir kenara bırakıp, gelecek için daha etkin ve daha üretken fikirlere sahip olması gerekecektir. Burada daha önce bahsedilen yeni fikirlere duyulan ihtiyacın, önemi ortaya çıkmaktadır (Karaca,2003:25). KarĢıt görüĢlere ve zaman içinde eleĢtirilere rağmen Porter‟ın rekabet üzerine görüĢleri halen sektörün dinamiklerini açıklayan en önemli araçlardan biri olarak kullanılmaktadır. 2.2. Türkiye Petrol Sektörünün Yapısal Analizi: Beş Kuvvetler Modeli Michael PORTER tarafından geliĢtirilmiĢ olan BeĢ Kuvvetler Modeli bu bölümde Türkiye akaryakıt ürünleri pazarının rekabetçi yapısının analizinde kullanılacaktır.
49
ġEKĠL.2 Petrol Sektöründeki Rekabeti Güdüleyen Güçler 2.2.1 Sektöre Yeni Girecek Firmalar
Potansiyel rakipler, henüz söz konusu sanayide faaliyet göstermemekle beraber bunu gerçekleĢtirme imkanına sahiptirler. YerleĢik iĢletmeler potansiyel rakiplerin bu sanayiye girmelerini önlemeye çalıĢırlar. Zira, ne kadar fazla iĢletme rekabete dahil olursa pazar payını korumak ve karları sürdürmek eski iĢletmeler için o kadar zor olacaktır. Eğer bir sanayiye giriĢ çok kolaysa bu eski iĢletmelerin karlılığı için önemli bir tehdit oluĢturacaktır. Öte yandan eğer sanayiye giriĢ riski düĢükse, fiyatların arttırılması ve fazla gelir elde edilmesi iĢletmeler açısından bir fırsat olacaktır. Yani, yeni rakiplerin piyasaya girmeleri fiyatlar üzerinde sınırlayıcı bir etki yapacak ve yeni giriĢleri önlemek için gereken yatırımları yönlendirecektir (Akın, 2005:5).
ĠKAME ÜRÜNLER
(Yakın Gelecekte Yok)
- Hidrojen, Bioyakıt…
ALICILAR
- TaĢıt Sahipleri
TEDARĠKÇĠLER
-TüpraĢ
-Ġthal Ürünler
Sektöre yeni girecek firma tehditleri
Alıcıların pazarlık güçleri
Ġkame ürün veya hizmet tehdidi
Tedarikçilerin pazarlık güçleri
SEKTÖRE YENĠ GĠRECEK FĠRMALAR
SEKTÖRDEKĠ REKABET
- Akaryakıt Dağıtım Firmaları
50
Bir sanayiye giriĢte karĢılaĢılacak engeller ana hatlarıyla üçe ayrılabilir (Hill, Jones,2001:65): Marka Bağımlılığı: Marka bağımlılığı, tüketicilerin sanayi kolundaki iĢletmelerin ürünlerini tercih etmeleri olarak tanımlanabilir. Bir iĢletme marka veya iĢletme adına sürekli reklam, ürünlerin patentle korunması, AR-GE programları yoluyla sürekli ürün geliĢtirme, yüksek ürün kalitesinin vurgulanması ve baĢarılı satıĢ sonrası hizmetler yoluyla marka bağımlılığı oluĢturulabilir. Eğer bir sanayi kolunda önemli ölçüde marka bağımlılığı varsa yeni rakiplerin piyasaya girerek Pazar payı elde etmeleri son derece zordur.
Mutlak Maliyet Avantajı: DüĢük mutlak maliyetler potansiyel rakipler için karĢılanması güç bir faktördür. Maliyetlerin düĢük olmasının bir çok nedeni olabilir. Eğer hali hazırda bir sektörde faaliyet gösteren iĢletmelerin maliyet avantajı varsa , sektöre giriĢ tehlikesi düĢük olacaktır.
Ölçek Ekonomileri: Ölçek ekonomileri, iĢletme büyüklüğüne bağlı olarak elde edilen maliyet avantajlarını ifade etmektedir. Ölçek ekonomilerinin kaynakları olarak, standart ürünlerin seri üretim sonunda maliyetleri kısılması, hammadde ve yardımcı malzemelerin büyük miktarlarda alınmasıyla sağlanan iskontolar, yüksek üretim miktarlarına bağlı olarak azalan sabit giderler ve reklamda ölçek ekonomileri gösterilebilir. Bu durumda yeni bir iĢletmenin küçük bir ölçekle üretime girmesinin getireceği önemli maliyet dezavantajlarını veya büyük ölçekle girmek için gerekecek önemli sermaye maliyetini göz önüne almak zorunda kalacaktır. Yani iĢletmeler ölçek ekonomilerine sahipse yeni rakiplerin tehdidi azalacaktır.
Akaryakıt piyasasında sektöre giriĢ için EPDK tarafından getirilen minimum stok tutma ve belli sayıda ve belli bölgelerde bayi ağı kurma zorunluluğu sektöre giriĢ engeli olarak görülebilir. Son bir düzenleme ile minimum bayi sayısı kaldırılmıĢtır. Bununla birlikte sektörün hacmi ve yüksek
51
ciroların mevcut olması nedeni ile, bu yatırımların söz konusu pazara giriĢ için ciddi bir engel olmayacağı söylenebilir. Sektördeki en büyük giriĢ engeli bayilik ağına sahip olma zorunluluğu olduğu söylenebilir. Bu zorunluluk kaldırılmıĢtır ancak dağıtım Ģirketlerinin 15-20 yıla varan intifa süreleri yeni Ģirketlerin sektörde yer kapma olasılığı düĢürmektedir. 15 yıl yapılan sözleĢmelerin 5 yıl geçerli olabileceği konusunda karar sonucu dağıtım Ģirketleri ile bayiler arasında sözleĢmeler 5 yıllık kurulmakta intifa‟dan dolayı yenilenmektedir. Ġstasyonlar arasında Ģehirler arası yollarda 10 km. , Ģehir içlerinde 1 km. mesafe tahditleri getirilmesi yeni istasyon açmayı zorlaĢtırmaktadır. Piyasaya yeni girmek isteyen bir giriĢimci için en önemli husus , mevcut istasyonlarla anlaĢmalar yapabilme Ģansını yakalamasıdır. Dağıtım Ģirketleri ile uzun süreli anlaĢmalar ise bu Ģansı azaltmaktadır. 2.2.2. Alıcıların Pazarlık Gücü MüĢteriler eğer daha kaliteli ürünler, daha iyi hizmet gibi maliyetleri arttırıcı beklentiler içinde iseler ve fiyatların düĢürülmesi yönünde güçlerini birleĢtiriyorlarsa, rekabetçi bir tehlike olarak görülmektedirler. Öte yandan , zayıf müĢteriler iĢletmelere fiyatları yükseltme ve daha fazla kar elde etme imkanı sağlarlar. MüĢterilerin iĢletmelerden talepleri, kendilerinin iĢletmeye göre göreceli güçlerine bağlı bir durumdur. Porter(2000), alıcıların aĢağıdaki hallerde güçlü olacaklarını ifade etmektedir; Sektörün arz yönü daha çok küçük iĢletmelerden oluĢurken müĢteriler de az sayıda ve büyük iĢletmeler ise, müĢteriler kolaylıkla üretici firmaları etkileri altına alabilirler.
MüĢteriler büyük miktarda mal satın alırsa, satın alma gücünü kullanarak önemli fiyat iskontoları sağlayabilirler.
52
SipariĢlerin büyük bölümü için eğer üreticiler müĢterilere bağımlı ise, bu durumda müĢterilerin önemli bir avantaj kazanacakları ortadadır.
Eğer müĢteriler, üreticileri birbiri yerine ikame edebiliyorlarsa , onları mal satabilmek için fiyat kırmaya zorlamalarını sağlayabilirler.
MüĢterilerin bir defada aynı girdiyi bir çok üreticiden almaları ekonomik olarak bir yarar sağlıyorsa, müĢterilerin avantajlarından söz edilebilmektedir.
MüĢteriler dikey bütünleĢme tehdidini kullanabilirlerse , üreticileri önemli ölçüde fiyat kırmaya sevk edebilirler
Porter(2000), ana hatlarıyla müĢterilerin gücünü belirleyen faktörleri ikiye ayırarak Ģu Ģekilde belirtmektedir; Pazarlık Düzeyi: Pazarlık düzeyinde müĢteri sayısı, müĢterilerin firma fiyat ayarlamalarına karĢılık kendi fiyatlarını ayarlamalarını , müĢteri bilgisi, dikey bütünleĢme imkanı, ikame mallar gibi faktörler müĢterilerin gücünü belirlemektedir.
Fiyat Duyarlılığı: Fiyat/Toplam alıĢlar oranı, ürün farklılıkları, marka tanınmıĢlığı, kalite/performans oranı müĢteri karları ve karar alıcılarının cesaret ve teĢviki gibi faktörler de müĢteriler güçlerini belirleyici rol oynamaktadır.
Akaryakıt ürünleri gerekli olarak kabul edilen bir üründür. Araç sahiplerinin pazarlık gücü çok azdır. Bayiler ise tüketici ile dağıtım firması arasında köprü vazifesi görmektedir. Bir anlamda bayiler akaryakıt dağıtım Ģirketlerinin müĢterisi konumundadır. Bayilerin anlaĢma süresi boyunca oldukça sınırlayıcı hükümler içeren bayilik sözleĢmeleri ile bağlı oldukları dikkate alındığında, bayilerin de dağıtım firmaları karĢı pazarlık güçlerinin az olduğunu söyleyebiliriz.(Soysal,2003:13)
53
Dağıtım firmalarına bayilerden gelebilecek en büyük tehdit, bayilerin bir araya gelerek geriye yönelik bütünleĢmeyi sağlayıp kendi dağıtım firmalarını kurmaları olacaktır ki, bu tür bir hareketin de önündeki en büyük engelin yine uzun süreli intifalar ve bayilik sözleĢmeleri olduğu açıktır. 2.2.3. İkame Ürünler Ġkame mal veya hizmet, bir sanayi kolundaki iĢletmelerin benzer müĢteri ihtiyaçlarına hitap edecek Ģekilde ürettikleri mal veya hizmetler olarak tanımlanabilir.(Akın,2005:8) Bir sektörde ikame mal veya hizmet sayısı fazla ise bu rekabetçi bir tehdit, az sayıda ise bir fırsat olarak görülmektedir. Petrol‟ün alternatifi halen mevcut değildir. Bu aĢamada ancak, kısmi bir ikameden söz etmek mümkündür. Bu ikameyi sağlayabilecek kaynakların kesintiye uğramadan, kolay, ucuz ve yedek desteğe ihtiyaç duymadan insanoğlunun enerji ihtiyacını tamamen karĢılaması ihtimali ise çok zayıftır. Alternatif enerji kaynakları ve teknoloji, ısıtmada ve elektrik enerji üretiminde petrolün yerini kısmen doldurmasına imkan sağlasa da ulaĢım sektöründe global çapta bir ikame yakın gelecekte gözükmemektedir. (Müsiad, Petrol Raporu) Bugün dünya birincil enerji tüketiminde en büyük payı yüzde 40'a yaklaĢan pay ile petrol oluĢturmaktadır. Halihazırda dünya günlük petrol üretimi olan 84 milyon varilin yarısı ulaĢım sektöründe tüketilmektedir. UlaĢım sektöründe petrolü ikame edebilecek yakıt türleri sınırlı olduğu gibi petrolü tamamen ikame etmesi mümkün görülmemektedir. AraĢtırmalar en iyi alternatif olarak gösterilen hidrojenin bile 75 yıldan önce petrolü ikame etmeyeceğini göstermektedir. (Müsiad, Petrol Raporu)
Var olan politikaların devamı halinde, 2030‟daki enerji ihtiyacının yüzde 50‟sinden daha fazla artıĢ göstermesi, fosil yakıtların enerji ihtiyacının karĢılanmasında hakim durumunu sürdürmesi, buna karĢılık yenilenebilir enerji kaynaklarıyla nükleer enerjinin payının sınırlı kalması beklenmektedir.
54
Dünya birincil enerji kaynakları talebindeki artıĢın yüzde 85‟inin fosil yakıtlardan kaynaklanacağı tahmin edilmektedir. Petrol, zaman içinde gerilemekle birlikte, birincil enerji kaynakları içinde en büyük paya sahip olmaya devam edecektir. Fosil yakıtlar arasında talebi en hızlı artan kaynak doğalgaz olacak ve talep artıĢı esas olarak elektrik üretiminden kaynaklanacaktır. Buna karĢılık kömüre olan talep az da olsa düĢecektir. (TMMOB Enerji Raporu, 2006) Alternatif enerji ve yakıt araĢtırmaları bilindiği gibi uzun yıllardır en önemli araĢtırma konularından birini oluĢturmaktadır. Bunlar arsında katı yakıtlardan (kömürden) sıvı yakıt üretimi ise ayrı bir yere sahiptir. Özellikle II. Dünya savaĢı yıllarından itibaren konu ile ilgili araĢtırmalar devam etmiĢ ancak ekonomik açıdan henüz mevcut enerji kaynakları ile rekabet edebilir bir maliyet oluĢmadığından ticari olarak gündeme gelememiĢtir. Mevcut yakıtlara alternatif olan biyoyakıtlar AB de olduğu gibi ülkemizde de hızlı bir geliĢme dönemine girdiği görülmektedir. Biyodizel; kolza (kanola), ayçiçeği, soya, aspir, keten, jatropha ve jojoba gibi yağlı tohumlardan veya atık yağlardan üretilen , litre baĢına enerji verimliliği, dizele göre benzerlikler arz edip, yağlama faktörü açısından konvansiyonel dizelden daha zengin olan, karbondioksit ve kükürtoksit emisyonları açısından ise dizel‟e göre çok önemli avantaja sahip bir yakıttır. (DPT,2006: 76-77) Biyoetanol ise; Ģeker kamıĢı, Ģeker pancarı, mısır, patates ve büntasinde diğer Ģeker, niĢasta veya selüloz yapılara sahip bitkilerin fermantasyonu ve saflaĢtırılması sonucu elde edilen yakıt amaçlı doğal alkoldür. (DPT,2006,77) Sürekli ve hızlı proses tekniklerinin ve ilgili uluslararası standartların geliĢimi ile birlikte biyoyakıtların üretimi ve kullanımı son beĢ yıl içerisinde hızlı bir artıĢ göstermiĢtir.(DPT,2006:77)
Buna karĢılık biyodizel konusunda son derece hızlı ve denetim dıĢı bir uygulamanın yayıldığı biyodizel satıĢlarının lisanssız iĢletmelerce ve ÖTV ödemeksizin yapılmakta olduğu bu faaliyetlerin de giderek tüm ülke çapında yayıldığı görülmektedir. Biyodizel adı altında piyasada yapılan satıĢların
55
motorine göre tonu yaklaĢık 200 $ daha pahalı olan palm veya soya yağı ithal edilerek standart dıĢı ürünler olarak gerçekleĢtirilmesi motorin piyasası ve otomotiv endüstrisi için önemli bir tehdit unsuru olmuĢtur, bunun da ötesinde son derece ciddi bir vergi kaybı nedeni haline dönmüĢtür. (DPT,2006:78) Geçici düzenlemelerden kaynaklanan bu tip pazar hareketlerinin uzun dönemli yapısal özelliklerinden sayılamayacağı kabul edilirse, benzin pazarının ikame ürün yönünde bir tehditle karĢı karĢıya olmadığı anlaĢılmaktadır. 2.2.4. Tedarikçilerin Pazarlık Gücü Tedarikçiler, müĢteri firmaların daha fazla fiyatla mal almalarını sağlayacak fiyat artırımını yapabilirlerse veya mallarının kalitesini düĢürürlerse rekabetçi bir tehdit olarak algılanabilirler. Öte yandan tedarikçileri zayıf olması, müĢterilerin istedikleri fiyatları dayatmalarına imkan vereceğinden ve kaliteli ürün sağlama zorunluluğu getireceğinden müĢteriler için bir fırsat haline gelecektir. Porter(2000), tedarikçilerin aĢağıdaki hallerde güçlü bir konumda bulunacaklarını ifade etmektedir; MüĢteriler için önemli olan ve az sayıda ikamesi bulunan mallar üretiyorlarsa, tedarikçiler güçlü bir konumdadırlar.
ĠĢletmenin içinde bulunduğu sanayi kolu tedarikçiler için önemli bir müĢteri değilse, tedarikçiler herhangi bir fiyat indirme veya kalite arttırma baskısıyla karĢı karĢıya kalmayacaklardır.
Bir müĢteri için tedarikçi değiĢtirmek çok maliyetli olacaksa, bu durum tedarikçiler için avantajdır.
Tedarikçiler dikey olarak sanayide bütünleĢmeye giderek fiyatları yükseltme yönünde bir rekabete gidebilirler.
56
Tedarikçilerden mal alan müĢteriler dikey bütünleĢmeyi gerçekleĢtiremeyip kendi ihtiyaçlarını karĢılayamazlarsa, girdi fiyatlarını düĢürme fırsatını yakalamaları mümkün olmayacaktır.
Akaryakıt pazarındaki dağıtım faaliyetlerinin tedarikçisi konumunda TÜPRAġ ve ithal imkanları yer almaktadır. Her ne kadar petrol ürünlerinin ithali zaman zaman yerli rafineriden dahi avantajlı bir konuma gelse de, uzun dönemli pazarlama stratejileri de dikkate alındığında, Türkiye rafinaj kapasitesinin hepsini elinde bulunduran TÜPRAġ‟ın pazarlık gücünün ne denli yüksek olduğu ortadadır. TüpraĢ‟ın gerçekleĢtireceği ileri dönük bir bütünleĢmenin, piyasadaki dağıtım firmaları için büyük bir tehdit olduğu açıktır. TÜPRAġ‟ın gerçekleĢtireceği ileriye yönelik bir bütünleĢmenin sektördeki rekabeti artırmak yerine, mevcut firmaları pazar dıĢına iterek uzun vadede rekabeti ortadan kaldırması riski dahi oluĢabilecektir. (Soysal,2003:22) 2.2.5. Mevcut Rakipler Arasındaki Rekabetin Yoğunluğu Eğer bir sanayide faaliyet gösteren iĢletmelerin arasındaki rekabet düĢük ise iĢletmeler fiyatları arttırma ve daha fazla kar elde etmek imkanı bulabilirler. Yani, bir sanayideki iĢletmeler arasındaki güçlü rekabet karlılık açısından önemli tehdit oluĢturmaktadır.(Akın,2005:6) Bir sektöre faaliyet gösteren iĢletmeler arasında süren rekabeti Ģekillendiren üç faktör bulunmaktadır. (Hill, Jones, 2001: 67-69): Sanayinin Rekabetçi Yapısı: Bir sanayinin rekabetçi yapısı, o sanayide faaliyet gösteren iĢletmelerin sayı ve büyüklüklerine bağlıdır. Sanayi yapıları dağınık ve bütünleĢik yapılar arasında değiĢik konumlarda yer alabilmektedir. Dağınık bir sanayi yapısında belirli firmaların üstünlüğü olmaksızın çok sayıda iĢletme rekabeti sürdürmektedir. Tamamen bütünleĢik bir sanayide ise tek bir iĢletme ya da hakim konumda bir iĢletme bulunmaktadır. Bu durum tekel olarak da isimlendirilebilir. Genel olarak sanayi kolları çeĢitli ölçülerde bu iki konum arasında farklı yerlerde bulunabilmektedirler.
57
Rekabetin yoğun olduğu dağınık bir sanayide en uygun strateji mümkün olduğunca maliyetlerin minimize edilmesidir. BütünleĢik bir yapıda ise, yani oligopol durumda iĢletmeler karĢılıklı olarak birbirlerine bağımlıdır. Oligopolü oluĢturan iĢletmelerden birinin gerçekleĢtireceği rekabetçi bir hareket doğrudan diğer rakipleri etkileyecek ve onları benzer bir faaliyete sevk edecektir. Yani, bu tür bir sanayide rekabetçi bir faaliyet rakiplerin Pazar payını doğrudan etkileyecektir. Özellikle fiyat kırma yoluyla rekabet bu tür sanayilerde önemli tehditler oluĢturabilmektedir. Bu sebeple, oligopol piyasaların rekabetin fiyattan ziyade ürün kalitesi ve tasarım özelliklerinde gerçekleĢtiği görülmektedir. Yine, bu sanayideki iĢletmeler fiyat rekabetini önlemek için marka bağımlılığını yaratma yolunda çaba harcamaktadırlar. Talep KoĢulları: Bir sanayi kolunda süregelen rekabetin Ģiddetini belirlemede talep koĢulları önemli rol oynamaktadır. Eğer pazar büyüyorsa ve talepte artıĢ varsa bu iĢletmeler için önemli bir fırsat oluĢturacaktır. Aksi durumda ise, azalan talep iĢletmeler arasında pazar payı ve gelirleri korumak için önemli bir mücadele ortaya çıkaracaktır. Eğer bir sanayide talep azalması varsa, iĢletmeler ancak birbirlerinin Pazar paylarını alarak büyümeyi sürdürebilirler.
Pazardan ÇıkıĢ Engelleri: Sanayi kolunda talep azalırken, çıkıĢ engelleri iĢletmeler için önemli bir tehdit oluĢturacaktır. Eğer çıkıĢ engelleri çok güçlü ise, bir iĢletmenin istemediği halde avantajı olmayan bir sanayiye mahkum olması söz konusu olabilir.
Bir sanayi kolunda çıkıĢı engelleyen baĢlıca faktörler Ģu Ģekilde sıralanabilir.(Hill,Jones,2001;69):
o Alternatifi olmayan, satıĢı zor ya da imkansız bina ve ekipman yatırımı iĢletmelerin bir piyasayı terk etmesine engel olabilir.
58
o Bir sanayi kolunu terk etme sonucu çalıĢanlara ödenmesi gerekecek büyük miktarda para çıkıĢ için bir engel olabilir.
o Bir iĢletmenin uzun süredir faaliyet gösterdiği sektörü rasyonel olmayan sebeplerle bırakmak istememesi.
o ĠĢletme birimleri arasındaki stratejik iliĢkiler, tedarik iliĢkileri sanayi kolunu terk etmeye engel olabilir.
o Ekonomik anlamda sektöre mutlak olarak bağımlılık da bir çıkıĢ engeli olmaktadır.
Dolayısıyla, bir sanayideki iĢletmeler arasıda süren rekabette talep koĢulları ve sanayiden çıkıĢı engelleyen faktörlerin farklı durumlarının muhtelif fırsat ve tehditleri ortaya çıkaracağı görülmektedir. (Hill,Jones,2001:67) Her ne kadar rekabet baskısı birçok faktörden etkileniyor olsa da bu faktörler arasında bazıları daha ön planda yer almaktadır. Rekabet baskısını etkileyen faktörlerden sekizi listelenmiĢtir. (Porter, 1999:214):
1. Sektörde mücadele eden firmaların sayısı arttıkça ve bu firmalar nispeten birbirleriyle boyut ve imkanlar açısından aynı düzeye geldikçe rekabet baskısının etkisi artar.
2. Herhangi bir ürüne olan talep yavaĢ yavaĢ artıyor ise genellikle rekabet baskısı artar.
3. SatıĢları artırmak için fiyatları düĢürmek gibi bir takım taktikleri kullanan iĢletmelerin olduğu ortamlarda rekabet daha fazladır.
4. Ürün veya hizmetler arasındaki farklılığın az olduğu ve bir üründen diğerine geçme maliyetlerinin yüksek olduğu durumlarda firmalar arası rekabet daha fazladır.
59
5. BaĢarılı stratejik manevralar konusunda bilgilerin fazlalığı rekabetin artırır.
6. Sektörü terk etme maliyetinin rekabete devam etme maliyetinden daha fazla olduğu durumlarda rekabet mücadelesi artarak devam eder.
7. Firmalar arasındaki strateji, personel yapısı, kaynaklar ve köken farklılıkları arttıkça rekabet daha sert ve tahmin edilmesi güç bir yapıya bürünür.
8. Farklı sektörlerden büyük iĢletmelerin zayıf iĢletmeleri satın almak ve agresif ve güçlü finansal manevralar yapmak suretiyle rekabete dahil olmaları da rekabeti artıran bir diğer önemli faktör olarak görülebilir.
Ġktisadi teoriler ıĢığında rekabet denilince ilk olarak, tam rekabetçi bir piyasada fiyat seviyesinin, marjinal maliyetin marjinal getiriye eĢit olduğu noktada oluĢtuğu akla gelmektedir. Bir baĢka deyiĢle rekabetin öncelikle fiyat seviyesi üzerinde kendisini göstermesi beklenmektedir. Bununla birlikte, Türkiye akaryakıt ürünleri pazarında da fiyat seviyesinin genellikle aynı olduğu, ancak bu seviyenin tam rekabetten değil devlet müdahalelerinden kaynaklandığı görülmektedir. Bu nedenle sektörün rekabet yapısı, fiyattan ziyade satıĢ hacmine odaklanmıĢ, firmaların rekabet stratejileri tamamen satıĢları artırmak amacıyla yapılan pazarlama faaliyetlerine ve özellikle yaygın ve etkin bir bayilik ağı kurmaya yönelmiĢtir. (Soysal,2003:22) POAġ özelleĢtirme süreci öncesinde ve sonrasında sürekli pazar kaybına uğramıĢtır. ÖzelleĢtirme süreci sonunda Türkiye ĠĢ Bankası A.ġ. ve Doğan Holding A.ġ. Ortak GiriĢim Grubu tarafından devralınmıĢtır.
Sektördeki yabancı firmalar pazar paylarını arttırmak için birleĢmelere gitmiĢlerdir. BP Akaryakıt Ortaklığı ve Mobil Madeni Yağlar Ortaklığı‟nın tasfiye edilerek mallarının BP tarafından devralınması sonucu Pazar payı ilk etapta yükselmiĢ ancak sonraki dönemlerde düĢmüĢtür. BP daha sonra Castrol Plc.‟nin tüm hisselerini satın almıĢtır.
60
Totalfina SA‟nın Elf Aquitaine SA‟nın hisselerini devralmıĢ, Enron Corp.‟un Opet Petrolcülük A.ġ. hisselerinin bir bölümünü devralmıĢ, 1990‟da ise Koç grubu ile ortaklığı Opet‟ün Pazar payını arttırmasında önemli etkenlerden biri olmuĢtur. Son olarakta 2006 içinde Shell, Turcas birleĢmesi gerçekleĢmiĢtir. Tüm Türk Petrol istasyonları Shell markası altında kurumsal kimlikleri revize edilmiĢtir. Tamamen Türk sermayesi ile kurulan Alpet de beĢinci büyük akaryakıt Ģirketi hedefi ile kısa bir sürede yaygın bir bayi ağı kurmuĢtur. Ciner Grubu Aytemiz‟i satın almıĢ Akpet markası ile rekabete dahil olmuĢtur. Son olarak 2006 yılı içinde Rus petrol devi Lukoil ve Alman petrol devi Marquard and Bahls bünyesindeki Mabanaft Türkiye Akaryakıt pazarına girmiĢlerdir. Yalnızca bölgesel olarak bayi ağı kurabilmiĢ firmalar ile hiç bayisi olmayıp sektörde uygun koĢulları kollayan Ģirketlerle birlikte dağıtım Ģirketi sayısı 46‟yı bulmuĢtur. Türkiye akaryakıt dağıtım pazarının oldukça yoğunlaĢmıĢ bir pazar olduğu söylenebilir. Pazar yoğunluğu açısından sektörün geleceğinin yerli firmaların baĢarısına bağlı olduğu kabul edilmelidir. (Soysal,2003:23)
Ulusal Ģampiyon yaratılması konusuna en yatkın sektörlerden birinin petrol sektörü olduğu söylenebilir. Petrol endüstrisindeki hızlı geliĢimin ve ülkeler için çok daha stratejik ve önemli bir hale gelmesinin sonucunda, hükümetler bu sektöre iliĢkin kendi politik stratejilerini yeniden gözden geçirmek durumunda kalmıĢlardır. Böylece, petrol faaliyetlerine iliĢkin politik yaklaĢımlar değiĢmiĢ ve bu durum sektördeki rekabet yapısı üzerinde büyük bir etki oluĢturmuĢtur. Petrol ve politika arasındaki iliĢkinin güçlenmesi, petrolün ulusallaĢtırılması yönündeki duyarlılığı artırmıĢtır. Bu ulusallaĢtırma süreci de pek çok ulusal petrol firmasının ortaya çıkmasına ve geliĢmesine zemin hazırlamıĢtır. Ulusal petrol firmalarının ortak özellikleri, bu firmaların ticari
61
teĢebbüs olarak sahip oldukları kendi çıkarları ile ülkelerinin ulusal çıkarları arasında yakın iliĢkinin bulunmasıdır. Bu firmalar faaliyetlerinin büyük bölümünü kendi ülkelerinde geliĢtirirler ve çoğu zaman hükümetlerin kendi petrol piyasalarını kontrol etmeleri için bir araç olarak kullanılırlar. Bütün bu sebeplerden dolayı, ulusal petrol firmaları, birer ulusal stratejik varlık olarak kabul edilebilir. Türkiye‟de de ulusal petrol firmalarının varlığı TPAO, TÜPRAġ, BOTAġ ve özelleĢtirilinceye kadar ki süreçte POAġ ile kendini göstermektedir. Özellikle Bakü-Ceyhan projesinin gerçekleĢmesi ile Türkiye‟nin bir enerji köprüsü ve Ceyhan‟ın yeni bir Rottherdam olacağı yönündeki yorumlar, Türkiye‟nin gelecekte, özellikle petrol sektöründe avantajlı bir ülke konumuna geleceği tahminlerini de beraberinde getirmektedir.(Soysal,2003:43) “Ulusal ġampiyonlar” yaratılmasına iliĢkin görüĢlere verilebilecek ilk cevap, ulus ya da devletlerin değil, teĢebbüs ve endüstrilerin birbirleriyle rekabet halinde olduğudur. Devletler, bir takım iktisadi politikalarla kendi ülke pazarlarındaki piyasa Ģartlarını belirleyebilseler de, teĢebbüslerin rekabet etmek zorunda kalacakları uluslararası piyasalardaki Ģartları belirleyebilme güçlerinin olmayacağı açıktır. Ġkinci olarak, devletin, rekabeti sınırlamak, yerli tüketiciye yüksek fiyat yansıtmak, ihracata vergi indirimleri sağlamak veya sübvanse etmek gibi ekonomik politikalar aracılığıyla yerli firmaları kollamasının etkisi, yabancı tüketiciye çapraz sübvansiyonla yarar sağlamak olarak ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla yerli tüketicinin refah seviyesini düĢürecektir.(Soysal,2003:43-44) 2.3. Sektörün Rekabet Yapısının Değerlendirilmesi Pazardaki firmaların davranıĢ yapılarına bakıldığında, geniĢ bir tanımlamayla yerli ve yabancı firmaların iki ayrı grup oluĢturduğu, yerli ve yabancı firmaların iki ayrı sektör derneği altında toplanmasından da ortaya çıkmaktadır. Uluslararası faaliyetlerde bulunan ve dikey bütünleĢmeyi sağlamıĢ yabancı menĢeli firmaların yanına, farklı maliyet ve organizasyon yapılarına ve farklı rekabet stratejilerine sahip olan yerli firmaların gelmesi, pazarda oluĢabilecek uyumlu eylem ya da paralel davranıĢların azalmasına yol açacaktır ki, bu da daha rekabetçi bir ortamı sağlayacaktır. (Soysal,2003:22)
62
Benzinin kullanım alanını büyük ölçüde taĢıt araçları oluĢturmaktadır. Günümüzün yüksek performanslı ve daha etkin taĢıt motorlarının oluĢturduğu talebi karĢılayabilmek kaygısından dolayı titiz standartlarda üretilen petrol ürünlerinin, böylelikle homojen denebilecek bir yapıya ulaĢtığı görülmektedir. TÜPRAġ‟dan temin edilen ürünlerin ve ithal ürünlerin neredeyse homojen ürünler oldukları söylenebilir. Akaryakıtın kapalı depolarda muhafaza ediliyor olması ve satıĢ esnasında pompadan araca giden ürünün müĢteri tarafından görülüp kontrol edilmesinin mümkün olmaması, benzini tüketicinin gözünde tamamen homojen bir hale getirmektedir. Akaryakıt ürünlerinin tüketici gözünde homojen olması, marka bağımlılığının azalmasına neden olmaktadır ki, bu da firmaların müĢteri kapma savaĢını kızıĢtıran bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. (Soysal,2003:22-23) Diğer yandan kayıt içi kısmı ile hayli yoğun olduğu görünen akaryakıt pazarı, özellikle engellemelere rağmen sınır ticaretinin, resmi pazar payı hesaplarında görülmeyen korsan satıĢların, pazarda faaliyet gösteren firmalar üzerinde baskı kurduğu görülmektedir. Özellikle vergi veya eksik yatırımlardan kaynaklanan maliyet avantajlarının sonucu oluĢan bu satıĢlar, diğer firmaların pazarlama faaliyetlerindeki hareket alanını kısıtlamaktadır.(Soysal,2003:22) Sektörün rekabetçi yapısında en büyük belirleyici aktörün, 6. güç olarak da adlandırılabilecek olan devlet olduğu noktasında hiç Ģüphe yoktur. Türkiye akaryakıt ürünleri pazarında ciddi boyutlarda hem alıcı hem de tedarikçi konumunda bulunan devletin, özellikle özelleĢtirme süreci ile birlikte bu özelliğini terk ettiği ve EPDK kanalıyla düzenleyici olma rolü üzerinde yoğunlaĢtığı görülmektedir. EPDK doğrudan ya da dolaylı olarak sektör yapısı üzerinde potansiyel etkileyici güç olarak ele alınmalıdır. Düzenleyici rolüyle EPDK stok tutma zorunluluğu, ulusal marker, yazarkasa gibi uygulamaları ile sektörü disiplin altına alma çabasındadır.
Sektörün rafinaj ayağında tedarikçi olarak yalnızca TüpraĢ‟ın faaliyet göstermesi buna tek alternatifin ise ithalat olması, TüpraĢ‟ın özelleĢmesiyle birlikte rafinaj sektörünün yakından izlenmesi, ve hızla yeni rafineri yatırımlarının yapılması gerekliliğini ortaya koymuĢtur.
63
Türkiye petrol sektörü için yukarıda yapılan beĢ kuvvetler analizine iliĢkin genel bir değerlendirme yapılacak olursa, sektörün rekabetçi özellikler taĢıdığı, bununla birlikte özellikle bayilik ağının ve bayilerle yapılan uzun süreli intifaların ve sözleĢmelerin, sektörün daha rekabetçi bir hale gelmesinin önündeki en büyük engel olduğu sonucuna varılabilir. Sektörde bayilik sözleĢmelerinde sürelere iliĢkin 5 yıllık sınırlaması getirilmiĢ ancak alınan 15-20 yıllık intifalar dolayısıyla beĢ yıllık periyotlar halinde sözleĢmelerin yenilenmesi ile sektördeki rekabetçiliğin önünde önemli bir engel teĢkil etmektedir. Ancak diğer yandan dağıtım Ģirketleri, istasyona yaptıkları yatırımı geri almak için uzun süreli tek elden satın alma anlaĢmaları yapmalarının gerekliliği üzerinde durmaktadırlar.
64
BÖLÜM 3 TÜRKİYE PETROL SEKTÖRÜNÜN REKABET GÜCÜ 3.1. Rekabet Gücü “Rekabet Gücü” kavramı ele alınan alana göre değiĢme göstermektedir ve bu nedenle, iktisatçıların üzerinde anlaĢtıkları tek bir rekabet gücü tanımı bulunmamaktadır. Rekabet gücü ile kastedilen, rekabet edebilirlik, diğer bir ifadeyle rekabet edebilme yeteneğidir. “Uluslararası Rekabet Gücü” kavramının tek bir kurumsal temelin olmayıĢı ve gerek iktisat gerek iĢletme biliminde spesifik alanlarda kullanılması, bu kavram çerçevesinde yapılan tanımların ve dolayısıyla rekabet gücünün hesaplanması için kullanılan göstergeler ile yöntemlerin de farklılaĢmasına yol açmıĢtır (Kibritçioğlu,1996:2). Rekabet gücü iki bakıĢ açısından hareketle tanımlanabilir: Mikro düzeyli yaklaĢımda ülke içindeki iĢletmeler arasındaki rekabet ve bu rekabetin ulusal/uluslararası pazardaki etkileri incelenirken, makro yaklaĢımda ülkenin diğer ülkelerle uluslararası rekabette konumu üzerinde durulmuĢtur. Göreli olarak bir sektörün diğer ülkelerin aynı sektörlerine göre daha yüksek gelir ve istihdam yaratma gücü olarak tanımlanabilir. Diğer bir ifade ile, bir ülkenin ürettiği mallarda diğer ülkelerin malları ile fiyat, kalite, tasarım, güvenilirlik ve zamanında teslim gibi unsurlarda yarıĢabilir düzeyde olması demektir. Göreli bir ölçüt olan rekabet gücü, sektörlerin veya ülkelerin birbirine göre mevcut durumlarını ortaya koymaktadır (DPT Planlama Dergisi,2002:229). Makro yaklaĢımda en çok atıfta bulunulan yaklaĢıma göre Rekabet gücü; ülkelerin serbest ve yerleĢmiĢ pazar koĢullar altında vatandaĢların reel gelirlerini arttırmaya çalıĢırken, aynı anda ürettiği ürün ve hizmetleri uluslararası pazarlara sunabilmesi ve baĢarılı olabilmesidir (President‟s Commission on Industrial Competitiveness, 1985:3-7).
65
Bu tanımda rekabet gücünün elde edilme amacının ülke vatandaĢlarının reel gelirlerini, refahını arttırmak ve belli bir yaĢam düzeyini sağlayabilmek olduğunu vurgulamaktadır (Waheeduzzaman ve Ryans, 1996:7-17). Diğer önemli bir konu ise, serbest piyasa Ģartlarında ülkedeki yaĢam standartlarındaki artıĢın sürdürülebilir hale getirilmesidir. Bir çok akademisyen bu geliĢmenin sağlanabilmesini, uluslararası ticaret alanında ülkenin çeĢitli ürünleri tasarlayabilme, üretebilme, dağıtabilme ve pazarlayabilme yeteneklerinin iyileĢtirilmesine bağlı olduğunu belirtmektedir (Scoot ve Lodge, 1985: 3). Markusen‟e göre rekabet gücü endüstrinin rekabet gücünü üretim etkinliği açısından üretim etkinliği endeksini baz alarak toplam faktör verimliliğinden hareketle tanımlamaktadır. Dünya Ekonomik Forumu rekabet gücünü giriĢimcilerin ürün ve hizmetleri tasarlama, üretme ve fiyatlandırma aĢamalarında rakiplerine göre üstünlük kazanmaları olarak tanımlamaktadır (World Economic Forum, 1989:5-19). Rekabet gücü çeĢitli disiplin alanlarındaki araĢtırma projelerinin hedeflerine bağlı kalınarak farklı bakıĢ açılarıyla bir çok araĢtırmaya konu olmuĢtur. Örneğin Landau rekabet gücünü gelecekteki neslin yaĢam düzeyini ve ülkenin büyüme potansiyelini azaltmadan, yüksek ve kaliteli istihdam düzeyine ulaĢarak, ülkede yüksek yaĢam standartlarının ve kabul edilebilir büyüme oranının elde edilmesi olarak tanımlamaktadır. (Landau, 1992: 1-15) Bu tanımda ulusal istihdamının arttırılmasının gerekliliğinden söz edilirken, vatandaĢların yaĢam standartlarındaki artıĢa verilen öneme de değinilmiĢtir. Landau ya göre ulusal istihdam düzeyi, yıllar itibariyle istihdamın büyüme oranına, ekonomik faaliyetler sonucu oluĢan değerlerin topluma aktarılmasına ve ülke içindeki iĢletmelerin rekabet güçlerine bağlıdır. Bu noktadan hareketle yapılan çalıĢmaların büyük bir bölümünde de ülkenin genel rekabet gücü araĢtırılırken, iĢletme ve endüstrilerin yapıları incelenmiĢ ve bu yapıları etkileyen diğer faktörler analiz edilmiĢtir (Çivi,2001:23). Ekonomistler ülkeler arası rekabet gücünü karĢılaĢtırırken genelde iki göstergeden hareket etmektedirler. Toplam faktör verimliliğini temel alan çalıĢmalarda, toplam faktör verimliliği yüksek olan ülkelerin uzun vadede yaĢam
66
standartlarının daha da iyileĢeceğine iĢaret edilmektedir. Bryan(1994) da rekabet gücünü iĢ gücü verimliliğinden hareketle tanımlamıĢ ve rakipleriyle eĢit ya da daha üstün verimlilik oranına sahip olan endüstrinin baĢarılı olarak nitelendiğini ifade etmiĢtir(Bryan, 1994: 206). Khemani(1997) de, rekabet gücünün verimlilikle eĢ anlamlı kullanılması gerektiğini savunanlar arasındadır. Rekabet gücü, iĢletme/endüstri/ülkelerin toplam verimliliği arttırabilme gücüne sahip olmaları biçiminde ifade edilmektedir. Rekabet gücünün arttırılabilmesi insan kaynağının, sermaye ve doğal kaynakların yenilenmesine, geliĢtirilmesine ve teknolojik değiĢimlere hızla uyum sağlama yeteneğine bağlıdır. Ayrıca endüstri içi ve endüstriler arası iliĢkilerin geliĢmesinin de verimlilik artıĢına etki eden diğer bir faktör olduğu belirtilmektedir. Ele alınan ikinci gösterge ise satın alma gücü endeksine göre hesaplanmıĢ kiĢi baĢına milli gelir artıĢıdır. Bu iki gösterge yaĢam kalitesi ile ilgili (çevre, ömür uzunluğu, eğlence, risk vb.) unsurları kapsamasa da, objektif karĢılaĢtırma yapılabilir olma özellikleriyle diğer ölçütlere göre üstünlük kazanmaktadır (Çivi,2001:23-24). Uluslararası rekabet gücü, literatürde farklı Ģekillerde tanımlanmasına karĢın, son yıllarda Porter‟ın rekabetçi üstünlük kavramının benimsendiği gözlenmektedir. Porter(1990) rekabetçi gücün ülkelerin mevcut kaynaklarını optimum kullanarak elde edilebileceğini, bunun için de her ülkenin uzmanlaĢabileceği alanlar seçerek ve kurulacak endüstri kümeleriyle de (Porter, 1998: 77-91) (cluster) sinerji etkisi yaratarak, kaynakların en etkin Ģekilde kullanılmasını sağlaması gerektiğini ileri sürmektedir. Ulusal rekabet gücünün üç temel özelliği Ģu Ģekilde sıralanabilir (Çivi,2001:24): 1- Rekabet gücüne sahip olmanın ana amacı, ülkedeki yaĢam standartların ve vatandaĢlarının refah artıĢını sağlamaktır. Bu artıĢlar ise, ticaret, yatırım ve üretim gibi faaliyetlere yeterli önem vermek ve ülkedeki tüm kurumlar arasında dayanıĢmanın arttırılması ve uzmanlaĢmanın oluĢmasıyla sağlanabilir.
67
2- Ürün ve hizmetlerin üretilip, dağıtılmasında rakip ülkeleri yakalayabilmek için ülkenin kendine has özellik, yetenek ve potansiyellerine odaklanmak gerekir. 3- Ülkenin rekabet edebilme gücünün incelenmesinde sayısız gösterge kullanılmaktadır (Uluslararası pazar pay, ülkenin ticaret bilançosu, üretim, istihdam vb. ). Tüm bu açıklamalardan da anlaĢılacağı gibi ülkelerin uluslararası ticaretteki performansı uluslararası rekabet gücünde önemli bir ölçüt olmaktadır. (President s Commission on Industrial Competitiveness, 1985: 3-7 ve Scoot ve Lodge, 1985 :20). Ancak, bu ölçütlerin bazı sınırları kapsadığı unutulmamalıdır. 70‟li yıllardaki OPEC ülkeleri gibi ekonomik açıdan geliĢmemiĢ bir ülke pozitif dıĢ ticaret bilançosuna sahip olabilir. Diğer yandan da 80‟li yıllardaki ABD gibi negatif ticaret bilançosuna sahip olan ülkeler de oldukça yüksek büyümeyi gerçekleĢtirebilir ve rekabet gücüne sahip olabilirler (Porter, 1990: 10-17). Rekabet Gücü kavramının ne anlama geldiği konusunda literatürde bir tanım birliğinin olduğunu söylemek oldukça zordur. Rekabet gücü kavramı, ele alınmak istenen alana (firma, sanayi veya ülke), rekabet gücünü belirlemede kullanılan ölçütlere ve bakıĢ açısına (mikro ve makro düzey) bağlı olarak farklı biçimlerde tanımlanmaktadır. Ulusal rekabet gücü üzerinde çalıĢan birçok akademisyen/araĢtırmacı, bazı ülkelerin ulusal verimliliği yükseltip, küresel pazardaki paylarını nasıl arttırdıklarını makro ekonomik faktörlerden yola çıkarak açıklamayı tercih etmiĢlerdir. Bu çalıĢmalarda daha çok ülkelerin piyasalarda güçlü oyuncular olmasına ve büyük pazar payları elde etmelerine neden olan faktörlerin baĢarılı makro ekonomik politikalar olduğu ve bu politikalarla ulusal rekabet gücünü sürekli geliĢtiren yapılar haline gelebildiği vurgulanmıĢtır. Kimi araĢtırmacılar da Rekabet gücü kavramı en iyi firma düzeyinde tanımlanabildiğini, kar edemeyen bir firmanın rekabet gücüne sahip olmadığı iddia etmiĢlerdir (Çivi,2001:34).
68
3.1.1. Mikro Rekabet Gücü Yönetim ve iĢletme stratejileri alanına yoğunlaĢan akademisyenler, rekabet gücü araĢtırmalarında mikro bakıĢ açısıyla iĢletme üzerine yoğunlaĢmıĢlar ve küresel dünya düzeninde rekabet konusunda odaklanılması gereken birimin iĢletmeler olduğunu savunmuĢlardır. Bu görüĢü benimseyen akademisyenler rekabet gücü çalıĢmalarının ulusal boyuta uygulanmasını anlamsız bulup, ülkelerin rekabet güçleri konusundaki tüm endiĢelerin yersiz olduğunu, tartıĢmaların daha çok iĢletmeler üzerinde yoğunlaĢması gerekliliğini vurgulamıĢlardır (Krugman, 1994: 44). Makro ekonomik faktörlerin ülkenin rekabet gücü üzerindeki etkisini reddetmeden, iĢletme düzeyinde(Doz, 1986 ve Franko, 1989: 449-455), endüstri düzeyinde (Porter, 1986 ; Porter, 1990; Caves ve Barton, 1991: 35-47) veya hem endüstri hem de iĢletme üzerinde (Nelson, 1991: 3-10; Nelson ve Winter, 1982: 61- 65) yaptıklar çalıĢmalarla akademisyenler mikro bakıĢ açısıyla ülke rekabet gücünün kaynaklarını ortaya çıkarmaya çalıĢmıĢlardır. Bu çalıĢmalarda ülkenin rekabet gücünde iĢletmelerin ve/veya endüstrilerin rolleri, katkıları ortaya konulmaktadır (Ezeala-Harrison, 1985: 47-55). Kester ve Luehrman(1989), çalıĢmalarında mikro açıdan rekabet gücüne yaklaĢımın temel bakıĢ açısını oldukça net olarak Ģu Ģekilde ifade etmektedir: “Rekabet gücü ulusal bir kavram olarak kabul edilmesine karĢın, pazarlarda rekabet içinde bulunan kurum devletler değil, iĢletmelerdir. ĠĢletmelerin özel ya da kamu iĢletmeleri olması durumu değiĢtirmemektedir. KuĢkusuz etkin ya da edilgen hükümet politikalarının iĢletmelerin rekabet gücü üzerinde büyük etkisi bulunmaktadır. Fakat yatırım, fiyat politikalar ve örgütsel yapı her iĢletmenin yönetici/yöneticileri tarafından belirlenir. Kısaca piyasalarda iĢletmeler rekabet ederler ( Kester ve Luehrman, 1989: 15-27). Mikro düzeyden hareketle rekabet gücünü tanımlayan Sharples ve Milham(1990) ; Cook ve Rendall (1991: 1472-1473) da rekabet gücünü üretilen
69
ürün ya da hizmetlerin mümkün olan en uygun fiyatlarla, uygun zamanda ve uygun yerde müĢterilere teslim edilmesi, bu iĢlemler sırasında en azından tüketilen kaynakların fırsat maliyeti kadar kazancın elde edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Barkema ve arkadaĢlarının(1991) ileriye sürdükleri teoride ülkelerin devlet politikaları yeniden biçimlenmedikçe, karĢılaĢtırmalı üstünlüklerin temel sav olan ülkelerin birbirleriyle her koĢulda ticaret yapabilmelerinin gerçek dünyaya uygulanmasının imkânsız olacağı ifade edilmektedir. Bu araĢtırmacılar ulusal perspektife iĢletmeleri temel alarak yaklaĢmıĢlar, fakat devlet politikalarının ülke rekabet gücü üzerindeki etkinliğini de göz ardı etmemiĢler ve ek olarak da rekabet gücü analizine tüketici talebi faktörünü de eklemiĢlerdir(Harrison ve Kennedy, 1996: 14-18). ĠĢletmelerin rekabet üstünlükleri konusunda çalıĢmalar yapan araĢtırmacıların bir kısmı , çalıĢmalarına iĢletmelerin kaynaklarını analiz ederek baĢlamıĢlardır. Kaynak tabanlı teoriler(resource base theory) olarak adlandırılan bu çalıĢmalar, rekabet üstünlüklerinin elde edilmesinde, iĢletme kaynaklarının çok önemli rol oynadığını vurgulamaktadır. Day ve Wensley (1988: 1-20) iĢletmelerin kaynak türleri ile kullanım yerlerinin ve davranıĢ özelliklerinin rekabet üstünlüğü kazanımındaki yeri üzerinde durmaktadır. Rekabet gücünün kaynakları, çalıĢanların becerileri (insan kaynaklarının kalitesi), üstün kaynaklar (insan kaynağı hariç diğer kaynakların yapısı ) ya da bu iki kaynağın birlikte incelenmesiyle ortaya çıkarılabileceği sonucuna varılmıĢtır. ĠĢletmenin sahip olduğu rekabetçi yapı ise pazardaki konumu ile ilgilidir. DüĢük fiyatla satabilme ya da diğer iĢletmelerden farklı pozisyon alabilme özelliği iĢletmelerin davranıĢ üstünlüklerini belirlemektedir. DavranıĢ üstünlüğü, müĢteri isteklerinin çabuk algılanabilmesi ve karĢılanabilmesiyle de iliĢkilendirilmiĢtir (Marthur, 1992: 199- 207). Yukarıda belirtilen kaynağa bağlı üstünlüklerden hareketle, Duffey(1988)
yöneticilerin mühendislerin ve organizasyondaki diğer çalıĢanların yeteneklerine, kalitesine odaklanan çalıĢmalarla rekabet gücünün oluĢumu konusunda araĢtırma yapmıĢtır (Duffey, 1988: 92-100). Rumeltise giriĢimcilik (entrepreneurship) gücünün iĢletmeye büyük katkı sağladığını ortaya koymaktadır (Rumelt, 1984: 557-570). Borrmann(1986) katma değer zincirleri ya da benzer tekniklerle, iĢletmenin maliyet yapısının yeniden yapılandırılarak
70
kazanılabilecek stratejik üstünlüklerle uluslararası rekabet gücünün nasıl arttırılabileceğinin yollarını açıklamaktadır (Borrmann, 1986: 275-283). Katma değer oluĢturulması yoluyla rekabet gücünün arttırılabileceği konusuna Kogut (1985: 15-28) da değinirken, Aaker da rekabet üstünlüğünün elde edilmesinde Ģu faktörlerin önemli olduğunu söylemektedir: ĠĢletme varlıkları (assets) ile yeteneklerinin geliĢtirilmesi ve kullanılabilmesi için uygun stratejilerin seçilmesi, bu varlık ve yeteneklerin etkin Ģekilde kullanılacağı rekabetçi alanların bulunması, rakiplerin mevcut varlık ve yeteneklerin etkisiz hale getirilmesi (Aaker, 1989: 91-106). Harrison ve Kennedy rekabet gücünü araĢtırırken kendilerine hedef olarak belirli pazarlarda ürün satan iĢletmeleri seçerek gerçek dünyaya daha çok uyum sağlayan araĢtırmalar yapmıĢlardır. Aynı araĢtırmacılar rekabet gücünü ürünlerini belirli pazarlarda diğer rakip satıcıların fiyatlarına eĢit ya da düĢük fiyatla satıĢa sunulması ve zamanında teslimi olarak da tanımlamaktadır(Harrison ve Kennedy, 1996: 14-19). Aynı yaklaĢım Sharples ve Milham‟ın teorisine çok benzemekle birlikte bu çalıĢmada maliyet liderliği ve ürün farklılaĢtırması yoluyla kazanılan stratejik üstünlükler üzerine yoğunlaĢılmıĢ ve iĢletmelerin rekabet ettikleri pazarlar dikkate alınmıĢtır (Sharples ve Milham: 23). Maliyet liderliği ve ürün farklılaĢtırması iĢletmelerin maliyetlerini ve talebin de yapısını etkilediği için, bu tanım doğrudan neoklasik ekonomik teoriyle iliĢkilendirilmiĢtir(Waheeduzzaman ve Ryans, 1996: 9-14). Kester ve Leuhrman (1989: 19-28) ile Prahalad ve Doz (1987) da nakit akımının ve yatırımların önemini belirterek finansal faaliyetlerin iĢletmelerin rekabet gücü üzerinde büyük etkisi olduğunu vurgulamıĢlardır. Prahalad ve Hamel (1990), Prahalad ve Doz‟dan farklı olarak iĢletmelerin rekabet gücü ile iĢletmelerin temel özellikleri ve bunların nasıl kullanıldığı ve mamullerin müĢteri ihtiyaçlarının karĢılama derecesiyle olan iliĢkisini vurgulamıĢlardır (Prahalad ve G. Hamel, 1990: 79-91).
ĠĢletmelerin uluslararası rekabet gücünü örgütsel, çevresel ve yapısal değiĢkenlerin belirlediği konusunda bir çok bilimsel araĢtırma bulunmaktadır. ĠĢletme yapısı ve performansı üzerinde deneysel bir çalıĢma yapan Peters,
71
yeniliklerin sürekli ön plana çıktığı küresel dünyada, kurallara bağlı, sabit yapılı, kitle üretimi yapan iĢletmelerin değil; esnek, çevreye çabuk uyum sağlayabilenlerin baĢarılı olabileceğini vurgulamaktadır (Peters, 1988: 103-109). Powell iĢletmenin iç yapısal özelliklerini incelemiĢ ve rekabet gücünün ancak çevresel ve içsel yapıların paralelleĢtirilip, uyumlaĢtırılmasıyla süreklilik gösterebileceğini ortaya çıkarmıĢtır (Powell, 1992: 132). Porter‟da iĢletmelerin kendi endüstrileri içinde uygun strateji oluĢturabildiği ölçüde rekabet üstünlüğünü elde edebileceği ve bunu devam ettirebileceğini ifade etmektedir(Porter, 1985: 24- 45). Aaker (1989) yaptığı araĢtırmada iĢletmelerin ülkenin dünyadaki konumunu belirleyen rekabet gücü kaynaklarını uzun bir liste Ģeklinde sunmaktadır. Bu listede iĢletmelerin rekabet gücü kaynakları belirtilmekte ve dünya pazarlarında ayakta kalabilmek için iĢletme yapısının hangi açılardan kuvvetlendirilmesi gerektiğine de inilmektedir. Powell çalıĢmasının sonuç bölümündeki bulgularında stratejik pozisyon almanın rekabet gücüne yaptığı olumlu katkı ya değinmektedir. Bunun yanında pazar niĢi stratejileri ve düĢük maliyetin kârlılıkla olan iliĢkisinin de anlamlı düzeyde olduğu ifade edilmektedir. Porter‟ n çalıĢmalarında belirtmemiĢ olduğu stratejik pozisyon almanın (strategic positioning) organizasyonun özelliklerine dayalı olan bir rekabetçi özellik kazanma tarzı olduğunu vurgulamaktadır (Powell (1992a: 132). Powell‟ a göre kaynağa bağlı teoriden hareket edildiği takdirde, stratejik planlama sürdürülebilir rekabetçi üstünlük üretemez(Powell, 1992: 553). Hitt, Hoskisson ve Harrison (1991) yaptıkları çalıĢmada Ģirket birleĢmeleri, borçlanma imkânlarının artması, insana yapılan yatırımın artması vb. gibi faktörlerin rekabet gücü artıĢına önemli etkisi bulunduğu ifade edilmektedir. AraĢtırmada, yoğun rekabet ortamında güç kaybeden iĢletmelerin hangi araçlar kullanarak kendilerini geliĢtirebileceği ve iĢletmelerin sistemden ne Ģekilde etkilendikleri incelenmiĢtir.
72
3.1.2. Makro Rekabet Gücü Ülkelerin temel ekonomik hedefi, vatandaĢların yaĢam standartlarının arttırılmasıdır. Bu hedef de ancak sahip olunan kaynakların en verimli Ģekilde üretim sürecine aktarılmasıyla gerçekleĢtirilebilir. Bu nedenle rekabet gücü üzerinde çalıĢan bir çok akademisyen, rekabet gücü-verimlilik iliĢkisi üzerine yoğunlaĢmıĢtır. Rekabetçi üstünlük teorisini öne süren ve bu teoriyle ülkelerin rekabet gücü konusunda büyük tartıĢmaların oluĢmasına yol açan Michael E. Porter rekabet gücünün oluĢmasında verimlilik kavramından hareket edilmesi gerektiğini, ülkelerin rekabet gücünün ancak verimlilik artıĢıyla sağlanabileceğini vurgulamaktadır. Porter ülkenin rekabet gücünün artması için verimlilik artıĢından elde edilen getirilerin ülke vatandaĢlarının yaĢam standartlarını arttırmak amacıyla kullanılmasının zorunluluğunu ifade etmektedir (Porter, 1990: 6). Ulusal rekabet gücü üzerinde çalıĢan bir çok akademisyen/araĢtırmacı, bazı ülkelerin ulusal verimliliği yükseltip, küresel pazarlardaki paylarını nasıl arttırdıklarını makro ekonomik faktörlerden yola çıkarak açıklamayı tercih etmiĢlerdir. Bu çalıĢmalarda daha çok ülkelerin piyasalarda güçlü oyuncular olmasına ve büyük pazar paylar elde etmelerine neden olan faktörlerin baĢarılı makro ekonomik politikalar olduğu ve bu politikalarla ulusal rekabet gücünü sürekli geliĢtiren yapılar haline gelinebildiği vurgulanmıĢtır (Çivi,2001:26).
Makro ekonomik yaklaĢımlar ülkelerin genel yapılarından daha çok iĢletmelerin küresel pazarlardaki davranıĢları üzerine oluĢturulmuĢtur. Buradaki temel varsayım ise, iĢletmelerin verimlilik artıĢlarının ülkenin refahını arttırdığı, fakat yaĢanan bu geliĢmelerin endüstrinin ve ülkenin teknolojik ve rekabetçi yapısından oldukça etkilendiğidir. (Dosi, 1982: 147-162) Makro açıdan bakıldığında uluslararası rekabet gücünün çıkıĢ noktası klasik ticaret teorileridir. Daha sonra uluslararası ticareti açıklamak için klasiklerin belirttiği faktörlere ek olarak iĢ gücü verimliliği, sermaye çıktı oranı, insan sermayesi farklılıkları (Baldwin,1971: 126-146), iĢ gücünün reel ücretleri (Hufbauer, 1970) ve ARGE harcamaları (Branson ve Junz, 1971: 285-338) da analiz kapsamına alınmıĢtır. Bu çalıĢmalarda neoteknoloji (neotechnology) ve neokatkı (neoproportions)
73
teorilerinin ortaya çıkıĢına temel hazırlamıĢtır.(Bowen,1985:97-100) Aynı çalıĢmalarda insan sermayesinin eğitim düzeyinin yüksekliği, teknolojik değiĢimin gerçekleĢme hızı, üretim fırsatlarının oluĢumuna yol açan bilgi birikimi, farklılaĢtırılmıĢ ürünler, ölçek ekonomileri ülkelerin rekabet gücünü arttıran faktörler olarak belirtilmiĢtir(Bowen, Learner ve Sveikauskas, 1987: 791-809). Rekabet gücünü karĢılaĢtırmalı üstünlükler teorisinin uzantısı olarak gören çalıĢmalarda (Bank of England, 1982: 369-1375; Durand ve Giorno, 1987: 147-182; Anderton ve Dunnett, 1987: 46-52; Fegerberg, 1988: 355-374) rekabet gücünün uluslararası pazarlara sunulan mal ve hizmetlerin mutlak fiyatındaki üstünlüğün kazanılmasıyla elde edilebileceğine de inilmektedir. Rekabet gücünün belirlenmesinde fiyatın öneminde görüĢ birliği oluĢmasına karĢın, fiyat rekabetinin ölçümü konusunda görüĢ farklılıkları bulunmaktadır. Bank of England (1982) tarafından yapılan çalıĢmada rekabet gücünün ölçülmesinde, üretim sektöründeki ihracat fiyatlar, mutlak ihracat kârlılığı ve mutlak birim iĢ gücü maliyeti temel alınmıĢtır (Bank of England, 1982: 369-375). Birim iĢ gücü maliyeti de daha sonralar en çok kullanılan ölçüt olmuĢtur (Fagerberg, 1988: 46-52). Bu faktörün yaygın kullanılmasının temel nedeni uluslararası karĢılaĢtırma yapabilmeye uygun olmasıdır. Farklı bir yaklaĢım kullanan OECD Ekonomi ve istatistik Departman rekabet gücünü ülkenin ihracat ve ithalat gücünün bir özeti olarak görmüĢtür. Ġhracat rekabet gücü, bulunulan pazardaki fiyat ve üretici pazarındaki fiyatlar arasındaki oran olarak tanımlanmaktadır. Ġthalat rekabet gücü ise ana ülke pazar fiyatı ve gidilen ülkedeki ithalat fiyatı (diğer rakiplerin arz fiyatları ) arasındaki oran baz alınarak hesaplanmaktadır(Durand ve Giorno, 1987: 148-150). Corden(1994:23-27) literatürdeki rekabet gücü üzerinde yapılmıĢ çalıĢmaları ve tanımlamaları inceledikten sonra ülkedeki rekabet gücünün azalmasına neden olan faktörlerin esnek olmayan reel ücret düzeyleri ve düĢük tasarruf oran olduğunu belirtmekte, uluslararası piyasaların ekonomik büyüme ve yaĢam standartlar üzerinde büyük etkisi olduğunu da vurgulamaktadır(Blecker,1998: 495-498).
Hatsopoulos, Krugman ve Suners rekabet gücünün artıĢını, yaĢam standartlarında kabul edilebilir bir iyileĢmeyle birlikte, ülkedeki dıĢ ticaret dengesinin sağlanabilmesine bağlamaktadır. Neoklasik tarzdaki bu tanımda, dıĢ
74
ticaret dengesinin sağlanıp, faaliyet düzeyinin arttırılmasında göreceli fiyat değiĢmelerinin etkili olduğunu vurgulanmaktadır(Hatsopoulos, Krugman ve Suners, 1988:299). Post-Keynesyen yaklaĢımda ise, yukarıdaki neoklasik yaklaĢıma alternatif bir yaklaĢım kullanılmıĢtır. Bu tanımda ülkenin kronik dıĢ ticaret açıklarının azaltılması için gelirlerde ya da istihdamda azaltma yapılması zorunluluğu karĢısında ülkenin rekabet gücünün zayıflayacağı görüĢü vurgulanmıĢtır(Blecker, 1998: 495-498). Fiyat rekabetine dayalı yaklaĢımların sonrasında rekabet gücünü dıĢ ticaret açısından inceleyen yaklaĢımlar ortaya çıkmıĢtır. Bu yaklaĢımlarda rekabet gücü, 28 ülkenin ihracat, ithalat performansı, ihracat-ithalat oranı, dıĢ ticaret bilançosu ile iliĢkilendirilmiĢtir. Bu kapsamda iĢ gücü (yapısı ve yoğunluğundaki değiĢim), teknoloji (geliĢim hızı ve düzeyi), sermaye (yapı ve hareketliliği), yönetim ve organizasyon (know-how ve yapısı ) ve devlet politikaları gibi ülkeye özgü çeĢitli bağımsız değiĢkenler rekabet gücü açısından irdelenmiĢtir(Waheeduzzaman ve J. K. Ryans, 1996: 9-14). Hoskins ve McFadyen (1998) ise rekabet gücünün arttırılmasında ölçek ekonomilerinden yararlanılmasının önemini vurgulamaktır. Moller de ülkelerin sürekli geliĢmeyi sağlayabilmesi için alt yap yatırımlara önem vermesi gerektiği ve bu tür yatırımların sürekliliğinin sağlanmasının gerekliliği üzerinde durmuĢtur(Moller, 1998: 9). Fagerberg‟in geliĢtirdiği modelde ise ülkenin uluslararası rekabet gücünün, fiyat, teknoloji ve dağıtım kapasitelerinden etkilendiği açıklanmaktadır(Fagerberg,1988: 355-373). Clegg‟in beĢ ülkeyi ( Ġngiltere, ABD, Bat Almanya, Ġsveç ve Japonya) baz alarak yaptığı diğer bir ampirik çalıĢmada, uluslararası rekabet gücünün ölçülmesinde ihracat, ithalat ve üretim yapılarına ek olarak teknoloji yoğunluğu, sermaye yoğunluğu, iĢ gücü yetenekleri ve yönetimin kompleksliği gibi faktörler de dikkate almıĢtır(Clegg, 1987: 8-17). Michael E. Porter ülkelerin rekabet gücünü araĢtırdığı çalıĢmasında yeni bir teorik yapı oluĢturmuĢtur. Elmas Modeli olarak adlandırılan çalıĢmada, bir ülkedeki iĢletmelerin rekabetçi üstünlükleri arttırmalarının dört ana faktöre bağlı olduğu vurgulanmaktadır. Bu faktörler, faktör koĢullar , talep koĢullar , ilgili ve
destek endüstrileri ve iĢletme stratejileri olarak belirlenmiĢtir. Yukarıdaki dört faktöre ek olarak, elmasın dıĢında kalan Ģans ve devlet politikaları da, ülke
75
rekabet gücüne etki eden faktörler olarak nitelenmektedir. Modeldeki altı faktör karĢılıklı olarak sistemi güçlendirmektedir(Porter, 1990: 73-85). Porter‟n Elmas Modeli akademik yazında oldukça farklı tepkiler almıĢtır. Porter‟n modeli ülkelerin rekabetçi üstünlüklerini uluslararası ekonomi ve rekabet stratejisiyle birlikte geniĢ Ģekilde açıkladığı için övülmüĢ (Grant, 1991: 114-135) ancak, sadece ABD, Japonya, Almanya gibi geliĢmiĢ ülkeleri açısından uygun olan bu modelin daha küçük ve geliĢmekte olan ülkeler için genelleĢtirilebilmesinin hatalı olduğu ileri sürülmüĢtür(Rugman, 1991: 61-64). Bu eleĢtirilerden sonra Rugman ve D Cruz(1993: 17-39) interaktif çifte elmas yaklaĢımını geliĢtirmiĢlerdir. Çifte elmasta küçük ülkelerin rekabet gücünün, kendi ülke elmasları ve geliĢmiĢ üç dev ülkenin (ABD, Japonya ve Avrupa Birliği) elmaslarına göre oluĢtuğu vurgulanmaktadır. Dunning ise, Porter‟n modeline farklı açılardan eleĢtiri getirmektedir. Dunning, Porter dünya ekonomik yapısını oluĢturan güçlerin dinamik görünümlerini dikkate almadı ve özellikle küresel dünyanın bir parçası olmaya zorlayan çeĢitli faktörler ve doğrudan yabancı yatırımlar dinamik elmas modelinde hiç iĢlemediği için eleĢtirmektedir (Dunning, 1992:135-168 ve Dunning, 1993: 7-15). Dunning çok uluslu Ģirketlerin (ÇU) ülkelerin geliĢmesinde önemli katkı sağladığını vurgulamaktadır. Porter‟ ın eksik bıraktığı bu yön ayrıca Rugman ve Vebreke(1993) tarafından da eleĢtirilmiĢtir (Rugman ve Vebreke, 93:71-84). Porter‟ın modelinde eksik olan ya da yeterince önemsenmeyen teknolojik yapı ve bilimsel geliĢmeler, uluslararası iĢletmeler (Narula, 1993:85-107), iĢ gücü maliyetleri ve döviz kurlarının (Daly, 1993:119-134) uluslararası rekabet gücü üzerindeki etkileri, farklı çalıĢmalarda vurgulanmıĢtır.
Narula (1993), Porter(1990)‟n geliĢtirdiği ve daha sonra da Dunning‟in (1992) yeniden adapte ettiği uluslararası rekabet gücünü açıklayan teorilerin, ekonomik kalkınmaya ve rekabetçi üstünlükleri statik bir çerçevede ele almalarını eleĢtirmektedir. Narula ülkenin rekabet gücüne farklı Ģekillerde destek veren dinamik faktörlerin modeldeki eksikliğinin, yaklaĢımların açıklayıcı özelliğini kaybettirdiğini belirtmekte, çalıĢmada teknolojiyi ve teknoloji birikiminin
76
sağlanması için yapılan faaliyetlerin de model kapsamında yer almasının gerekliliğini vurgulayıp, teknolojinin dıĢsal bir faktör olmadığını, sadece ürün bazında değerlendirilmemesi gerektiğini ifade etmektedir. 3.2. Rekabet Gücü Ölçüm Yöntemleri Rekabet gücü göstergeleri verimlilik ve büyümeyi destekleyen unsurlar hakkında gerekli bilgiyi vererek doğru politika ve kurumsal iyileĢtirmelerin yapılmasını sağlayabilir. Rekabet gücünü ölçmeye yarayan çeĢitli ölçütler vardır bunlardan bazıları: Yerli Kayna Maliyeti (YKM/DRC), AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük (AKÜ/RCS), AKÜ2, RCA2, ihraç pazarları içindeki pay, net ihracat oranı, ihracat/ithalat oranı, ithalat nüfus oranı, uluslararası rekabete maruz kalma, sektör içi ticaret, ARGE etkinliği, patentler, fiyat-maliyet marjı, kar marjı‟dır. 3.2.1. Yerli Kaynak Maliyeti Analizi (YKM) Yerli Kaynak Maliyeti Analizi kuramı bir malın üretimindeki yerli kaynak maliyetini tahmin etmeyi amaçlar ve ara malları dünya fiyatlarıyla ve diğer tüm yerli girdi fiyatlarını da ülkenin gerçek fırsat maliyetleri olarak kullanılır. Böylece, bir malın üretiminde fiyat oluĢumunu bozan bütün etkiler dikkate alınmıĢ olur. Bu metodun amacı, piyasada fiyat oluĢumunu bozan hiçbir müdahalenin olmadığı zaman ortaya çıkması beklenilen bölge fiyatları hesaplamaktır. YKM/DRC ile yurt içi katma değer ile uluslararası katma değer karĢılaĢtırılmaktadır (DPT Planlama Dergisi,2002:230). Bir malın YKM/DRC katsayısı, o malın bazı temel faktörlere göre (iĢgücü, sermaye) fırsat maliyetini ülke fiyatları ile oluĢan katma değerini karĢılaĢtırır. Eğer tahmin edilen katsayı, 1‟den büyük ise kaynaklar bir baĢka alternatif alanda daha verimli kullanılabilir ve kaynakların o ürünün üretilmesi ve verimli kullanılamadığını ortaya koyabilir. Eğer katsayı 1‟den küçük ise kaynaklar nispi olarak verimli kullanılmaktadır, sonucu çıkarılır.(Demir,2002:2)
YKM/DRC yöntemi karĢılaĢtırmalı üstünlükleri gösteren bir ölçüt olarak da düĢünülebilir. Sonuç olarak ürün için hesaplanan YKM/DRC katsayısı 1‟den küçük ise uluslararası karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahiptir denilebilir. Çünkü yurt
77
içinde 1 birim katma değer yaratmak için diğer ülkelerden daha az kaynak kullanılmaktadır(DPT Planlama Dergisi, 2002:230). YKM/DRC Hesaplama Yöntemi ġu verilerin derlenmesini ve birbiriyle iliĢkilerinin tahlilini sağlamaktadır.
DRCj = ( hVhjSh + n hDnjVhnSh)/(1- imij- fRfVfj) Vhj = h. yerli faktör girdi/miktarı j. Katma değer oluĢturma süreci (dıĢ ticareti olan girdi) Sh = h. faktörün/girdisinin gölge fiyatı Vhn = h. kullanılan yerli girdi, n. Katma değer oluĢturma süreci (dıĢ ticareti olmayan girdi) Dnj = DıĢ ticareti olmayan n. girdi miktarı bir birim j. üretmek için Rf = Yabancıların faktörlerini kullanmaları sonucu elde ettikleri kaynak getirisi (f), bir birim j. malın üretiminde mij = DıĢ ticareti olan i. girdisinin miktarı j. malın bir birim üretiminde kullanılan Temel kavram bu ölçütlerde gölge fiyatlardır. Bu modeli uygulayabilmek için bazı basitleĢtirici varsayımlarda bulunmak faydalı olmaktadır. Bazı varsayımlar Ģunlardır; faktör piyasalarında fiyat oluĢumuna bozan herhangi bir etkinin olmadığı, yabancı iĢgücü kullanılmadığı ve de dıĢ ticareti olmayan mal yok kabul edildiğinde formül basitleĢmektedir.(DPT Planlana Dergisi,2002:231) Bu varsayımlardan ilki olan piyasada oluĢan fiyatlara müdahale edilmediği varsayımı fazla gerçekçi değildir fakat, bu varsayım iĢlemleri kolaylaĢtırdığı için yapılmaktadır. Ġkinci varsayım olan yabancı iĢgücünün olmadığı varsayımı ise sektör ve Türkiye‟de ki pek çok sektör için gerçekçi bir varsayımdır(DPT Planlama Dergisi, 2002:231).
DRCj = VhjSh Pj (1-mij)
78
3.2.2. Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler (AKÜ/RCA) Neoklasik iktisatçılar uluslararası serbest dıĢ ticarette kazanan yada kaybeden olmadığını, ihtisaslaĢma yoluyla bütün ulusların dıĢ ticaretten karlı çıktığını savunurlar. KarĢılaĢtırmalı üstünlükler teorisi ülkelerin fiziki ve insan kaynaklarına dayanır. Ricardo modelinde iki ülkenin dıĢ ticarette ihtisaslaĢması için malların fiyatlarının mutlak olarak diğer ülkeden ucuz olması gerekmez, iki mal arasında göreli fiyat farkı da ihtisaslaĢmayı sağlar. H-O modelinde ise, ülke daha ucuz olan girdiyi daha yoğun kullanarak ihtisaslaĢma sağlanır(DPT,Planlama Dergisi,2002:231). AçıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler katsayısı bir ülkenin karĢılaĢtırmalı üstünlüğü olan malları belirlemek için kullanılan ölçütlerdendir. Çünkü, karĢılaĢtırmalı üstünlüğü doğrudan ortaya koyan bir katsayı yoktur. Bunu en iyi ortaya koyan (ikinci değerdeki) katsayılar olarak AKÜ/RCA katsayıları türetilmiĢtir. Bunlar içinde en çok kabul gören katsayılar aĢağıda verilmiĢtir. Bu katsayılar, dıĢ ticaret verileri kullanılarak elde edilir. (Demir,2002:3) AKÜ/RCA ve RXAi katsayıları ihracat verileri kullanılarak hesaplandığı için daha sağlıklı kabul edilmektedir. Geleneksel olarak az sayıda ürün ihraç eden bir ülkede, bu katsayıların yüksek çıkması, her zaman o ülkenin rekabet gücü olduğu anlamı taĢımayabilir. Ġhracat teĢviklerinin olması durumunda da, bu katsayılar gerçekte olması gerekenden yüksek çıkar. Yine de RCA katsayısı daha gerçekçi sonuçlar vermektedir. Çünkü, genellikle ithal ürünler üzerine gümrük vergileri konulduğundan, serbest ticaretin olmadığı 3.dünya ülkelerinin rekabet konumunu daha gerçekçi açıklar. AKÜ/RCA-2 katsayısı ithalatı da göz önüne aldığı için gümrük vergilerinin olduğu andaki rekabet gücünü gösterir. Fakat, liberalleĢme sonrası eğer gümrük vergileri düĢerse, dengenin nasıl oluĢacağı bilinemeyeceği için rekabetçi konumun sürdürüp sürdürülemeyeceği hususuna cevap veremez (DPT,Planlama Dergisi,2002:231). AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler kavramı geleneksel dıĢ ticaret teorilerinden kaynaklanmaktadır. Balassa (1965) tarafından formüle edilen orijinal Balassa RCA indeksi aĢağıdaki gibidir;
79
B = (Xij / Xit) / (Xnj / Xnt) Burada X ihracatı, i bir ülkeyi, j bir malı, t bir mal grubunu, n ise bir ülke grubunu temsil etmektedir. B, gözlemlenen dıĢ ticaret yapısına dayanmakta olup, belirli bir ülke grubunun ihracat performansını dikkate alarak, bir ülkedeki bir malın ihracatının o ülkenin toplam ihracatı içindeki göreli payını göstermektedir. B>1 ise, o mal için bir karĢılaĢtırmalı üstünlük mevcut demektir (Küçükkiremitçi, 2006:1). Balassa'nın RCA teorisini ortaya atmasından sonra, Vollrath (1991) bilhassa tarım sektöründeki rekabeti irdeleyerek, RCA için üç alternatif ölçüm yöntemi geliĢtirmiĢtir (Vollrath, 1987 ve 1989; Vollrath ve Vo, 1990). Bu ölçümlerden ilki Göreli DıĢ Ticaret Üstünlüğü (Relative Trade Advantage-RTA) olup, ihracat yanı sıra ithalatı da dikkate almaktadır. RTA; Göreli Ġhracat Üstünlüğü (Relative Export Advantage- RXA) (Balassa indeksine eĢittir) ile Göreli Ġthalat Üstünlüğü (Relative Import Advantage-RMA) arasındaki fark seklinde hesaplanmaktadır (Küçükkiremitçi, 2006:2). RTA = RXA – RMA Burada, RXA = B ve RMA = (Mij / Mit) / (Mnj / Mnt) dir. M, ithalatı göstermektedir. Dolayısıyla, RTA = (Xij / Xit) / (Xnj / Xnt) - (Mij / Mit) / (Mnj / Mnt)
80
olmaktadır. Vollrath'ın ikinci ölçüm yöntemi RXA'nın dogal logaritması seklinde olup (ln RXA), üçüncü yöntemi ise AçıklanmıĢ Rekabetçilik (Revealed Competitiveness-RC) olarak aĢağıdaki gibi formüle edilmektedir. RC= ln RXA - ln RMA Vollrath, RCA değerinin sıfırdan büyük/(küçük) olması durumunda rekabet gücü olduğunu/(olmadığını) ifade etmiĢtir. Gerek Balassa, gerek Vollrath'ın temel yaklaĢımları, bir ülkenin baĢka bir ülkeye veya ülkeler grubuna göre, belirlenmiĢ bir mal (sektör) bazında rekabet gücü olup olmadığını belirlemektir. 3.2.3. Rekabet Gücünün Diğer Göstergeleri Firma, alt sektör/iĢkolu, sektör veya ülke düzeyinde olsun, birçok ek göstergelerle rekabet durumunu izlemek mümkündür. 3.2.3.1. İthalat Nüfus Oranı Ġthalatın toplam yurtiçi talebe oranı olarak hesaplanmaktadır. (Demir,2002:4) ĠTHNÜFOi= M *100 ÜRETi + Mi-Xi Burada Üreti: i sektörüründeki toplam üretimi, Mi: i sektöründeki toplam ithalatı, Xi: i sektöründeki toplam ihracatı göstermektedir. Ġthalat nüfus oranı, yurtiçi talebin ithalat ile karĢılanma oranını gösterir ve her zaman artı (+) değerde olmalı ve değerin yüzde 0-100 arasında değiĢmelidir. 3.2.3.2. Uluslararası Rekabete Maruz Kalma Düzeyi Yurtiçi talebin içinde ithalatın payını ve o sektörün ihracata yönelme düzeyini gösteren bir değiĢkendir.(Demir,2002:4)
81
Bu gösterge, sektörlerin hangi oranlarda yurt dıĢı rakipler ile
karĢılandığını göstermektedir. Ġhracat/üretim ile yurt dıĢındaki rakiplerle yurt
dıĢında karĢılanma oranını, ithalat nüfus oranı da yurt içinde yabancı rakiplerle
iç pazarı paylaĢma oranlarından oluĢmaktadır (DPT Planlama Dergisi,
2002:232).
3.2.3.3. Net İhracat Oranı
Net ihracatın göreli büyüklüğünü gösteren bir değiĢkendir.(Demir,2002:4)
NETĠHRi = (Xi-Mi) *100
(Xi+Mi)
Burada; Mi: i sektöründeki toplam ithalat, Xi: i sektöründeki toplam
ihracattır.
3.2.3.4. İhracat/İthalat Oranı
Bir sektörün dıĢ ticarette uzmanlaĢma düzeyini ihracat/ithalat oranı
gösterir.(Demir,2002:4)
XMRi = Xi/Mi*100
3.2.3.5. Sektör İçi Ticaret(SİT)
SĠT endeksi aynı sektördeki çift yönlü ticareti gösterir. Endeks sıfır ve 100
arasında değiĢir. Eğer bir ülkenin bir sektörde ithalat ve ihracatı birbirine
oldukça yakın miktarda ise SĠT endeksi 100‟e yaklaĢır. SĠT endeksi her bir
sektördeki sektör içi ticareti ölçmek için TSĠT endeksi ise toplulaĢtırılmıĢ
sektörler için ve toplam sanayi için sektör içi ticareti ölçmek amacıyla
kullanılmaktadır. (DPT Planlama Dergisi, 2002:233)
82
Endeksin %100‟e yakın olması sektörde ithalat ve ihracatın birbirine
yakın olduğunu gösterir. Bu endeks çift yönlü dıĢ ticareti göstermektedir. Dünya
ile bütünleĢmenin kaba bir ölçüsü olarak algılanabilir. Çünkü o sektörde hem
yüksek miktarda ihracat hem de ithalat vardır. (Demir,2002:5)
3.2.3.6. Ar-Ge
AraĢtırma-geliĢtirme, Ģirket alt sektörü, sektör ülke boyutlarında rekabet
gücünün ve büyümenin ana unsurlarından biridir. Ülke boyutunda, sektör ve alt
sektör boyutlarında AR-GE faaliyetlerini değerlendirmenin çeĢitli yolları vardır.
(Demir,2002:5):
1) Ġlk olarak girdi ölçütleri yoluyla değerlendirmedir. Bunlar, AR-GE
harcamalarının miktarı ya da bilim adamı ve/veya araĢtırmacı sayısı olarak
kabul edilir.
2) Diğer yol ise çıktı ölçütleri ile değerlendirmektir. Burada ise bilimsel
yayınlar ölçü kabul edilmekte olup teknoloji alanında bu gösterge, patent
sayıları olarak kabul edilmektedir.
Yukarıdaki inceleme ülkelerin araĢtırmalarına pazar ekonomisi ortamında
sürdüğünü ve araĢtırma konularının seçimi ile sonuçlarının değerlendirilmesinin,
dolayısıyla araĢtırma maliyetlerinin, piyasa talebini yansıttığını varsaymaktadır.
Oysa, baĢta geliĢmekte olan ülkeler olmak üzere pek çok ülkede araĢtırmalar
için yapılmıĢ olan harcamalar bunların katma değere dönüĢme oranının
beklendiği kadar etkilememektedir. Bu nedenle bu tür ülkelerde yapılmıĢ
araĢtırmaların ne kadarını gerçek kullanıma girdiği, üretimi etkilediği ve iĢ
ortamını düzenlediği ayrıca araĢtırılması ve izlenmesini gerektiren bir konudur.
83
AR-GE harcamalarının artmasıyla ülkenin rekabet gücünün artacağı varsayımı bu ülkeler açısından tartıĢmalıdır. Aynı Ģekilde, dıĢardan alınan iĢ bilgisi ve diğer girdilerin hangi etkililikte kullanıldığı da geliĢmiĢlik düzeyi ile ilgili bir husustur (DPT Planlama Dergisi, 2002:234). Bu nedenle, firmaların kendi alanlarındaki yurtiçi ve yurtdıĢı diğer firmalar ile, özellikle alt sektörlerin yurtdıĢı diğer alt sektörlerle kıyaslama çalıĢmaları yürütmeleri gereklidir. AR-GE göstergelerinin ayrıntılandırılması ve patent sayıları, patentlerin uygulamaya konulması gibi göstergelerle birlikte değerlendirilmelidir. (Demir,2002:5) 3.2.3.7. Patentler-Açıklanmış Teknolojik Üstünlük Ġlgili ülkenin, bir sektördeki ABD patent bürosundaki payının, o ülkenin toplam ABD patent bürosu içindeki payına bölünmesi ile bulunur. Katsayı birden büyük ise nispi olarak üstünlük göstermektedir. Bu tür kıyaslamaların yurt içi ve yurt dıĢı birçok farklı seçeneklerin yapılması mümkündür. (Demir,2002:5) 3.2.3.8. Fiyat-Maliyet Marjı Çıktıdan, girdi, ücret, faiz, kira, reklam harcamalarının farkının düĢülüp çıktıya bölünmesidir. Bu marj net bir kâr tanımı olarak anlaĢılmamalıdır. Bu marjın içinde amortisman ve vergiler dahildir. Bu nedenle gayri safi bir kârlılık ölçüsü olarak kullanılabilir.(Demir,2002:5) 3.2.3.9. Kâr Marjı Katma değerden iĢgücüne yapılan ödemenin çıkarılıp kalanın çıktıya bölünmesi ile bulunur. ĠĢyerinin verimliliğine bağlı olarak ne kadar kâr ya da zararda olduğunu gösterir.(Demir,2002:6) 3.3. Türkiye Petrol Sektörünün Rekabet Gücünün Ölçülmesi
Rekabet edebilirliğin ölçütü olarak karĢılaĢtırmalı üstünlüğün hesaplanmasında farklı yaklaĢımlar bulunmaktadır. Bu yaklaĢımlar yukarıda değinilmiĢtir. Bu bölümde, Türkiye petrol sektörünün karĢılaĢtırmalı üstünlüğü ve rekabet gücünü analiz etmek için Balassa‟nın AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı
84
Üstünlükler (Revealed Comparative Advantages-RCA) indeksi ve Vollrath‟ın Rekabet Gücü indeksi kullanılmıĢtır. RCA yaklaĢımında ticaret sonrası verilere dayalı olarak ölçüm yapılmakta ve uluslararası ticaretin ürün birleĢiminin ülkeler arasındaki göreli maliyetler kadar fiyat dıĢı faktörleri de yansıttığı varsayılmaktadır. Bu varsayım, ticareti yapan ülkeler arasındaki karĢılaĢtırmalı üstünlükleri „açıklamak‟ amacıyla yapılmaktadır (Eroğlu, Özdamar, 2006:96-97). Balassa söz konusu indeksi Ģu Ģekilde formüle etmiĢtir: RCA ij= (x ij / X j)/ (x iw / X w) Burada RCAij, j ülkesinin i malı için açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler indeksini göstermektedir. xij, Xj, xiw ve Xw ise sırasıyla j ülkesinin i malı ihracatını, j ülkesinin toplam ihracatını, i malı dünya ihracatını ve toplam dünya ihracatını göstermektedir. Endeksin birden büyük bir değer alması, j ülkesinin i malında karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahip olduğunu ifade etmektedir. BaĢka bir ifadeyle, o malın ülkenin toplam ihracatı içinde payı, dünya ticaretindeki payından daha büyüktür. Birden küçük endeks değeri ise o malda karĢılaĢtırmalı dezavantaj olduğunu ifade etmektedir. Söz konusu alternatif AKÜ indekslerinin bir kısmı, çok basit ve bu yüzden karĢılaĢtırmalı üstünlükleri ölçmek açısından yetersiz bulunmuĢtur. Salt üretim ve piyasa payına dayalı bu indeksler, ekonomideki bir mal, sektör veya alt sektörün rekabetçi durumu hakkında çok az bilgi verebilmektedir. Bu yüzden uluslararası rekabetin ölçümünde daha karmaĢık ve kapsamlı ölçümler önerilmiĢtir (Çakmak, 2005:70).
Vollrath (1991), RCA‟yı sadece ihracatı hesaba aldığı için eleĢtirmiĢ ve ithalat verilerini de endekse dahil etmiĢtir. Vollrath AçıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlüklere yönelik üç alternatif tanımlama yapmıĢtır. Ġhracat kadar ithalatı da kapsayan ilk göstergeyi göreli ticaret avantajı (RTA) olarak tanımlamıĢtır. Söz
85
konusu indeks, Balassa indeksine eĢit olan göreli ihracat avantajı (RXA) ile göreli ithalat avantajı (RMA) arasındaki farklı olarak hesaplamaktadır. RXA ij = (X i j/ X nj) / (X ir / X nr) RMA ij = (M ij / M nj) / (M ir / M nr) RTA ij = RXA ij – RMA ij RC ij = Ln (RXA ij) – Ln (RMA ij) Burada, RTA ij = j ülkesinin i malında göreli ticaret avantajını RXA ij = j ülkesinin i malında göreli ihracat avantajını RMA ij = j ülkesinin i malında göreli ithalat avantajını RC ij =j ülkesinin i malında göreli rekabet üstünlüğü indeksini göstermektedir. Vollrath RC indeksinin, arz ve talep dengesini içerdiği için daha tercih edilebilir bir indeks olduğunu belirtmektedir. Çünkü RC indeksi, bir ülke veya malın karĢılaĢtırmalı üstünlüğünü daha iyi yansıtmaktadır (Vollrath, 1991: 276). Ancak söz konusu indeks bazı kısıtlamalara da sahiptir. Özellikle iki yanlı ticaretin söz konusu olmadığı durumlarda (ya ithalat ya da ihracat sıfırsa), indeksin uygulanması sınırlı kalacaktır. Diğer yandan RTA ise belli bir mal grubunun ya da endüstrinin açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlüğünde, ihracat ve ithalatın üstünlüklerinin göreli katkısını ölçme potansiyeline sahiptir. Bu üç indeks birlikte ele alındığında Vollrath, RXA indeksinin ise pratikte daha yaygın kullanıldığını kabul etmektedir (Vollrath, 1991: 276–277). Burada pozitif değerler karĢılaĢtırmalı avantajı, negatif değerler ise karĢılaĢtırmalı dezavantajı gösterir.
Vollrath‟ın formülü tekrar ifade edilerek, RCA için kullanılacak hesaplanacak yöntemi aĢağıdaki gibi olacaktır.
86
RC=[ln(Xij/Xit)/(Xnj/Xnt)] – ln[(Mij/Mit)/(Mnj/Mnt)] RC=ln (Xij/Xit)-ln(Xnj/Xnt) – ln (Mij/Mit)+ln(Mnj/Mnt) Türkiye petrol sektörünün karĢılaĢtırmalı üstünlük ve rekabetçiliğinin belirlenmesini amaçlayan bu çalıĢmada, Vollrath‟ın yaklaĢımı temel alınmıĢtır. SITC Rev.3 uluslararası mal sınıflaması kullanılmıĢtır. ÇalıĢma 1996-2005 yıllarını kapsamaktadır. Petrol ve petrol ürünleri mal grupları iki ve üç haneli alt sektörlere ait, Balassa‟nın AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler Ġndeksi hesaplanmıĢtır. Daha sonra ise Vollrath‟ın indeksi yardımıyla söz konusu endüstrilerin toplam mal grupları açısından rekabet gücü belirlenmiĢtir. ÇalıĢmada kullanılan tüm ihracat ve ithalat değerleri, BirleĢmiĢ Milletler Ġstatistik Bölümünün “Commodity Trade Statistics Database (COMTRADE)” adlı verilerden derlenmiĢtir. Söz konusu verilere BirleĢmiĢ Milletler Ġstatistik Bölümü‟nün Ġnternet adresinden (http:www.unstats.un.org/unsd/databases.htm) ulaĢılmıĢtır. SITC Rev.3‟e göre petrol ve petrol ürünlerinin çalıĢma kapsamına alınan iki ve üç haneli ürün grupları aĢağıda verilmiĢtir: (SITC-33) : Petrol ve Petrol Ürünleri (SITC-333) :Ham Petrol (Rafineride iĢlenmemiĢ petrol) (SITC-334) :Petrol Ürünleri (Rafine edilmiĢ petrol ürünleri; Benzin, Motorin, Kalorifer Yakıtı,Fueloil-6, Gazyağı vb.) (SITC-335) :Artık Petrol Ürünleri (Asfalt, Zift, Banzol,Toluol, Parafin, Vazelin, Katranlar, Petrol Bitumeni, Mineral yağ kalıntıları vb.)
Yukarıda sunulan teorik arka plan çerçevesinde Türkiye petrol ve petrol ürünlerinin Dünya piyasasında açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlük ve rekabet gücü incelenmiĢtir. Bu amaçla 1996-2005 döneminde Balassa‟nın RCA indeksi,
87
hem SITC iki haneli ürün grubu hem de üç haneli her bir alt sektör için hesaplanmıĢtır. Sonuçların yer aldığı Tablo.6 görüleceği gibi, gerek iki gerekse de üç haneli ürün gruplarında birden küçük bir değer alan Petrol ve petrol ürünleri AKÜ indeksi, bu ürün gruplarında karĢılaĢtırmalı üstünlüğün mevcut olmadığını göstermektedir. Tablo.6 Türkiye Petrol ve Petrol Ürünleri Sektörünün Alt Ürün Grupları Ġtibariyle AKÜ Ġndeksi (1996-2005)
Yıllar
33
333
334
335
1996
0,1823
0,0009
0,1774
0,004
1997
0,1341
0,0004
0,1296
0,0041
1998
0,2123
0,0024
0,2055
0,0044
1999
0,2109
0,0035
0,2021
0,0053
2000
0,1153
0,0021
0,1078
0,0054
2001
0,1748
0,0013
0,1677
0,0057
2002
0,2616
0,0013
0,2561
0,0042
2003
0,2383
0,0008
0,2328
0,0047
2004
0,2268
0,0007
0,2239
0,0029
2005
0,3035
0,0018
0,297
0,0046
Kaynak: UN, Commodity Trade Statistics Database (COMTRADE) verilerine dayanılarak hesaplanmıĢtır. Yukarda elde edilen bulguların birden küçük değerler olması Türkiye‟nin petrol ürünleri sektöründe dünya piyasalarında rekabet dezavantajı olduğunu gösteren bundan önceki çalıĢmaları doğrulamaktadır. Vollrath‟ın AKÜ indeksine alternatif olarak tanımladığı RTA ve RC indeksleri Tablo.7‟de gösterilmektedir. Yaptığımız on yıllık incelemede Vollrath‟ın yorumuna göre de Türkiye petrol ve petrol ürünleri sektöründe Dünya piyasalarında karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahip değildir.
88
Tablo.7 Türkiye Petrol ve Petrol Ürünleri Sektörünün Vollrath Ġndeks Değerleri (1996-2005)
Yıllar
RTA
RC
33
333
334
335
33
333
334
335
1996
-1,1795
-1,1632
0,0111
-0,0274
-2,0111
-7,2155
0,0649
-2,0541
1997
-0,9956
-0,9706
-0,0055
-0,0195
-2,1312
-7,8231
-0,0416
-1,7571
1998
-0,9389
-0,9291
0,0122
-0,0220
-1,6905
-5,9754
0,0612
-1,7914
1999
-1,2723
-1,1699
-0,0890
-0,0134
-1,9506
-5,8137
-0,3650
-1,2597
2000
-1,0983
-0,9053
-0,1839
-0,0090
-2,3535
-6,0744
-0,9955
-0,9766
2001
-1,2532
-1,1832
-0,0568
-0,0132
-2,1006
-6,8282
-0,2915
-1,1961
2002
-1,1244
-1,0657
-0,0456
-0,0130
-1,6674
-6,7036
-0,1638
-1,4143
2003
-0,9354
-0,8514
-0,0743
-0,0097
-1,5942
-6,9630
-0,2769
-1,1235
2004
-0,7578
-0,6945
-0,0519
-0,0114
-1,4681
-6,8999
-0,2085
-1,5992
2005
-0,6482
-0,6614
0,0205
-0,0073
-1,1430
-5,8973
0,0714
-0,9479
Kaynak: UN, Commodity Trade Statistics Database (COMTRADE) verilerine dayanılarak hesaplanmıĢtır. Enerjide petrol‟ün ağırlıkla ithal edildiği Türkiye‟de çıkan sonuçlar bizi ĢaĢırtmamakla birlikte, yıllar itibari ile incelediğimizde; Türkiye‟de petrol kaynaklarının çok sınırlı olması, aramalarda yıllar
itibari yeterli geliĢmenin sağlanamaması, çıkan ham petrol‟ün Türkiye‟nin kendi tüketiminin küçük bir kısmını karĢılaması gibi sebeplerden dolayı indekste de (333) ham Petrol‟ün yıllar itibari ile düĢük rekabet avantajı durumunun değiĢmemekle birlikte dalgalandığını görüyoruz. Diğer iki gruba göre rekabet gücü çok daha düĢük. Rafine edilmiĢ petrol ürünlerinin rekabet gücünün düĢük olmasına
rağmen son yıllarda artan belli baĢlı ülkelerdeki enerji ithalatındaki çeĢitlenme ve dolayısıyla Türkiye iĢlenmiĢ petrol ihracatın artması Ham petrol ve artık petrol ürünlerine nazaran daha iyi bir konumda olduğu görünmektedir.
89
Tablo.8 Türkiye Petrol Sektörü Net Ġhracat Oranı
Yıllar
NETİHR
1996
-89
1997
-91
1998
-83
1999
-84
2000
-91
2001
-84
2002
-78
2003
-78
2004
-77
2005
-72
Tablo.8‟de Türkiye Petrol Sektöründe Net Ġhracat Oranı yıllar itibariyle hesaplanmıĢtır. Net ihracatın göreli büyüklüğünü gösteren tabloda, Ġthalatın yanında ihracatın çok düĢük kalması rakamlara (-) olarak yansımıĢtır. Ancak incelenen on yıl itibari ile rakamların büyümesi ihracatın arttığını ifade etmektedir.
90
SONUÇ Dünya‟da ve Ülkemizde sosyal ekonomik kalkınmanın en ağırlıklı temel girdisi olan enerjiye, gün geçtikçe daha fazla gereksinim duyulmaktadır. Dünya nüfusunun artması ve teknolojinin geliĢimi ile birlikte enerji tüketiminin de artıĢı, bu sektörde oluĢan geliĢme ve değiĢimlerin yakından izlenmesini gerekli kılmaktadır. Petrol‟ün günümüz dünya ekonomi ve siyasetindeki önemi tartıĢılmaz bir gerçektir. Kullanım alanının yaygınlığı arz-talep dengesi içinde bu ürüne bağımlılığı arttırmıĢ ve sonuçta; bu özelliği ile petrol, yer küre içinde diğer kaynaklardan ayrılarak stratejik bir konuma gelmiĢtir. Petrolü geliĢen sanayi ve endüstrileri içinde kullanmaya baĢlayan ülkeler, petrolün bu stratejik önemini kavramıĢ ve yeryüzünde petrole dayalı bir siyasi paylaĢım ve hareketlenme izlenmiĢtir. Petrol sektöründe temel amaç; petrol ürünleri talebinin kesintisiz, güvenilir, ekonomik olarak ve rekabet gücü sağlayan yüksek teknolojileri kullanarak uluslararası standartlara uygun üretilebilen ürünlerle temin edilmesi ve bunu tüketiciye en uygun fiyatla sunulması olmalıdır. Bunun için gerekli olan artan petrol ürünleri ihtiyacını karĢılamak için yeni rafinerilerin kurulması ve AB ülkelerine göre oldukça yüksek olan ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) oranlarının düĢürülerek tüketiciye ucuz ve kaliteli akaryakıt sağlanmasıdır.
Petrol sektöründeki fiyat hareketlerinin tüm sektörleri etkiledi bilinmektedir. Bu sektördeki vergi düzenlemeleri her ne kadar Türkiye‟de mali sıkıntı içerisinde olan hükümetlerin doğal olarak belli vergilerin oranlarının düĢürülmesine, hasılat kaybına yol açabileceği, bütçe dengelerini bozabileceği gerekçesiyle kaçınması kısmen anlaĢılabilmekle birlikte günümüz ekonomik gerçekleri doğrultusunda ülkelerin vergi sistemlerini gözden geçirerek içinde bulunduğumuz küresel ekonomik koĢullarla uyumlu vergi sistemleri oluĢturulması da bir hayati bir gerekliliktir. Vergi sisteminin ülkemizin iĢ ve yatırım iklimi ile rekabet gücü açısından değerlendirilmesi ve bu unsurlar
91
üzerine negatif etkilere neden olan yapılarda reformlara gidilmesi hükümetin temel önceliklerinden olmalıdır. Türkiye petrol sektörünün karĢılaĢtırmalı üstünlük ve rekabet gücünün, Balassa‟nın açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler indeksi ve Vollrath‟ın rekabet gücü indekslerine dayanılarak incelediği bu çalıĢmada , Standart Uluslararası Ticaret Sınıflandırması Rev.3‟e göre iki ve üç haneli ürün grupları düzeyinde yapılan analiz sonuçları göstermektedir ki, Türkiye petrol ve petrol ürünleri endüstrilerinde beklendiği gibi Dünya piyasalarında karĢılaĢtırmalı üstünlük ve rekabet gücüne sahip olmadığını göstermektedir. Ekonomide rekabet gücünün arttırılması için yurtiçi petrol ve doğalgaz arama-üretiminin teĢvik edilmesi gerekmektedir, böylece birincil enerji maliyetlerinin düĢürülmesine, ithalatın azalmasına doğrudan katkı sağlayacaktır. Diğer yandan enerji kaynakları çeĢitlendirmek enerji kaynaklarının daha ekonomik yoldan teminini sağlayacak ve rekabet gücünü olumlu etkileyecektir. Kesintisiz enerji arzı da rekabet gücünün arttırılmasında büyük fayda sağlayacaktır, bunun için ticari ve stratejik petrol ve petrol ürünleri ve doğalgaz depolama tesisleri oluĢturulmalıdır. Rekabet gücünü artıracak diğer etmen ise nihai fiyat seviyesinin düĢmesi sonucu sanayicinin ve tarım sektörünün rekabet gücünün artmasıdır. Ayrıca AB ürün standartlarına yönelik yatırımların tamamlanmasıyla ürün kalitesinin artırılması ihracat potansiyelini arttıracaktır. Türkiye‟de petrol sektörünü arz güvenliği ve ulusal stok politikası olan, serbest piyasa koĢullarında Ģeffaf ve eĢitlikçi çalıĢan, çevreye duyarlı, alternatif yakıtlarda teknolojiyi geliĢtirecek AR-GE programı olan ve uygulayan bir yapıya ulaĢtırmak gerekmektedir.
Sonuç olarak ülkemizde rafinaj ve dağıtım sektörünün uluslararası rekabet gücünü artıracak olan ürün ve hizmet kalitesini yükseltmek, çevre
92
korumaya yönelik komple yeni yatırımlar ve modernizasyon yatırımları ile ürün talebinin karĢılanması amacıyla kapasite artırmaya yönelik yatırımlar yapmak, yurt içi akaryakıt dağıtım ağı hizmetlerinin kalitesinin artırılmasına yönelik düzenlemeler ve uygulamalara ağırlık vermek, bunun için etkin bir kontrol mekanizmasının uygulamasını güvence altına almak, ve son olarak da tüketiciye ucuz, güvenli ve çevreye duyarlı petrol ürünlerini sunmak için gerekli yasal ortam geliĢtirilmelidir.
93
KAYNAKÇA AAKER, D. (1989), “Managing Assets and Skills: The Key to A Sustainable Competitive Advantage”, California Management Review. ABLAK, Ersu, (2006), “Dünya‟yı Sarsan Enerji Paradoksu: Enerji Tükenirken Talep Ġki Kat Artıyor”, TMMOB Enerji Raporu. AFġAR,Bilge, (2006), “Petrol Fiyatlarının Ekonomi Üzerindeki Etkileri”, Konya Ticaret Odası, Araştırma Raporu. AKIN, Bahadır, (2007), “Rekabetçi Üstünlük ve Teknoloji:Küresel Bir YaklaĢım”, Verimlilik Dergisi, Karaman. AKTAN, Can, (1999), “2000‟li Yıllarda Yeni Yönetim Teknikleri”, Stratejik Yönetim, Tügiad Yayını, Ġstanbul.
ALTINTAġ, Çınar F., “Strateji GeliĢtirme Süreci Ġçerisinde Stratejik BaĢarı Unsurlarının Değerlendirilmesi”, http://www.isgucdergi.org E.T:08.09.2007 ATĠKER, Mustafa, (2004), “Petrol Fiyatları”, Konya Ticaret Odası, Araştırma Raporu. ATĠYAS, Ġzak, “Rekabet Politikasının Ġktisadi Temelleri Üzerine DüĢünceler” Rekabet Dergisi, Sayı:1. BAĞCI, Suat., (2002), Asomedya Mayıs Bülteni, ODTÜ,Ankara BAĞCI, Suat, (2003), “Türkiye‟nin Petrol Üretim Potansiyeli Artırıcı Öneriler”, ODTÜ, Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği, Ankara. BALABAN, Yasemin,(2006), “Ġlk 3 Markanın MüthiĢ Rekabeti”, Capital.
94
BALDWĠN, R.E. (1971), “The Determinats of The Commodity Structure of US Trade”, American Economic Review, mart, no:61.
BAYRAÇ, H. Naci, Füsun Yenilmez, (2005), “Türkiye‟de Petrol Sektörü”, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/Naci1.doc E.T:02.09.2007
BAYRAÇ,H.Naci.,(2005),”Uluslararası Petrol Piyasasının Ekonomik Analizi”, http://paribus.tr.googlepages.com/n_bayrac2.doc E.T:03.09.2007 BENEDETTO, D. A., (1999), “Identifying the Key Success Factors in New Product Launch”, Product Innovation Management, Vol.16.
BĠROL, Fatih, (2004), “Yüksek Seyreden Petrol Fiyatları Dünya Ekonomisini Nasıl Etkiler”, http://www.turkishtime.org/32/tr_22_3.asp E.T:01.06.2007 BLECKER, R. A. (1998), “International Competitiveness, Relative Wages and The Balance of Payments Constraint”, Journal of Post Keynessian Economics, Vol.:20, no:4 BORRMANN, W,A. (1986), “Strategic Resource Management: Securing International Competition Throgh Competitive Resources” European Approaches to International Management, Berlin and New York. BOXWELL, ROBERT j., (1994), “Benchmarking for Competitive Advantage”, McGraw-Hill. BP Petrolleri A.ġ., THE SHELL Company Of Turkey Ltd., TURCAS Petrolcülük A.ġ., TOTAL OIL Türkiye A.ġ., ELF SELYAK A.ġ., TABAġ Petrolcülük A.ġ., Türkiye Akaryakıt Bayileri Petrol ve Gaz ġirketleri ĠĢverenler Sendikası (1999), “Türkiye‟de Sınır Ticareti Yoluyla Giren Akaryakıtın Yarattığı Sorunlar”.
95
CLEGG, J. (1987), Multinational Enterprise and World Competition: A Comparative Study of US A., Japan, The UK, Sweden and West Germany, New York , St. Martin‟s Press. ÇAĞLAN, Dündar, (2002), “Enerji Sektöründe Piyasa Yasaları”, Jeoloji Mühendisleri Odası Yayınları Haber Bülteni. ÇĠVĠ, Emin, (2001), “Rekabet Gücü: Literatür AraĢtırması”, Celal Bayar Üniversitesi, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Cilt:8, Sayı:2, Manisa. DANIġ, Hüsamettin. (2000), “TÜPRAġ‟ın Vizyonu Dünya Klasında Bir Rafineri ġirketi Olmaktır”, Petroleum 2000 Konferansları, 29 Nisan 2000,Ġstanbul. DALY, D.J. (1993), “Porter‟s Diamond and Exchange Rate”, Management International Review, Özel Sayı,no:33,1993-2. DEMĠR, Ġbrahim, (2002), “Alt Sektörlerde Rekabet Gücü Ölçüm Yöntemleri”, Devlet Planlama Teşkilatı. DEUTSCHE BANK, (2000), “Petrol Ofisi, Part of a Bright Future”. DOKUZUNCU BEġ YILLIK KALKINMA PLANI, (2006), Petrol ve Petrol Ürünleri Sanayi Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Devlet Planlama TeĢkilatı, Ankara. DOS SANTOS, E. M., J.P. CUEILLE, (1997), “An Evolutionist Analysis of Oil Competitiveness Throughout Oil History”, International Association for Energy Economics Newsletter. DOSĠ, G. (1982), “Technological Paradigms and Technogical Trajectories : A Suggested Interpretation of The Determinants and Directions of Technical Change” Research Policy, no:11.
96
DUNNING, J.H. (1992), The Competitive Advantage of Nations and TNC Activities: A Review Article, Transnational Corporations, no:1. EREN, Erol, (1996), “Stratejik Yönetim”, Anadolu Üniversitesi Yayınları, No:967, EskiĢehir. ENERJĠ ve TABĠĠ KAYNAKLAR BAKANLIĞI, (1998), Türkiye 1. Enerji Şurası: Alt Komisyon Raporları, Cilt 1, Ankara. FAGERBERG, J.(1988), “International Competitiveness”, The Economic Journal, Haziran, No:98 GÖL, Gül, (1995), “Gümrük Birliğine GeçiĢte Rekabet Gücünün Belirlenmesi ve Rekabetçi Pazarlama Stratejileri”, Genç İş Adamları Derneği Yayınları, Ġstanbul. GÖZÜTOK, Nilüfer, (2006), “Petrol ġirketlerinin Global Rolü DeğiĢiyor”, Capital. HAMEL, Gary, C.K., PRAHALAD, (1996), Geleceği Kazanmak, Ġnkılap Yayınları, Ġstanbul. HILL, C.W.L., G.R. JONES, (2001), Strategic Management. Input Petrol Sektör Raporu, (2002), Input AraĢtırma ve ĠletiĢim A.ġ. KAPLAN, Duygu, (2004), “Petrol Fiyatlarını Etkileyen Faktörler”, İşbankası Yayınları, Ġstanbul. KARACA, Ġrfan, (2003), “Rekabet Stratejisi Belirlenmesine Yönelik Yapısal Analiz ve Bir Uygulama”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġstanbul.
97
KARLSSON, Christer, Par ALMSTROM, (1997), “Perspective: Changing Product Development Strategy- A Managerial Challenge”, Product Innovation Management, Vol:14. KELLEY, Jan E., (1972), Marketing Planning and Competitive Strategy, Prentice-Hall, New Jersey. KESTER,C.W. ve T.A. LUEHRMAN (1989), “Are We Feeling More Competitive Yet? The Exchange Rate Gambit” Sloan Management Review,KıĢ. KĠBRĠTÇĠOĞLU, Aykut, (1999), “Türkiye‟de Akaryakıt Ürünü Fiyat ArtıĢları Ve Enflasyon”, Ankara Üniversitesi, Ankara. KĠBRĠTÇĠOĞLU, Aykut, B. KĠBRĠTÇĠOĞLU, (1999), “Inflation Effect of Crude Oil Prices”, Hazine Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü Araştırma ve İnceleme Dizisi, 21.
KĠBRĠTÇĠOĞLU, Aykut, (1998), “Porter‟ın Rekabetçi Avantajlar YaklaĢımı ve Ġktisat Kuramı”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, http://www.econturk.org/Turkiye99.html E.T:03.03.2007 KĠBRĠTÇĠOĞLU, Aykut, “Uluslararası Rekabet Gücü‟ne Kavramsal Bir YaklaĢım”, Verimlilik Dergisi, 96/3, S:109-122. KLARE, Michael T., (2005), “YaklaĢan Enerji Darboğazı Yükselen Petrol Karları, Azalan KeĢifler ve Tehlike ĠĢaretleri”, (Çeviri:Umut Hasdemir).
KÖSETORUNU, Alev, (2007), “Türkiye‟de Enerji Sektörünün Geleceği”, DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, Ekonomik AraĢtırma ve Değerlendirme Gnl Md, http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/TanitimKoordinasyonDb/6sa7.doc E.T:04.06.2007
98
KRUGMAN, P. R. (1994), “Competitiveness: A Dangerous Obsession”, Foreign Affairs, Mart-Nisan, no:73-2. LANDAU, R. (1992) , Technology, Capital, Formation and U.S. Competitiveness, ed. B. G. Hickman. New York: Oxford University Press içinde R.W. Harrison ve P.L. Kennedy (1997), A Neoclassical Economic and Strategic Management Approach To Evaluating Global Agribusiness Competitiveness, Vol:1. LEBLANC, M., M. CHINN, (2004), “Do High Oil Prices Presage Inflation? The Evidence from G-5 Countries”, UC Santa Cruz Economics Department 2000-05 Working Paper Series. MARTHUR, S.S. (1992), “Talking Straight About Competitive Strategy” Journal of Marketing Management, no:8. MILLER, A., Dess, G.G. (1996), Strategic Management, Second Edition, McGraw Hill Companies, New York. MOLLER, O. (1998), The Future of Competitiveness of American and European Enterprises Competitiveness Review Vol:8-1. MORSE, E.L., Richard, J., (2002), “The Battle for Energy Dominance”, Foreign Affairs, 81 (2), sf. 16-31. MÜSİAD Petrol Raporu ,(2006), Müstakil Sanayiciler ve ĠĢ Adamları Derneği. NARULA, R. (1993), “Technology, International Business and Porter‟s Diamond: Synthesizing A Dynamic Competitive Development Model” Management International Review, Özel Sayı 1993-2.
99
OKANDAN, Ender, (2000), “Türkiye‟nin Petrol Arama ve Üretim Potansiyeli”, ODTÜ, Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği, http://www.pal.metu.edu.tr/articles/petrol_nerede.htm E.T:02.04.2007 OSTER S. M. (1999), Modern Competitive Analysis, Third Edition, Oxford University Pres, New York. ÖZDEMĠR, Abdullah, Fatma Yüksel, (2006), “Türkiye‟de Enerji Sektörünün Ġleri ve Geri Bağlantı Etkileri”, Celal Bayar Üniversitesi, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Cilt:13, Sayı:2, Manisa. PĠGM, (2000), “2000 Yılı Petrol Faaliyetleri”, Ankara: T.C. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü Dergisi, Sayı No: 45. PORTER, Michael E., (1996), “What is Strategy?”, Harvard Business Rewiew. PORTER, Michael E., (1980), Competitive Strategy: Techniques for Analyzing Industries an Competitors, The Free Press, New York. PORTER, Michael E., (2000), Rekabet Stratejisi, Sistem Yayıncılık, 1.Basım, Ġstanbul. PORTER, Michael E. (1998), On Competition, Harvard Business Review Books, Boston. PORTER, Michael E. (1998), Competetive Strategy Techniques for Analyzing Industries and Competitors, The Free Press, New York. PORTER, Michael E., (1998), “Strateji Dersleri”, İstanbul Konferans Notları, Capital. POWELL, T.C. (1992), “Strategic Planning as Competitive Advantage” Strategic Management Journal, Chicrester, Ekim, Vol:13-7.
100
REED, Richard, David J. Lemak, (1996), “Beyond Process TQM Content and Firm Performance”, Academy of Management Review, Vol:21, No:1. SAĞBANġUA, Lütfi, (2003), “Strateji, Rekabet ve Rekabet Gücü ĠliĢkileri”, Uluslararası Atatürk Alatoo Üniversitesi, BiĢkek. SARVAN, Fulya, E. DurmuĢ ARICI, Janset ÖZEN, Bahattin ÖZDEMĠR, Ebru Tarcan ĠÇĠGEN, (2003), “On Stratejik Yönetim Okulu: Biçimsel Okulunun BütünleĢtirici Çerçevesi”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dersisi, Sayı:6, s:73-122. SEKĠZĠNCĠ BEġ YILLIK KALKINMA PLANI, Petrol Ürünleri Özel İhtisas Komisyonu Raporu, (2000), Devlet Planlama TeĢkilatı, Ankara. SMITH , Chat C., (2000), “Improved Project Definition Ensures Value-Added Performance Part-1”, Hyrocarbon Processing, Vol.79 Issue 8. SLOWOTZKY, Andrew, (2000), Kâr Bölgesi, Sistem Yayıncılık, Ġstanbul. SOYSAL, Cengiz, (2003), “Rekabet Perspektifinden Türkiye Akaryakıt Sektörü”, Rekabet Kurumu, Uzmanlık Tezi, Ankara. ġAHĠN, Elaatdin, (1991), “Türkiye‟de Petrol Sektörü ve Bu Sektörün Son Halkasını OluĢturan Dağıtım Sektöründe, Petrol Ofisi‟nin Rolü ve Önemi”, Ġstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul.
ġENALP, ġükrü, Mutlu ÇIĞRI, (2006), “Türkiye‟de Petrol Piyasasının GeliĢimi ve EPDK”, http://www.alomaliye.com/nisan_06/sukru_senalp_epdk.htm E.T:23.06.2007
101
TAġMAN, Cevat E., (2006), “Petrolün Tarihi”, Maden Tetkik Arama Enstitüsü, http://www.mta.gov.tr/mta_web/kutuphane/mtadergi/39_3.pdf E.T:05.05.2007 THURLBY, Bob, (1998), “Competitive Forces Are Also Subject to Change”, Management Decision, MCB University Press, Volume 36, Number 1. TMMOB Enerji Raporu, (2006), Türkiye Mühendisler ve Mimarlar Odası Birliği. WOMACK, James P., Daniel T. Jones, (2002), “Yalın Düşünce”, Sistem Yayıncılık, Ġstanbul. YILDIRIM, Sevil, (2003), “Dünyada ve Türkiye‟de Petrol”, Uzmanlık Tezi, DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, Ankara.
http://atlas.cc.itu.edu.tr/~pdgmb/question/faq_t.html “Petrol, Doğal Gaz ve Jeotermal Enerji Hakkında Merak Edilenler”(22.11.2006) http:/www.answers.com/topic/porter-5-forces-analysis, (15.03.2007) http://www.bp.com, (2006),“BP Statistical Review of World Energy”(12.11.2006)
http://www.basbakanlik.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/petrol.doc “Petrol Piyasası Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” (28.12.2006)
http://www.dtm.gov.tr (20.11.2006)
http://www.evkd.org/arsiv/PETROL/ PETROL%20SORUNUMUZ.doc (01.01.2007)
http://marketingteacher.com/lessons/lessons-fiveforces.htm, (13.03.2007)
102
http://www.petder.org.tr/Yayinlar/publication.asp , 2005,2006,2007 Sektör Raporu (12.06.2007)
http://www.urak.org/urakweb/basinda.urak/capital-porterrekabet taktikleri.htm (16.03.2007)
http://www.quickmba.com/strategy/porter.shtm, (13.03.2007)
ÖZGEÇMĠġ
KĠġĠSEL BĠLGĠLER
Adı Soyadı :Mehmet KARA
Doğum Yeri :Tarsus
Doğum Tarihi :02/03/1981
Adres : Anıt Mah. 0351 Sok. No:22 PK:33430 Tarsus/MERSĠN
Telefon :(324)6270869, (532)4829267,(505)6432283
E-Mail :mehmetkara33@hotmail.com
EĞĠTĠM DURUMU
2004-2008 (Y.Lisans) Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisat Anabilim Dalı
2004 (Erasmus) Ġsveç Linköpings Üniversitesi, Lisans Son Yıl (Erasmus Burslu Pilot Proje)
1999-2003 (Lisans) Çukurova Üniversitesi, Ġngilizce Ġktisat
1996-1999 Cengiz Topel Lisesi
1987-1996 Özel Tarsus Orta ve Ġlk Öğretim Okulu
Ġġ DENEYĠMĠ
08/2006 - … ALPET-AltınbaĢ Petrol ve Ticaret A.ġ.-Gaziantep Bölgesi
Saha Müdürü
05/2006 - 08/2006 ALPET-AltınbaĢ Petrol ve Ticaret A.ġ.-Mersin Bölgesi
Saha Müdürü Adayı
STAJLAR
07/2003 - 08/2003 Devlet Ġstatistik Enstitüsü(DĠE)-TÜĠK
07/2002 - 09/2002 Berdan Tekstil A.ġ.
06/2001 - 09/2001 Global Menkul Kıymetler A.ġ.
EĞĠTĠM VE SEMĠNERLER
06/2006 ALPET Saha Müdürlüğü Eğitimi AltınbaĢ Holding A.ġ.
06/2006 Hizmette Olgunluk-MüĢteri ĠliĢkilerinde Kalite Pdr International
05/2003 ĠĢletmelerde Vergi ve Risk Yönetimi Sertifikası ATO-MMMO
05/2003 E-Ticaret ve Ġnternet Semineri BĠMEL-Adana Tic.Bors.
03/2003 ġirketlerin BirleĢmesi ve Tasfiyesi Sertifikası ATO-MMMO
03/2002 DıĢ ticaret Semineri Sertifikası Adana Ticaret Borsası
05/2001 AB’ye Katılım Sürecinde Türkiye Sertifikası Ankara Üniversitesi-ATO
10/2000 DıĢ Ticaret Eğitim Semineri Sertifikası Çağ Üniversitesi-ATO
YABANCI DĠL
Ġngilizce :Ġyi Seviyede
Ġsveçce :BaĢlangıç Düzeyinde
BĠLGĠSAYAR
Microsoft Office (Word,Excel,Access,Outlook,Powerpoint),Rats,E-views,CPM
AKTĠVĠTELER
06/2002 - 11/2003 :Dağcılık Kulübü Yönetim Kurulu BaĢkanlığı
01/2003 - 10/2003 :Adana Arama Kurtarma Timi Derneği BaĢkanlığı
05/2003 :1 Mayıs Bingöl Depremi Arama Kurtarma ÇalıĢması
04/2002 - 06/2002 :Dağcılık Kulübü Basın Kurulu BaĢkanlığı
DĠĞER EĞĠTĠMLER
07/2006 Ġleri SürüĢ Teknikleri-Defansif Sürücülük Eğitimi Demir Bükey Eğitim
02/2003 Arama Kurtarma Eğitimi Sivil Savunma Müd.
01/2002 Ġlk Yardım Eğitimi Çukurova Kalkınma V.
02/2000 ParaĢütçü Sertifikası FAI-THK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder